9 Mayıs Avrupa günü kutlanırken, Türkiye’nin uzun yıllardır süren Avrupa Birliği yolculuğunda gündeme en çok gelen konulardan biri de Kürt sorunu oldu.
1999 yılında dönemin Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz Diyarbakır’a geldiğinde "Avrupa Birliği'ne üyeliğimize giden yolun Diyarbakır'dan geçtiğine inanıyorum" demişti.
1999’da AB'nin aday ülke olarak kabul ettiği Türkiye, 2005’te tam üyelik müzakerelerine başladı.
10-11 Aralık 1999'da düzenlenen Helsinki Zirvesi'nde, Türkiye'nin AB üyeliğine aday ilan edilmesi, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası oldu. Bu noktadan sonra AB’nin gözleri Türkiye’ye çevrildi. Demokratikleşme ve Kürt sorunu AB’nin Türkiye ile ilişkilerindeki en önemli gündem maddesi oldu.
Helsinki Zirvesi'nden beş gün sonra Diyarbakır’da temaslarda bulunan dönemin Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, 25 yıldır konuşulan o sözlerini söyledi: “Avrupa Birliği'ne üyeliğimize giden yolun Diyarbakır'dan geçtiğine inanıyorum.”
Bir dönemin sloganı haline gelen bu cümle yıllar içinde unutulmadı.
Peki, AB’nin yolu gerçekten Diyarbakır’dan geçti mi?
“Kürt meselesini çözmek Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne dahil olmasını sağlayacak en önemli unsurlardan biriydi”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, AB’nin demokrasi projesi olması nedeniyle, Mesut Yılmaz'ın doğru bir tespit yaptığını söyledi.
Coşkun, Türkiye'de gerek demokrasinin gerekse ekonominin belli bir standarda ulaşmamasının en önemli nedenlerinden birinin Kürt meselesi olduğunu savunarak, “Kürt meselesini çözmek Türkiye'nin aynı zamanda Avrupa Birliği'ne dahil olmasını sağlayacak en önemli olaylardan bir tanesiydi” dedi.
Yılmaz’ın, Kürt meselesini çözdüğü takdirde Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olabileceğini vurguladığını söyleyen Coşkun, “ Bu yol bazen hızlandı, maalesef bazen Türkiye tökezledi. Örneğin 2002-2004 yılları arasında Türkiye Avrupa Birliği'ne üye olma noktasında çok önemli yapısal reformlar gerçekleştirdi. Bu yapısal reformların gerçekleştirilmesi aynı zamanda Kürt meselesinde de demokratik alanın genişlemesine sebebiyet verdi. Nitekim Türkiye Avrupa Birliği konusunda ne zaman ileri adım atarsa Kürt meselesinde de daha fazla siyaset alanı doğuyor ve bu iki konu birbirini besliyor, birbirini destekliyor” diye konuştu.
Türkiye’nin AB’den uzaklaştığını dile getiren Coşkun, bu duruma gelinmesinde Türkiye kadar AB’nin de sorumlu olduğunu ifade etti.
İki taraftan da gelen olumsuz sinyallerin Türkiye’nin bu yolda hızla ilerlemesini engellediğini belirten Vahap Coşkun, “Türkiye'nin bunu tekrar gündemleştirmesi gerekiyor ve bunu gündemleştirebilmesi içinse öncelikle hukuk alanında, demokrasi alanında yaşanan sıkıntıları ciddi bir şekilde ele alıp düzeltme yoluna gitmesi gerekiyor. Örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması önemli problemlerden bir tanesi. Her şeyden önce bunun uygulanır hale getirilmesi lazım. Bunlar yapıldığı takdirde ilişkiler tekrar belirli bir seviyeye gelebilir. Türkiye'nin aslında tarihsel olarak yürüyüşü zaten Batı’ya doğru. Bazen çeşitli iktidarlar farklı yolları önüne koyabilir veya farklı tahayyülleri olabilir. Ama Türkiye modernleşmesi sürekli bir şekilde Avrupa ile bütünleşmeyi, Avrupa ile ilişkileri geliştirmeyi öngören bir modernleşme. Aslında Türkiye'nin çevresindeki politik yapı da bunu bir şekilde zorunlu kılıyor. Bu ilişkilerin düzelmesi için gerekli bir zemin şu anda var” diye konuştu.
“Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer sözünün, gerçekleşmeye şiddetle ihtiyaç duyulan bir hale geldiğini düşünüyorum”
Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkan Yardımcısı ve eski DEP Milletvekili Sedat Yurtdaş ise AB’nin yolunun Diyarbakır’a sadece uğradığını söyledi.
Ortadoğu ve Türkiye’deki mevcut durumun AB’yi zorunlu hale getirdiğine dikkat çeken Yurtdaş, “Zamanında doğru söylenmiş, bazen tekrar edilmiş, bazen versiyonları dile getirilmiş, 'Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer' sözünün, gerçekten artık gerçekleşmeye şiddetle ihtiyaç duyulan bir hale geldiğini düşünüyorum. Umarım bu seçim sonrasında anayasa tartışmaları da dahil olmak üzere, yumuşama da dahil olmak üzere bunu gerçekleştirecek siyasi bir iradenin ortaya çıkacağı bir döneme denk gelir” şeklinde konuştu.
AK Parti iktidarının güvenlikçi politikalara dönmesi nedeniyle bu yoldan dönüldüğünü dile getiren Yurtdaş, Türkiye’nin çıkmaz bir yola girdiğini ifade etti. Çıkmaz yolun alternatifinin AB olduğunu savunan Yurtdaş, şunları söyledi:
“Çözüm sürecinin verdiği olanakları belki de kamuoyu yoklamalarından sonra bir yana bırakarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş fobisi üzerinden, beka korkusu üzerinden bu meselenin çözümünde başka bir stratejik yol izlendi. İzlenen yolun da çözümsüz olduğu, bu izlenen yolun aslında Avrupa Birliği hedefiyle çeliştiği, bunun bir sonucu olarak da hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının, hem Anayasa Mahkemesi kararlarının, hem de anayasanın uygulanmasının koşullarını da bir şekilde ortadan kaldırdığı ortaya çıktı. Dolayısıyla bir çıkmaz yol üzerinden gidiliyor. Çıkmaz yolun alternatifi Avrupa Birliği'nde, demokrasinin yolunda, Diyarbakır'dan geçtiğinin kanıtı diye düşünüyorum.”
Vatandaşlara göre, "AB yolu Diyarbakır’dan geçmedi ama geçmesi lazım"
VOA Türkçe, 25 yıl önce dile getirilen bu ifadeyi halka da sordu.
Avukat Muharrem Şahin AB yolunun Diyarbakır’dan geçmek zorunda olduğunu belirterek, "O yol buradan geçmediği sürece Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olamaz ve giremez” dedi.
Canan Kebenç Özkan ise yolun Diyarbakır’dan henüz geçmediğini dile getirerek, “Kürt sorununun demokratik çözümü olamadan, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Anayasal bir zeminde yol yürümesi çok mümkün değil” diye konuştu.
Ayşenur Kılıç Türkiye’nin AB’ye girmesinin imkânsız olmadığını savunurken, Dursun Atıcı insan hakları ve demokrasi Avrupa ile aynı düzeyde olmadığı için Türkiye’nin AB’ye giremeyeceği görüşünü dile getirdi.
Forum