Erişilebilirlik

“Yangından mal kaçırır gibi müfredat değiştiriyorlar”  


Yeni müfredat gelecek eğitim öğretim yılından itibaren okul öncesi, 1’inci, 5’inci ve 9’uncu sınıflarda uygulanmaya başlanacak.
Yeni müfredat gelecek eğitim öğretim yılından itibaren okul öncesi, 1’inci, 5’inci ve 9’uncu sınıflarda uygulanmaya başlanacak.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) okullarda müfredatı değiştiriyor. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını taşıyan yeni müfredat taslağı bakanlık tarafından bir hafta boyunca görüş ve önerilerin alınması için kamuoyuna sunuldu. Son 22 yılda dördüncü kez topyekun değiştirilen müfredat, gelecek eğitim öğretim yılından itibaren okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıflarda uygulanmaya başlanacak.

26 farklı eğitim programı ve bir ortak metinden oluşan yaklaşık 3 bin sayfalık müfredat taslağının görüş ve öneriye açıldığı bir haftalık süreyi yetersiz bulan eğitim uzmanları bakanlığı tepeden inmecilikle suçluyor. Uzmanlara göre müfredatta sıkça yer verilen ahlak, değer ve inanç kavramları da soyut; bilimsellikten ve anlaşılırlıktan uzak.

Müfredatın hedefleri arasında “insanın fıtri özelliklerini korumak ve geliştirmek”, “toplum ile insan arasında akılcı ve ahlaki bir uyum oluşturmak”, “mili ve manevi değerlerin yaşandığı huzurlu aile ve toplum”, “iç ahenge sahip huzurlu insan” gibi ifadelere yer veriliyor.
Müfredatın hedefleri arasında “insanın fıtri özelliklerini korumak ve geliştirmek”, “toplum ile insan arasında akılcı ve ahlaki bir uyum oluşturmak”, “mili ve manevi değerlerin yaşandığı huzurlu aile ve toplum”, “iç ahenge sahip huzurlu insan” gibi ifadelere yer veriliyor.

Bakanlığın modeli “kamil insan”

Müfredatta “yetkin ve erdemli insan” başlığıyla model olarak gösterilen öğrenci profili, “manevi sağlığını koruyan”, “ruhsal gelişimine özen gösteren”, "manen gelişmiş hayat tarzını benimseyen”, “yiğit ve mert”, “milli kültürüne ve manevi değerlerine bağlı” gibi ifadelerle tanımlanıyor; “kendini gerçekleştiren insan’ ya da başka bir bakış açısıyla ‘kâmil insan’a ulaşmak için insanın ‘kalp ile zihni içeren ruh’ ve ‘beden’ boyutları açısından ele alınması gerektiği” kaydediliyor.

Müfredatın hedefleri arasında “insanın fıtri özelliklerini korumak ve geliştirmek”, “toplum ile insan arasında akılcı ve ahlaki bir uyum olusturmak”, “milli ve manevi değerlerin yaşandığı huzurlu aile ve toplum”, “iç ahenge sahip huzurlu insan” gibi hedeflere yer veriliyor.

“Eğitim laiklikten uzaklaşarak dinselleşiyor”

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Eğitim ve Bilim İş Görenleri Sendikası (Eğitim-İş) İzmir Şube Başkanı Adem Yıldırım, seçim döneminde AK Parti’yle özdeşleşen “Türkiye Yüzyılı” sloganının müfredata başlık olarak seçilmesini eleştirdi. Yıldırım, “Öğretmenler de uzun süredir müfredat değişikliği bekliyordu. Ama ihtiyaç analizi tam olarak yapılmadan, eğitimin tüm paydaşlarıyla biraraya gelinmeden, bir oldu bitti ile bunun kamuoyuyla paylaşılması, işin ilginç tarafı bir hafta askı süresinin bulunması, yapılan açıklamalarda önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren uygulamaya konulacak olması bir yangından mal kaçırma süreci olarak karşımıza çıkıyor” dedi.

Yıldırım, “İçeriğe baktığımızda bazı kavramların eğitim öğretim programına yerleştirilmeye, bazı kavramların da unutulup yok edilmesine yönelik hamleler görüyoruz. Mesela askı sürecindeki bu taslak metin içerisinde cumhuriyet ve Atatürk’e atıf yok. Kamil insan ve benzeri ifadelerin, ahlak ve benzeri tutumların çok fazla öne çıkarılıyor olmasıyla, laik eğitimden uzaklaşarak bir parti politikası haline dönüşmüş din temelli eğitimi, programın içine yerleştirme çabasında olduklarını gözlemliyoruz” diye konuştu.

“Yangından mal kaçırır gibi müfredat değiştiriyorlar”
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:05:09 0:00

“Müfredat bir siyasi projedir”

Türkiye’de eğitimin giderek dinselleştiğini örneklerle anlatan Yıldırım, “Son 22 yılda eğitimin sisteminin geldiği noktaya bakın. Laik eğitimi ortadan kaldırma çabaları altında tarikatlarla, vakıflarla, cemaatlerle protokoller imzalanması, protokollerin değerler eğitimi adı altında hayata geçirilmesi, son bir yıl içerisinde Türkiye kamuoyuna düşen ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum) projesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gizli Milli Eğitim Bakanlığı tarzında çalışmaya başlaması, çocuklarımızın okul öncesinden başlayarak bu tarikat, cemaatlerle yapılan protokoller kapsamında eğitim öğretim yuvalarından çıkarılarak başka noktalara götürülmesi, bunlar tümden laik ve bilimsel eğitimi ortadan kaldırma hamleleridir” dedi.

Eğitim sisteminin çok öncelikli sorunları olduğunu kaydeden Yıldırım, “Biz sağlıklı eğitim istiyorsak sağlıklı bünyeye ihtiyacımız var. Çocuklarımız bugün açlıkla, yoksullukla sınanıyorken, çocuk yoksulluğu dünya geneline göre çok fazla artmışken, Milli Eğitim Bakanlığı ve siyasi iktidar çocuklarımızın okulda bir öğün ücretsiz beslenme imkanını sağlayamazken, öğretmen ihtiyacını henüz netleştirip kapatamamışken, okulların ikili eğitimden tekli eğitime geçmesi için çalışmalarını hızlandırmak yerine ikili eğitim her geçen gün yaygınlaşırken, bugün bunca sorun varken bir anda bir oldu bitti ile ‘önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren bunu uygulamaya koyacağız’ deniyorsa burada bir siyasal projenin varlığı ortaya çıkıyor” diye konuştu.

“Değerlendirme için bir hafta süre verilmesi tepeden inmeci yaklaşım”

2003 yılından bu yana eğitim süreçlerini iyileştirme konusunda çalışmalar yürüten Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ise Bakanlığı geribildirimler için yeterli süre tanımamakla eleştiriyor. ERG’den yapılan açıklamada, “bilimsel, şeffaf, kapsayıcı bir program geliştirme ve değerlendirme süreci uygulanması” talep edildi.

VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık, “Bir yaklaşımın, yöntemin ya da tekniğin geçerli ve güvenilir sayılabilmesi için birden fazla araştırmaya konu olması, çeşitli değişkenler açısından da nitel ve nicel analizlerle incelenmesi gerekiyor. Pilot uygulamasının yapılması ve değerlendirilmesi gerekiyor ama biz bu modelde bunu göremiyoruz. Şu anda bir hafta süre verildiği için aslında yeterli zaman tanınmamış oluyor. Tepeden inmeci yaklaşım, kapsayıcı, katılımcı ifadelerinin geçtiği bu süreçte, sürecin meşruiyetine önemli ölçüde gölge düşürüyor” dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim fakültelerinden müfredatla ilgili askı süresi bitiminden de önce görüş istediğini ileri süren Arık, “Üniversitelerin eğitim fakültelerine Milli Eğitim Bakanlığı bugün öğlene kadar geri bildirim vermesi için bir çağrıda bulunmuş. Dolayısıyla bir hafta yetersizken, bugün talep edilmesi oldukça yetersiz” diye konuştu. Arık, müfredat değişikliğinin bu hızla yapılmasının müfredatın öğretmenler tarafından anlaşılarak uygulamaya geçmesine de engel oluşturacağına değindi.

“Program neye istinaden değiştirildi, hangi ihtiyaca yönelik hazırlandı?”

Müfredatın hazırlık sürecinin eğitim paydaşlarının tamamını temsil etmekten de uzak olduğunu savunan Arık, “Öğretmenlerin ve akademisyenlerin bunun hazırlığı için çalıştığı söyleniyor. Ancak Türkiye’nin büyük öğrenci ve öğretmen nüfusu düşünüldüğü zaman, ebeveynler ve veliler, sivil örgütler, akademi düşünüldüğü zaman, belirtilen kapsamın da Türkiye eğitim ekosisteminin büyüklüğü ve çeşitliliğini temsil ettiğini söylemek pek mümkün olamıyor” ifadelerini kullandı.

Müfredatı değerlendirebilmek için bakanlık tarafından kamuoyuna yeterli bilgi sunulmamasını da eleştiren Arık şöyle konuştu: “2018’de bir program değişikliği olmuştu. Bu program açıklandığı zaman da ilk görmek istediğimiz, 2018’de de görmek istediğimiz şey aslında aynıydı. Program neye istinaden değiştirildi, hangi ihtiyaca yönelik hazırlandı? Kim tarafından, nasıl bir model geliştirilerek hazırlandı? Öncelikle bu soruların, yani arka plan bilgisinin şeffaflıkla açıklanması gerekiyor ki daha nitelikli bir değerlendirme yapılabilsin. Bu soruların hiçbirinin bir yanıtı yok. Bu çok üstenci ve tepeden inmeci bir yaklaşım. Bunun kabul edilmemesi gerekiyor. Buradan geri adım atılması gerekiyor.”

Müfredat taslağına yapılan geribildirimlerin bakanlık tarafından dikkate alınacağından da şüphe duyduğunu anlatan Arık, “2018’de bir önceki program değişikliğinde de bir ay gibi bir süre verilmişti. Çok sayıda geri bildirim alındığı paylaşılmıştı. Ama biz 2018’de geri bildirim alındıktan sonra açıklanan programla askıdaki programı karşılaştırdığımız zaman çok fazla değişiklik görmemiştik” dedi.

22 yılda 4 müfredat, 9 bakan değişti

Arık, 22 yıllık AK Parti iktidar döneminde dördüncü kez müfredat değişikliğine gidilmesinin yanısıra 9 kez Milli Eğitim Bakanı değişikliği yaşanmasının da eğitim sistemini “kırılgan ve krizlere dirençsiz” hale getirdiği görüşünde.

Arık, “Bunun yansımalarından bir tanesini en son pandemi döneminde yaşadık. Bu kadar merkezi ve bu kadar kapsayıcı olmayan yaklaşımlar, eğitim sistemlerini, öğretmenleri, öğrencileri kırılgan yapıyor. Bugün içinde bulunduğumuz çoklu krizlere hazır bulunuşluğumuzu, direncimizi düşürüyor. Veriye, bilime, akla dayalı analizler yapılması gerekiyor. Ama biz herhangi bir değişiklikte öncelikle bunu göremiyoruz. Temelden yani sınıftan başlayarak yukarı doğru çıkan daha kapsayıcı yaklaşımlar olmalı. Türkiye kutuplaşmış bir ülke, bu kutuplaşmış durumun eğitim gibi çok hayati bir alana yansıtılmaması için kapsayıcı ve katılımcı süreçlerin güvence altında olması gerekiyor” dedi.

Müfredatta “kavram karmaşası” olduğunu söyleyen Arık, “Bazı kavramları anlamlandırmakta referanslara ve kaynakçaya da yer verilmediği için zorluk çekiyoruz. Kavramlarda ortaklaşma olmadığı zaman bunun hem anlaşılması hem de uygulanması son derece zor olacaktır. Değerler, beceriler, ahlak, erdem, milli ve manevi ruh gibi sık kullanılan kavramlar var. Ama mesela demokrasi yer almıyor. Belli hedefler var, örneğin çocukların yiğit ve mert olması gibi. Bu nasıl ölçülecek? Bunu hangi öğretmen nasıl anlayacak, bunun gibi çok sayıda soru işareti var” şeklinde konuştu.

TÜSİAD’dan müfredat değişikliğine tepki

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) de müfredat değişikliğine "Gerçek beka meselesi olan eğitimde müfredat değişikliği oldubittiye getirilmemelidir" tepkisini gösterdi. Açıklamada “Eğitim paydaşlarının müfredatın hazırlık sürecine dahil olması için bilimsel ve mutlaka daha fazla zamana yayılan bir geri bildirim süreci işletilmesi” gerektiğinin altı çizildi.

Eğitim paydaşlarının yeni müfredat tartışmasına yeterince dahil edilmediğini belirten TÜSİAD, “eğitim paydaşlarının müfredatın hazırlık sürecine dahil olması için bilimsel ve mutlaka daha fazla zamana yayılan bir geri bildirim süreci işletilmesi” gerektiğini vurguladı.

Şeffaflık vurgusu yapan TÜSİAD, “Bilimi esas alan, farklılıklara duyarlı, çocukların ve gençlerin potansiyellerini özgürce gerçekleştirmesini ve dünya çapında üst düzey bilgi, beceri, yetkinliklere sahip olmasını sağlayan bir müfredat ülkemizin çağdaş uygarlık seviyesini aşma hedefine hizmet edecektir” açıklamasında bulundu.

Forum

XS
SM
MD
LG