Türkiye ve Amerika yine bir krizin karşıt taraflarında. Bu kez Latin Amerika’da. Amerika Venezuela’da rejim değişikliği isterken Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat arayarak destek verdiği Nicolas Maduro’nun arkasında.
Maduro Eylül ayında İstanbul’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan da Aralık ayında Venezuela’daydı. Peki iki lideri birbirine bu kadar yaklaştıran ne?
Jacob Kirkegaard: Aslında Türkiye’nin Venezuela’da küresel, siyasi bir çıkarı yok. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan meseleye farklı bakıyor. Burada mesele yaşanan süreç. Erdoğan Başbakan iken 2013’te Gezi protestolarıyla karşı karşıya kalmıştı. Aşağı yukarı aynı dönem Mısır’da sokak gösterileri ve darbeyle Mursi devrilmişti. Şimdi Venezuela’da ekonomi kötüleşti ve biraz da Mısır’dakine benzer şekilde sokak gösterileri oldu. Ama Venezuela ordusu kendi halkına ateş açmaz. Bu da sokak gösterilerinin Maduro’nun sonunu getireceğini düşündürtüyor. Erdoğan bana sorarsanız bunu kişisel alıyor olabilir.
Amerika, Türkiye’nin Venezuela ile altın ticaretini takipte. ABD Hazine Bakanlığı’nın yaptırımlardan sorumlu müsteşarı Marshall Billingslea geçtiğimiz hafta Ankara’daydı. Öncelikli gündemin İran’a yönelik yaptırımların olduğu temaslarda Venezuela da konuşuldu. Bazı Amerikalı yetkililer, bu yönde herhangi bir bulgu olmasa da, Venezuela ile altın ticareti ve İran’a yönelik yaptırımlar arasında bir bağlantı olabileceğinden endişeli. Marshall Billingslea, Bloomberg’e yaptığı açıklamada “İhlal olduğu sonucuna varırsak, adım atarız” demişti. Türkiye, Venezuela ile altın ticareti kaynaklı yaptırımların hedefi olabilir mi?
Jacob Kirkegaard: Trump yönetiminde İran yaptırımlarının ihlal edilip edilmediğine ilişkin bir endişe var. Çin’in Telekom şirketi Huawei için de benzer bir durum söz konusu. Halkbank meselesi de aynı konu. Türk şirketlerinin ya da hükümet yetkililerinin Halkbank davasında olduğu gibi Venezuela ile altın ticaretinde rollerinin olduğu ve altının bir kısmının İran’a ulaştığı gerekçesiyle bunların İran’a yönelik yaptırımları ihlal ettiği sonucuna varırsa, Türk şirketleri ya da hükümet yetkilileri yaptırımın hedefinde olabilir. Yaptırımlar ABD yönetiminin Türkiye ile ilişkilerde yol açabileceği olası olumsuz siyasi etkiye rağmen kullanmaktan çekinmediği bir araç. ABD Hazine Bakanlığı’ndan yaptırımlardan sorumlu bir yetkilisinin Türkiye’yi ziyaret etmesinin “Sizi izliyoruz. Bu tür faaliyetler içindeyseniz yaptırımla karşı karşıya kalabilirsiniz” şeklinde net bir uyarı olduğu konusunda şüphe yok.
Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü uzmanı Jacob Kirkeggard, altın ticaretini Venezuela içindeki siyasi denklemle ilişkilendirerek Amerika açısından neden önemli olduğunu anlatıyor.
Jacob Kirkegaard: Venezuela’da yer altında gömülü olan ham altının çevresel açıdan sürdürülebilir olmayan yöntemlerle ve muhtemelen Venezuela ulusal meclisinin kara listesinde olan illegal suç çetelerinin karıştığı bir düzende çıkarıldığı konusunda endişe var. Bu endişe, Türkiye’nin Maduro rejimiyle bu tür anlaşmalara girerek “suçlu devlet” olarak nitelendirebileceğiniz bir rejimin faaliyetlerine göz yumması olarak değerlendirilebilir. Çünkü bu tür faaliyetler, Maduro rejiminin Venezuela yasalarını çiğneyerek ülkenin doğal kaynağını çıkarma ve siyasi yandaşlarına ya da belki de kendilerine maddi kazanç sağlama yöntemi. Bu Venezuela içindeki siyasi güç mücadelesiyle çok bağlantılı bir durum.
Venezuela’yı ekonomik kriz yüzünden 3.5 milyon kişi terk etti. Kriz son dönemde bir tarafta sosyalist politikaların başarısızlığı diğer tarafta Trump yönetiminin müdahaleci yaklaşımı çerçevesinde değerlendirildi. Peki Venezuela krizinden ekonomik olarak ülkelerin çıkarması gereken dersler neler?
Jacob Kirkegaard: Venezuela insani bir felaketi yaşıyor. Milyonlarca insan çok zor durumda kalmadıkça ülkesini terk etmez. Milyonlara varan bir enflasyon varsa ekonomi çökmüş demektir. Bu da önce Chavez daha sonra da Maduro rejiminin uyguladığı ekonomik politikaların sonucu. Bu rejim gittikçe baskıyı artıran ve demokratik olarak meşruiyetini kaybeden bir rejim haline geldi. Dünyada en zengin ülkelerden biri olması gereken, en büyük petrol rezervlerinin üzerinde oturan bir ülkeyi ekonomik felakete götürdüler. Trump’ın politikalarını sevin sevmeyin, ben şahsen yaptığı şeylerin destekçisi değilim ama bunu ABD emperyalizmi ile açıklamak doğru değil.
Amerika Venezuela’yı ulusal güvenlik çıkarı olarak değerlendiriyor. Peki ulusal güvenlik çıkarından kasıt petrol mü?
Jacob Kirkegaard: Amerika’nın dünyadaki en büyük petrol üreticisi olduğunu hatırlamamız lazım. Yakın zamanda net petrol ihracatçısı olması bekleniyor. Petrolün fiyatı Venezuela’daki durumdan hiç etkilenmeyecek değil. Ama petrol fiyatlarında yaşanacak olası bir yükselme, 15 -20 yıl öncesindeki gibi Amerikan ekonomisinde felakete yol açmaz. Petrol, Venezuela konusunda Amerika’nın attığı adımlarda öncelikli değil. Mesele Chavez ve Maduro’nun petrol gelirlerinin önemli bir kısmını Latin Amerika’da ABD karşıtı olan rejimleri güçlendirmek için kullanmış olması. Nikaragua ve Bolivya gibi ülkeler Venezuela’dan önemli ölçüde maddi destek gördü. Kolombiya’daki bazı isyancı gruplarla bile bağlantı olabilir. Asıl konu Venezuela’nın petrolden elde ettiği parayla ne yaptığı. Trump yönetimindeki algı çok net. Para Amerika’nın siyasi çıkarlarına düşman olan hükümetlere aktarıldı. Bolton ya da diğer Trump yönetimi yetkililerinin bu konunun ulusal güvenlik meselesi olduğunu söylerken mesele petrolün kendisini değil, Venezuela’nın Latin Amerika siyasetinde son 50 yılda oynadığı rolü kastettikleri konusunda bir şüphe yok.