Örgüt, tutuklanan rejim karşıtı eylemcilerin insanlığa karşı suç boyutunda işkenceye maruz kaldığını açıkladı.
Uluslararası Af Örgütü’nün az önce yayınladığı yeni raporda, işkencenin olaylarının 1970 ve 80’li yıllarda Beşar Esat’ın babası Hafız Esat’ın dönemini hatırlatacak boyuta çıktığını yazılı.
Görgü tanıkları ve işkence mağdurlarından toplanan bilgiler, asker ve sivil güvenlik kuvvetleriyle rejim yanlısı paralı militanların gözaltına alınan kişilere 31 farklı işkence yöntemi uyguladığını gösteriyor.
Çoğu mağdur, tutuklandıkları andan itibaren dayak yemeye başladıklarını, götürüldükleri yerlerde sopa, dipçik, kırbaç, yumruk, kırbaç ve kablolarla dövüldüklerini söyledi.
Rapora göre gözaltı merkezlerinde cinsiyete dayalı işkence ve cinsel şiddet içeren olaylarda da son bir yıl içinde önemli miktarda artış oldu.
Uluslararası Af Örgütü Suriye’deki işkence olaylarını, “insanlığa karşı suç” olarak niteliyor
ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ’NÜN RAPORU
Suriye’de gözaltı sırasında sistematik ve geniş çaplı işkence ile kötü muamele uygulanıyor
14 Mart 2012
“Ölmek İstedim”
Uluslararası Af Örgütü'ne konuşan "Tarık"a ait bu cümle, günlük alması gereken ilaçlardan mahrum bırakıldığı gözaltı merkezindeki gardiyan veya yetkilileri durumu hakkında bilgilendirmemesinin sebebi. Başka bir eski tutuklu “Tarık”ın tutuklu olduğu süre zarfında intihar etmeyi düşündüğünü söyledi. Diğer iki kişi ise Suriyeli güvenlik güçlerinin eline düşmektense ölmeyi tercih ettiğini dile getirdi.
Uluslararası Af Örgütü’nün bugün yayımladığı yeni rapora göre Suriye’deki ayaklanmaların ardından gerçekleşen tutuklama dalgalarına maruz kalan insanlar kâbus gibi bir sistematik işkence dünyasının içine itiliyor. Suriye’de gerçekleşen işkence ve kötü muamelenin boyutları 1970’ler ve 1980’lerin karanlık dönemini anımsatan ve daha önce görülmemiş bir seviyeye ulaştı.
Suriye’deki kitlesel protestoların başlangıcının yıldönümünden bir gün önce yayımlanan “Ölmek İstedim: Suriye’nin işkence mağdurları açıkça anlatıyor” adlı rapor, görgü tanıkları ya da mağdurların Şubat 2012’de Ürdün’de Uluslararası Af Örgütü araştırmacılarına anlattığı, güvenlik güçleri, ordu ve hükümet yanlısı Şahiba güçleri tarafından kullanılan 31 işkence ve kötü muamele yöntemini açıklıyor.
Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı Direktör Yardımcısı Ann Harrison, “Geniş çaplı tutuklama dalgasına maruz kalanların yaşadıkları, eski devlet başkanı Hafız Esed yönetimi sırasında tutuklananların yaşadıklarıyla oldukça benzeşiyor -kâbus gibi bir sistematik işkence dünyası. Duyduğumuz ifadeler bize protestoların başlamasının üzerinden bir yıl geçmişken, mağdurları onurunu kırma, aşağılama ve korkutma yoluyla susturmayı amaçlayan, tutuklama ve sorgulama sisteminin iç yüzüne dair rahatsız edici bilgiler verdi” diye konuştu.
İşkence modelleri
Uluslararası Af Örgütü, tutuklulara yönelik işkence ve diğer kötü muamelelerin genel olarak belirlenmiş bir modeli izlediğini söyledi. Çoğu mağdur tutuklandıkları andan itibaren dayak yemeye başladıklarını daha sonra gözaltı merkezlerine ulaştıklarında sopa, dipçik, kırbaç, yumruk ve örgülü kablolarla ciddi şekilde dövüldüklerini söyledi. Bu uygulamaya bazen “haflet el-istikbal” ya da “kabul töreni” deniyor. Yeni getirilen tutuklular genelde iç çamaşırlarına kadar soyuluyor ve bazen 24 saate kadar dışarıda bırakılıyor.
Sorgulama
Fakat Uluslararası Af Örgütü’ne verilen ifadelere göre tutuklular en çok sorgulandıkları sırada tehlike altında. İşkence mağduru birkaç kişi, çoğu zaman yukarı kaldırılmış bir şekilde duran bir araba lastiğinin içine girmeye zorlanan kişinin bazen kablo ve sopaların da dahil olduğu şekillerde dövüldüğü dulab (araba lastiği) tecrübelerini anlattı.
Uluslararası Af Örgütü şabih yönteminin kullanımında artış gözlendiğini söyledi. Bu yöntemde mağdur yükseltilmiş bir kanca, kapı kolu ya da kapı çerçevesine asılıyor ya da kelepçelenen bileklerinden asılıyor, böylece ayakları ya zeminin hemen üzerinde kalıyor ya da parmak uçları yere değiyor. Akabinde genelde mağdur dövülüyor.
Daraa bölgesindeki el-Taybeh’ten bir öğrenci olan 18 yaşındaki “Kerim”, Uluslararası Af Örgütü’ne, Aralık 2011’de Daraa’daki bir Hava Kuvvetleri İstihbarat şubesinde tutulduğu sırada sorguçlarının bacaklarından et koparmak için kerpeten kullandığını anlattı. Elektrik şoku işkencesinin sorgulamalar sırasında çok yaygın bir şekilde kullanıldığı da tespit edildi. Eski tutuklular üç yöntem anlattı: mağdurun ya da hücrenin zeminine su serpmek ve ardından mağdura su vasıtasıyla elektro şok vermek; elektrotların vücudun çeşitli bölgelerine bağlandığı “elektrikli sandalye”; elektrikli çivili sopaların kullanımı.
Cinsiyete dayalı işkence ve cinsel şiddet içeren diğer suçların da son bir yıl içinde daha yaygın kullanıldığı görüldü. “Tarık” Uluslararası Af Örgütü’ne, Temmuz 2011’de Şam’ın Kafr Sousseh bölgesinde bulunan Askeri İstihbarat Şubesi’nde sorgulandığı sırada “Halit” adlı bir başka tutukluya tecavüz edilmesini izlemeye zorlandığını anlattı: “Pantolonunu indirdiler. Sol bacağının üstünde bir yara vardı. Daha sonra yetkili onu duvara dayayarak tecavüz etti. Halit bu süre boyunca sadece bağırıp kafasını duvara vurdu.”
İnsanlığa karşı suçlar:
Uluslararası Af Örgütü, işkence mağdurlarının ifadelerinin Suriye'de insanlığa karşı suçlar işlendiğine dair daha fazla kanıt sunduğunu dile getirdi. Hareket Suriye’deki durumun Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) Başsavcısı’na iletilmesi gerektiği konusunda defalarca çağrı yaptı ama politik etkenler şu ana kadar bunun gerçekleşmesini engelledi. Rusya ve Çin’in iki kez veto etmesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ICC’ye atıfta bulunmayan çözüm tasarısını zayıflattı.
Uluslararası Af Örgütü, ICC atfını güvence altına alma konusundaki başarısızlık göz önünde bulundurulunca, BM İnsan Hakları Konseyi’nin, Suriye üzerine çalışan BM Bağımsız Araştırma Komisyonu’nun yetkisini, uluslararası hukuk uyarınca işlenen suçlardan ve diğer ağır insan hakkı ihlallerinden sorumlu olanların nihai kovuşturmalarının incelenmesi ile genişlettiğini ve izleme, belgeleme ve raporlama kapasitesini güçlendirdiğini görmek istediğini dile getirdi.
Hareket aynı zamanda uluslararası toplumun da kendi mahkemelerinde -adil yargılamalarla ve ölüm cezasına başvurmadan- insanlığa karşı işlenen suçları soruşturma ve kovuşturma yükümlülüğünü kabul ettiğini görmek istediği dile getirdi. Uluslararası Af Örgütü tutuklama koşullarının iyileştirilmesi için uluslararası soruşturma ve kovuşturma ekiplerinin kurulması çağrısında bulundu.
Harrison, “Suriye’deki insanlara karşı işlenmiş ağır suçlardan sorumlu olanlar için gerçek anlamda hesap verebilirliği güvence altına alma konusunda ICC’nin en iyi seçeneği temsil ettiğine inanmaya devam ediyoruz. Ama politika kısa dönemde bu olasılığı zora sokarken, işkenceden sorumlu Suriyeliler -yetkililerin emrinde çalışanlar da dahil- kendi gözetimlerinde işlenen suçlar yüzünden adalete teslim edilecekleri konusunda hiçbir şüpheye sahip olmamalı. Bu yüzden Araştırma Komisyonu’nun güçlendirilmesi ve çalışmasına devam etmesi birinci derecede önemli” dedi.
Arka plan
Uluslararası Af Örgütü, aralarında sınırı geçmeden önce işkence gördüğünü ya da tutukluyken başka şekilde kötü muameleye maruz kaldığını bildiren 25 kişinin de olduğu, şiddetten kaçarak Ürdün’e gelen düzinelerce Suriyeli ile görüştü. Rapor 19 işkence mağdurunun ifadesini içeriyor. Yer alan vakaların yarısından fazlası Mart 2011’de protestocuların ilk öldürüldüğü Daraa valiliğinden. Geriye kalan vakalar ise Şam, Rif Şam, Hama, Humus, Latakia, al-Suwayda ve Tartus valiliklerinden.
Suriye’deki insan hakkı ihlallerini belgeleyen interaktif haritalama sistemi için: www.eyesonsyria.org