Bugünlerde yeniden tartışılmaya başlanan Kürt sorununun medyada yer alma şekli Diyarbakır’da düzenlenen çalıştayda masaya yatırıldı. Çalıştayda yapılan eleştirilerin hedefinde hem Türkiye medyası hem Kürt medyası vardı.
Merkezi Diyarbakır’da bulunan Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) isimli düşünce kuruluşu tarafından düzenlenen “Kürt Sorunu Bağlamında Türkiye Medyası” çalıştayına, 90’lı yıllarda Güneydoğu’da görev yapmış olan gazeteciler, yazarlar, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.
Çalıştayın açılış konuşmasını yapan DİTAM Başkanı Mehmet Vural, amaçlarının Kürt sorununun şiddetsiz çözümüne katkı sunmak olduğunu söyledi. Kürt sorununun çözümü amacıyla küçük adımlar atılsa da çözümle ilgili ciddi bir çalışma yapılmadığını savunan Vural, “Kürtler belki 1930'ların Kürtleri değil artık, kabul gören bir halk. Kürt halkının hak ve hukuku, varlığı insan haklarını nereden başlanacağı, nasıl çözüleceği gibi sorunların tartışılması gerekir. Bir gün bu sorun barışçıl bir yöntemle çözülecektir. Bizim derdimiz bu sorunun kavgasız, gürültüsüz, silahsız bir şekilde Türkiye toplumun önüne koyup çözüme bir katkı sunmaktır” dedi.
Bölgede yaşayanlar Türkiye medyasına nasıl bakıyor?
Açılış konuşmalarının ardından Diyarbakır merkezli Rawest araştırma şirketinin DİTAM için yaptığı “Kürtlerin Türkiye Medya Algısı Araştırması”nın ön bulguları açıklandı. Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır ve Van’da 600 kişiyle yüz yüze yapılan araştırmadan çıkan bazı sonuçlar şöyle;
-Haber kaynaklar yüzde 57,82 ile televizyon.
-‘Haber kanalları içinde en çok hangisini takip ediyorsunuz?’ sorusuna verilen cevaplarda yüzde 23,64 ile Fox TV birinci, yüzde 15,65 ile a haber ikinci, yüzde 10,88 ile Sterk TV Rohani TV, Medya Haber üçüncü olarak yer alıyor.
-‘Kürtçe yayın yapan televizyon kanallarını izliyor musunuz? sorusuna yüzde 75,68 hayır yanıtı verdi.
-‘Türkiye’de ana akım medya Kürt sorununu aşağıdaki terimlerden hangileriyle birlikte ele alıyor?’ sorusuna yüzde 49,1 terör, yüzde 48,3 bölücülük cevabını verdi.
-‘Günümüzde medyanın bağımsız olduğunu düşünüyor musunuz?’ sorusunun cevabı yüzde 71,18 oranında hayır oldu.
-‘Ana akım medyanın çözüm sürecindeki tavrı hükümetin çizgisine bağlı olarak şekillendi” cümlesine yüzde 43,95 katılıyorum, yüzde 27,04 katılmıyorum şeklinde yanıt verdi.
-‘90’lardan 2000’lere medyanın Kürt sorununa yönelik tutumunda olumlu değişiklikler olmuştur’ ifadesine katılanlar yüzde 16,16 iken, katılmıyorum diyenler ise yüzde 46,60 oldu.
-‘Çözüm sürecinde Türkiye medyasında Kürtlerden bilhassa kimlik tanıma bağlamında eskisinden daha olumlu bir dille mi söz ediliyordu” sorusuna yüzde 74 evet, yüzde 14 hayır yanıtı verdi.
-‘Sizce günümüz medyasının en önde gelen iki sorunu hangisidir?’ sorusuna yüzde 61,2 ile hükümet baskısı birinci sırayı alırken, yüzde 24,9 ile sansür ve otosansür ikinci sırada yer aldı. Sahiplik yapısı yanıtı verenlerin oranı yüzde 17,3 oldu.
-‘Türkiye’de medya tüm toplumsal kesimlere eşit mesafededir” bu yoruma “Hiç katılmıyorum” diyenlerin oranı yüzde 35,37 oldu.
-‘Size göre 1990’lı yıllarda Türkiye’de medya bağımsızlığının önündeki en önemli iki engel aşağıdakilerden hangisidir?” sorusuna verilen cevaplarda yüzde 54,3 ile “hükümet” birinci sıradayken, yüzde 47,9 ile “ordu” ikinci sırada yer aldı.
“Medya Kürtlerde kırgınlık yarattı”
Anket bulgularının açıklanmasından sonra söz alan proje danışmanı iletişim bilimci Doç. Dr. Sevilay Çelenk, Kürtlerin medyada yeterince yer bulamadığını söyledi. Kürtlerin medyada yeterince yer almamasının kırgınlık yarattığını ifade eden Çelenk, “Mesela Vedat Aydın cinayeti oldu. Siz onu çok yakıcı bir yerden biliyorsunuz, haberi almışsınız ama diyelim ki Ankara'da, İstanbul'da yaşıyorsunuz. Bununla ilgili tek bir haber yok ya da çok çarpıtılmış biçimde haberler var. Hafızadaki o medya algısı neredeyse buna eşlik eden ikinci bir felaket, ikinci bir ölüm. Bu hiç değişmeyen bir şeydir aslında. Dönemden döneme farklılaşabilir. Türkiye'deki özellikle haber medyasının barışmaya hizmet etme bakımından çok da parlak bir sicili olmadı. 90'larda da olmadı, çözüm sürecinde de. Artık sadece şu isimleri de ekrana çıkarmak değildi aslında mesele. Düğmeye basılmış gibi stüdyolar açıldı, sonra tekrar kapatıldı. Diyaloğu güçlendirme, konuşturmak, dillerini dinleme ve anlamalarına imkân veren bir gazeteci pratiğinin olduğunu söylemek mümkün değildi” diye konuştu.
Çalıştaya katılanlar daha sonra bölgede yaşadıkları deneyimleri paylaştı.
“Olumsuz algıdan medya da sorumlu”
Çalıştayın ardından VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Kürt sorununun sadece çatışma boyutuyla ele alınmaması gerektiğini söyledi. Sorunun diğer boyutlarının medyada yer almamasının yanıltıcı olacağını vurgulayan Önderoğlu, “Kürt sorunu demek her zaman herkesin hüzünlendiği, endişelendiği boyutları kapsadığı gibi aynı zamanda toplumsal ve ekonomik onlarca parametrenin de işin içine girdiği ve bunların da kamuoyuna yansıtılması gerektiği gerçeği ile duruyor. Dolayısıyla Kürt sorunu ulusal kamuoyunda bu kadar negatif çağrışımlar yapmasının ve kimi zaman da kitlelerin soğuduğu bir tema olarak karşılanmasının, medya temsilcilerinin bu meseleyi nasıl kamuoyunun önüne getirdiği, hangi tematikler üzerinden getirdiğinin bir sorumluluğu var. Dolayısıyla bugünkü çalıştayın 2021 Türkiye'sinde ve belki de 2021 Ortadoğu ve yahut Avrupa'sında Kürt sorununun bugünkü çoklu parametreleriyle yeniden görünür kılmak, herkesin yeniden düşünmesi için fırsat olarak değerlendiriyorum” dedi.
Hem Türk hem Kürt medyasına eleştiri
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Gazete Duvar Yöneticisi Ali Duran Topuz ise hem Türkiye hem Kürt medyasını eleştirdi. Türkiye medyasını çözümsüzlüğü savunduğu ifade eden Topuz, eleştirilerini şu sözlerle dile getirdi; “Türk medyasının kendi kuruluş kökeni 12 Eylül sonrasındaki büyük sermayelerin oluşması ile beraber bir Kürt düşmanı, Türkçü damar olduğunu görebiliyoruz. Bu şimdiki parçalanmış medya için de geçerli. Şu anda AK Parti politikalarının getirdiği çözümsüzlüğü savunuyorlar. Kürt düşmanlığını önde ve gündemde tutuyorlar. Bunu da MHP'nin gönlünü hoş etmek fikri üzerinden yapıyorlar. Bu da ortada hiçbir sorun yok gibi propagandanın gerçek ve doğruymuş gibi kabul edilmesine yol açıyor. Bunların toplumun yüzde 90’ına hitap ettiğini unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla bu çözüm değil çözümsüzlüğü öne alan ve sadece savaşmayı yöntem olarak kabul eden bir şey.”
Kürt medyasının da ideolojilere bağlılık nedeniyle eleştiri yapamadığını savunan Topuz,” Siyasal çözümü isteyen, Kürt hakları konusunda duyarlı olan, bu alanda çaba gösterenler içinse hem değişimi fark etmemiş olmak hem de politik programları çok bağlı kalmak, o politik yapıların ihtiyacı olan eleştirel bilginin üretilmesini engelliyor. Halbuki ciddi politik yapılar, HDP de, Kürt hareketi ve diğer Kürt partileri dahil, medyanın ürettiği enformasyona dayalı, eleştirel bir uyarana ve bilgi ihtiyaçları var aslında. Bu taraftaki sorunda buna yol açıyor. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim Kürt medyası hem Kürt hareketi ekseninde gelişenler hem de onun dışında oluşanlar olgunluk açısından Türk medyasından kat kat ilerideler” diye konuştu.