Türkiye, IŞİD ve PKK operasyonlarının devam ettiği bir ortamda yeniden seçime gidiyor. 1 Kasım seçimlerinden nasıl bir sonuç beklemeliyiz? Haziran’daki seçimlerden farklı bir tabloyla karşılaşmamız mümkün mü? Ya da tablo farklı olur mu? Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Soner Çağaptay, Amerika’nın Sesi’nin 25 Ağustos’ta TGRT Haber’de yayınlanan canlı haber programına katıldı ve Hülya Polat’ın sorularını yanıtladı.
Washington Enstitüsü uzmanı Soner Çağaptay, 1 Kasım seçimleriyle ilgili tahminlerini şöyle özetledi:
“Uzun bir süreden sonra Türkiye siyasi istikrarsızlıkla karşı karşıya. Seçimlerde AK Parti’nin oylarını yüzde 3 oranında arttırarak yüzde 44’e çıkarması gerekiyor ki Türkiye’de 50 milyon seçmen olduğunu düşünülürse bu aşağı yukarı 1,5 milyon oya denk geliyor. Birinci soru iktidar partisi bu oy artışını görebilir mi? İkinci soru da HDP’nin barajı bu kez de geçip geçemeyeceği. Geçerse de oy oranının ne olacağı. HDP’nin oyları aratacak mı, azalacak mı? AKP ile HDP güneydoğuda başa baş yarışan iki parti. HDP’nin oyları azalırsa bunun AK Parti’ye milletvekili olarak tahvil edilmesi mümkün. HDP oylarını korursa o zaman AK Parti oylarını arttıramayacak. Benim öngörüm, seçimlerde asıl yarışın AKP ile MHP arasında olacağı, bir sağ milliyetçilik yarışı olacağı ve bu iki partinin gerek Kürt meselesi gerek PKK konusunda bugünden başlayarak seçimlere kadar giden süreç içinde birbirlerinden daha sert tavır alarak karşı taraftan oy alma, oy çalma çabası içinde olacakları. Eğer AKP seçimlerden yüzde 44’le çıkarsa bu MHP’nin küçüleceği anlamına geliyor, bu nedenle çok sert bir milliyetçilik söylemi göreceğiz seçim kampanyası sürecinde. AK Parti’nin yüzde 38-44 oranı arasında ne yapacağını izleyeceğiz önümüzdeki seçimlerde. Yüzde 38’lik kemikleşmiş bir kitle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve AK Parti’yi destekliyor, Cumhurbaşkanı bu yüzde 38’i arttırmak istiyor ama tabii seçimden her zaman istenen sonuç çıkmayabiliyor yani burada riskler var. CHP’nin oy oranının değişmeyeceğini tahmin ediyorum.”
7 Haziran Seçimleri’nin ardından Türkiye yeniden seçim ortamına girdi. Türkiye siyasi belirsizlik sürecinden geçerken ve 1 Kasım seçimlerine hazırlanırken, Amerika’yla Suriye konusundaki ilişkiler ne durumda? Amerika sık sık Türkiye’nin IŞİD’le mücadelede yeterince çaba göstermediğieleştirisinde bulunuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande de aynı eleştiriyi getirdi gündeme. Buarada Pentagon’dan ‘Türkiye’yle anlaşmanın detayları üzerindeki çalışmalar tamamlandı, anlaşmaya varıldı’ açıklaması geldi. Türkiye-Suriye sınırında güvenli veya ‘temiz bölge’ oluşturulmasıyla ilgili görüş ayrılıkları var. İlişkilerde sorun yaşanan konular neler? Soner Çağaptay’ın bu konudaki değerlendirmesi şöyle:
“İki nokta var. Birincisi IŞİD’le mücadelede işbirliğinin uzun vadeli perspektifi. Pazarlık bir yılı aşkın bir süredir devam ediyordu. Suruç’taki terör saldırısından sonra Türkiye Amerika’yla birlikte IŞİD’e karşı Suriye’de de mücadele etme kararlılığını beyan etti. Böylece de anlaşmaya varılması mümkün oldu. Kısa vadeli perspektif de şu anda olanlar, yani bu anlaşma zemini oturduktan sonra Suruç saldırısının da üzerine neden hala eyleme geçilmediği sorusu. Bunu da şöyle açıklamak mümkün, Türkiye’yle Amerika arasında IŞİD’e karşı işbirliğinin iki ayağı var. Birincisi Tükiye’deki üslerin, İncirlik üssünün Amerikan uçakları tarafından kullanılması ki bu konuda ilerleme oldu ve hava saldırıları sürüyor IŞİD’e karşı. Ancak Amerika’nın asıl istediği Türkiye’nin de bu hava saldırılarına katılması, uçaklarını kullanarak Suriye’nin kuzeyindeki IŞİD bölgesini vurması. Burada anlaşma sağlanamamasının sebebi de adı bir türlü konulamayan uçuşa yasak bölgenin anlaşma zeminine oturmamış olmasıydı. Amerika bunun güvenli bir bölge olmadığını, olabilmesi için Birleşmiş milletler kararı gerektiğini söylüyor. Uluslararası hukukta bir anlamı var bunun. Yani 1990’larda Irak’ta Bosna’da kurulan güvenlikli bölgeler gibi bir bölge olmasını istemiyor çünkü Amerika Başkanı Obama her he kadar IŞİD’i büyük bir tehlike olarak görse de, Suriye’ye asla Amerikan askeri bulundurmak istemiyor ve bir güvenlikli bölgenin altına imza attığı zaman o güvenlikli bölgeyi koruması gerektiğini, dolayısıyla Amerikan askeri göndermesi gerekeceğini biliyor ve bunu istemiyor. Türkiye ise bu konuda ısrarlı çünkü Suriyeli muhaliflerin bu güvenlikli bölgeyi kullanarak Esat rejimine karşı daha etkili olabileceğini düşünüyor. İki taraf arasında en büyük anlaşmazlık konusu buydu. Bir sorun da bu güvenlikli bölgenin kuzey sınırı belli ancak güney sınırı belli değil.”
Washington Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Soner Çağaptay’ın açıklamalarının tamamını videomuzda izleyebilirsiniz.