2011 Türk dış politikası açısından nasıl bir yıl oldu? Türkiye-AB ilişkilerinde nereye gelindi? Türk halkının AB üyeliğine ilgisinin azalmasında ekonomik kriz rol oynadı mı? Suriye'yle, İran'la, İsrail'le ilişkiler 2011 iyi bir yıl oldu demek mümkün mü? Amerika'yla ilişkilerde iki ülkenin "aynı sayfada" olduğunu söyleyen Princeton Üniversitesi Ertegün Kürsüsü öğretim üyesi dış politika uzmanı Dr. Akın Ünver, Hülya Polat'ın sorularını yanıtladı.
Söyleşinin TGRT Haber - Amerika'nın Sesi ortak yayınında verilen bölümünü izlemek için:
Söyleşinin tamamını dinlemek için:
HP - Türkiye-AB ilişkileri-son araştırmalar, eskiden Avrupa Birliği’ne girmek istediğini söyleyen Türk halkının düşüncelerinin büyük ölçüde değiştiğini gösteriyor. Avrupa Birliği üyeliği için bir zamanlar yüzde 70 olan destek oranı, yarı yarıya azalmış durumda. Bunun nedeni Avrupa’daki ekonomik kriz mi, AB’nin Türkiye’yi üyeliği Kabul yolunda ileri adım atmamış olması mı, üyelik sürecinde ilerleme sağlanamamış olmasının yarattığı hayal kırıklığı mı?
AÜ - Aslında her ikisi de. Öncelikle kesinlikle ekonomik krizin bunda bir boyutunun olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Fakat onun dışında da Kıbrıs izolasyonunun kaldırılması ve Yunan açılımı konularında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bürokrasiyi bir adım ileri götürerek bu konuda ıçılım yapmak istemesi üzerine Avrupa’dan geri adım gelmediği zaman ve özellikle Sarkozy ve Merkel’in, Avrupa’nın iki en önemli liderinin Türkiye’nin üyeliğini bir kültür meselesi haline getirmeleri ve “Türkiye külütürel olarak Avrupalı değildir” demeleri bir kırılma noktası oldu. Türkiye’nin bu sebeple Avrupa Birliği’ne giremeyecek dediler bu da en büyük kırılma noktası oldu. Son yıllarda giderek azalan bir AB üyeliği isteği görüyoruz Türkiye’de. Bunun en önemli noktalarından bir tanesi özellikle Sarkozy hükümetinin, Türkiye Kopenhag kriterlerini yerine getirse bile, Avrupa genelinde bir referendum yapalım demesidir. Bu, herhangi bir geleneksel Avrupa Birliği perspektifiyle uyuşmadığı için Türkiye sadece kendisine bu kuralın koyulması sebebiyle Avrupa Birliği yürüyüşünü durdurmuş durumda. Bugün de zaten hem ekonomik kriz sebebiyle hem de Avrupa’nın kendilerini istemediğini düşünmesi nedeniyile Türk halkında 2002, 2003’te gördüğümüz gibi bir Avrupa Birliği özlemi yok. Türkiye’nin demokratik ilerlemesi ve reform süreci çok hızlı gelişmişti ve özellikle Brüksel’deki birçok teknokrat, Türkiye’nin ilerlemesiyle başa çıkamadı. Yani, bunu nasıl bürokratik olarak Avrupa’ya uyumlu hale getirecekleri noktasında Avrupa’nın 2003 ve 2004’te bir sorunu vardı. Fakat Türkiye’nin demokratik reformları en hızlı yaptığı dönemde Avrupa’dan geri adım gelmemesi Türkiye’yi bu konuda çok hassaslaştırdı, dolayısıyla Türkiye AB sebebiyle belli reformların önceliğini başka reformlara verdi.
HP - Türkiye hareketli bir yıl geçirdi. Suriye’yle, İsrail’le İran’la ilişkilerde sarsıntı yaşandı. Türkiye-Suriye ilişkilerinde bundan sonra neler olabilir?
AÜ - Türkiye’nin Suriye politikası 180 derece geri döndü tam manasıyla. Bugüne kadar Türkiye’nin Suriye politikası komşularla sıfır sorun politikasının en önemli ve en büyük başarı örneklerinden biri olarak gösteriliyordu. Fakat belli yapısal ve sistemsel meseleler sebebiyle Türkiye, İran’la olsun Suriye’yle olsun belli bir işbirliği parantezinin dışına çıkamayacağını gördü. Burada da bir numaralı öncelik insan hakları. Bir devletin kendi halkına zulmetmesi ve hatta şehirleri bombalama noktasına gelmesi, herhangi bir ülke için dış politikada çok büyük bir sorun teşkil ediyor. Bundan sonra ne olabilir? Batının Türkiye’den, Türkiye’nin Batıdan beklentileri bu noktada birbirini örten beklentiler. Fakat ekonomik kriz bu noktada çok önemli bir faktör. Eskidoen ekonomik krizin olmadığı bir durumda, Avrupa’nın, Amerika’nın NATO bünyesinde Türkiye’yi de içine alarak bir askeri müdahaleyi çoktan yapmış olabileceğini tahmin edebiliriz Libya konusunda olduğu gibi. Ancak Avrupa’daki ekonomik kriz özellikle askeri harcamaları çok ciddi etkilediği için örneğin İngiliz hava kuvvetleri iki sene içinde 17 bin iş kesecek hava kuvvetlerinden ve yüzden fazla uçağı hurdaya çıkaracak. . Bu çok ciddi bir rakam. Fransa aynı şekilde iki sene içinde 4,5 milyar dolarlık bir kesintiye gidecek askeri harcamalarda. Dolayısıyla Suriye’de uzun vadeli olacağını bildiğimiz-Libya’nın ne kadar uzun surely olduğunu göz önünde bulundurursak-çok daha zor bir Suriye müdahalesinin daha uzun süreceğini tahmin ettiğimiz için, bu ekonomik durum, NATO’nun özellikle Avrupa partnerlerini askeri bir harekete girişmekten uzak tutuyor. Tabii ki kimse Türkiye’den Suriye’ye bir askeri müdahalede bulunmasını beklemiyor ancak özellikle askeri katkı bakımından Türkiye’den çok ciddi beklentiler var. Ancak Türkiye bu konuda tek başına hareket etmeyi düşünmediğini defalarca söylediği için şu anda durum ekonomik cezalarla, ticari anlaşmaların kesilmesiyle devam ediyor. İlerki safhalarda bu bir askeri müdahaleye dönüşür mü? Ben bunu biraz zor görüyorum çünkü İran bu konuda Suriye’ye saldırılmaması gerektiğini, saldırılırsa kendisinin de bu meseleye karışacağını söyledi. Rusya Savunma Bakanı İran’a saldırılırsa çok büyük bir tehdit olarak algılayacakları uyarısında bulundu. Dolayısıyla Suriye İran’a, İran da Rusya’ya bağlandığı için bu noktada bir NATO müdahalesi Suriye’den daha büyük bir çatışmayı beraberinde getirebilir.
HP - Komşularla sıfır sorun politikası açısından bakarsak, 2011 İran’la ilişkiler açısından sizce nasıl bir yıl oldu?
AÜ - Türkiye’nin İran’la ilişkilerinde çok önemli işbirliği çok önemli de çatışma noktaları var. Türkiye ne İran’la tam bir müttefik olabiliyor ne de tam düşman olabiliyor. Dolayısıyla hem İran hem Türkiye ilişkilerini bölgesel bazda ve ikili ilişkiler bazında belli bir seviyenin ne altına ne üstüne çekebiliyor. En önemli işbirliği maddelerinden biri doğal gaz meselesi. Türkiye, İran’ın Körfez’deki doğal gaz yataklarına çok ciddi altyapı yardımı yaptı. Bu aynı zamanda Kafkaslar üzerinden Rus gazına alternatif olarak da öngörülen bir çalışmaydı. Ve Türkiye Amerikan Kongresi’nin kararına aykırı olarak İran’ın enerji altyapısına çok ciddi katkıda bulundu. Ve Türkiye uzun vadede İran’dan ciddi bir doğal gaz alımı yapmayı planlıyor. İkinci olarak PKK meselesinde, özellikle Amerika Irak savaşından itibaren çok uzun bir süre Türkiye’ye PKK konusunda desteğini kesti. Burada İran çok pragmatik bir şekilde, eskiden desteklediği PKK’yı Irak savaşı sonrasında ikinci plana atıp hatta saldırı noktasına geldi. Kandil’i bombaladı. Dolayısıyla hem PKK hem gaz anlaşması meselesi Türkiye’nin İran’a belli bir seviyenin üzerinde tepki göstermesini engelliyor. Dolayısıyla 2012’de özellikle Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesiyle birlikte Irak’ta çok ciddi bir Sünni-Şii çekiişmesi bekliyorum ben. Kısa vadede Irak’ta çok ciddi bir İran etkisi görmemizi bekliyorum. Çok büyük bir bölümünde nüfuzunu arttıracaktır.
HP - İsrail’le ilişkiler düzelmedi. Amerika bundan kaygı duyduğunu gizlemiyor. 2012’de Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesi olası mı?
AÜ - İsrail sadece Türkiye için değil Amerika’da da tepkiyle karşılanan bir ülke. Ayrıca bölgede de İsrail’le ilişkileri iyi olmayan tek ülke Türkiye değil. Avrupa Birliği İsrail’e sırtını dönmüş durumda. Rusya ve Çin, Amerika’nın bölgedeki etkisini bloke etmek amacıyla İsrail’in çevresindeki ülkelere destek veriyor. Yine de 2012’de çok enteresan bir şekilde Türkiye ve İsrail, tekrar müttefik olabilirler Suriye ve İran meselelerini göz önünde bulundurursak çünkü bir taraftan İsrail İran’ın nükleer programını kendisine karşı çok büyük bir tehdit olarak görüyor ve hem Washington’da İsrail’in İran’a saldırma aralığının yavaş yavaş kapandığı yolunda görüşler var. Suriye konusunda da İsrail Esat’ın gitmesini istiyor. Eğer Türkiye ve İran arasında da benzer bir kriz ortaya çıkarsa bu otomatik olarak Türkiye’yle İsrail’i yanyana getirecek bir durumdur. Ancak Mavi Marmara olayına bakarak en azından Netanyahu döneminde Türk-İsrail işbirliğinin gerçekleşeceğini pek tahmin etmiyorum.
HP - 2011, Türk-Amerikan ilişkileri açısından nasıl bir yıl oldu? 2012’de neler bekleyebiliriz?
AÜ - Türk-Amerikan ilişkileri 2011’de sanıyorum son yıllardaki en iyi dönemini geçirdi. 2010’un başında Amerika Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinde sorumluluğun biraz Türkiye’ye ait olduğu ve Türkiye’nin ilişkileri düzeletmesi gerektiğine dair açıklamalar yaparken şimdi İsrail’in ilişkileri düzeltmesi gerektiğini söylüyor. Burada iki unsur var, bir Arap Baharı, Amerika’nın tam manasıyla yavaş yavaş Ortadoğu’dan çekilmesi ve Amerika’nın bu noktada Türkiye’nin bölgedeki popülaritesinden yararlanarak kendi çıkarlarını koruma isteği. Bu, Amerika’dan Türkiye’ye gelen herhangi bir eleşetiriyi anlamsız hale getiriyor. Zaten Amerika’da Türkiye eskisi kadar eleştirilmiyor, iç siyasetteki demokrasi eksikliği olarak tanımlanan durumla ilgili. İkinci mesele de Amerika’nın Irak’tan çekilmesi. İncirlik üssü Irak savaşı boyunca Amerikan askerlerinin muharip olmayan hizmetlerinin yüzde 75’inin karşılandığı yer oldu. Yine bu hizmetlere ihtiyacı var. Bu yüzden Türk hükümetiyle ilişkileri iyi tutmak istiyor. Hem Arap Baharı sonrası olabilecek yeni ittifaklar ve yeni bölgesel dinamikler açısından hem de İsrail’in ne olması gerektiği açısından Türk-Amerikan ilişkileri belki de tarihte hiç olmadığı kadar aynı sayfada Amerikan tabiri kullanırsak. 2012’de bunun kesinlikle artarak devam etmesini bekliyorum ben çünkü Irak’tan geri çekilme ve Amerika’nın Arap Baharı’yla birlikte bölgede istihbaratının azalması ve bölgede temsilinin azalmasıyla Türkiye’ye daha bağımlı bir süpergüç olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla 2012’nin Türk-Amerikan ilişkileri açısından çok iyi bir yıl olacağını tahmin ediyorum.