Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) sonuçlarını açıkladığı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, 2020 yılında Türkiye’de mutsuzların oranı arttı. 2003 yılından bu yana düzenli olarak yapılan araştırmada, mutlu olduğunu söyleyen 18 ve üzeri yaştaki bireylerin oranı, 2019 yılında yüzde 52,4 iken 2020 yılında yüzde 48,2’ye geriledi. Mutsuz olduğunu belirten bireylerin oranı ise 2019 yılında yüzde 13,1 iken 2020 yılında yüzde 14,5’e çıktı. Araştırmaya göre mutlu olduğunu belirten erkeklerin oranı, 2019 yılında yüzde 47,6 iken 2020 yılında yüzde 43,2’ye düştü. Kadınlarda ise bu oran, 2019 yılında yüzde 57,0 iken 2020 yılında yüzde 53,1 oldu.
Sabancı Üniversitesi Psikoloji Programı öğretim üyesi Prof. Dr. Nebi Sümer, 2020 yılında Corona virüsü salgınının yanı sıra çok sayıda talihsiz olay ve felaket yaşanmasının mutsuzluk nedenlerinin başında gelmesine karşın Türkiye’de mutluluk düzeyinin 2016 yılından bu yana gerileme eğiliminde olduğuna dikkat çekti. VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Sümer, salgın sürecinin de mutsuzluğu derinleştirdiğini kaydetti. Sümer, “Çoğu ülkede Corona virüsü salgınının hemen sonrasında özellikle, Mart, Nisan, Mayıs aylarında yapılan araştırmalar genel olarak depresyon ve kaygı bozukluklarının arttığını, yüzde 20’lerden yüzde 30’lara çıktığını, dünyada genel olarak yükseldiğini gösteriyor. O da genel bir etki yapmış olabilir ama bu sadece Corona’ya bağlı bir düşme değil, genel bir düşmenin devamı” değerlendirmesi yaptı.
“Türkiye gelişmekte olan ülkelerin alt kümesine doğru geriliyor”
Birleşmiş Milletler’in 2019 yılına ait Dünya Mutluluk Raporu’nda da Türkiye’nin 156 ülke arasında geri sıralara düştüğünü hatırlatan Sümer, “En yaygın küresel mutluluk endeksi olan Birleşmiş Milletler raporunda da durum hemen hemen aynı. Bir önceki yıl (2018) 79’uncu sıradayken (2019’da) 93’üncü sıraya gerilemişti. Orada da 10 üzerinden puanlama yapılıyor. Türkiye’nin puanı son 4 yılda 5,5’lardan 5,1’e düşmüş durumda. Yani aynı eğilimi orada da görüyoruz” dedi.
Türkiye’de mutluluk oranında ‘bardağın boş tarafına geçildiğini’ söyleyen Sümer, “Mutluluğun yüzde 50-60 olması da düşüktür aslında. Yani yüzde 40’ın mutsuz olduğu bir toplum düşünebiliyor musunuz? Çok büyük bir oran bu söylediğimiz oran. Bütün uluslararası raporlarda en mutsuz ülkeler, neden Suriye, neden Nijerya? En kötü durumda olan ülkeler. Öyle mi olması gerekiyor iyice düşmesi için? Yani 93’üncü sıra çok kötü bir durum. Bizden bir sonra gelen Çin. Yıllardır Afrika ülkelerinin hemen hemen hepsi bizim üzerimizde. Türkiye’nin mutlulukta ve kendini iyi hissetme durumunda gelişmekte olan ülkelerin alt kümesine doğru gerilemesi bir işarettir” diye konuştu.
En mutlu olanlar 65 yaş ve üzerindekiler
Türkiye’de en mutlu olanlar, yüzde 57,7 ile 65 ve üzeri yaş grubundakiler. Yaş grupları bazında açıklanan sonuçlara göre, en düşük mutluluk oranı 2019 yılında yüzde 48,7 ile 55-64 yaş grubunda görülürken 2020 yılında yüzde 45,4 ile 35-44 yaş grubunda görüldü.
Çocukluk yıllarında yüksek olan yaşamdan memnuniyetin yaş ilerledikçe düşmeye başladığını ifade eden Sümer, “Ergenlikten sonra düşmeye başlar, kimlik krizi ve diğer krizlerle. Orta yaşlarda, 40’lı yaşlarda iyice düşer. Çünkü çok fazla sorumluluğun olduğu, hızlı değişimlerin yaşandığı, iş yükünün arttığı bir dönemdir. Yaşla birlikte 50’lerden sonra, bazen 55’ten sonra artmaya başlar. Bu genel psikolojik bir süreçtir. Yani Türkiye’ye özgü bir durum değil, bütün ülkeler için geçerli” diye konuştu. Sümer, yaşlılıkta artan muhafazakarlık ve dindarlığın etkisiyle mutluluk algısının değiştiğini, var olan koşullara nesnel değil öznel yaklaşılarak mutluluk ve esenlik hissedildiğini de söyledi.
Türkiye’de en büyük mutluluk kaynağı aile ve sağlık
TÜİK araştırması, evlilerin evli olmayanlardan daha mutlu olduğunu da ortaya koydu. Mutlu olduğunu belirten evli bireylerin oranı 2020 yılında yüzde 51,7 iken evli olmayanlarda bu oran yüzde 41,3. Evlilerin mutluluk düzeyi cinsiyete göre incelendiğinde, evli erkeklerin yüzde 46,7'sinin, evli kadınların ise yüzde 56,8'inin mutlu olduğu görüldü. Bu sonucun diğer ülkelerde de geçerli olduğunu söyleyen Sümer, “Her zaman için aslında ‘bekarlık sultanlık’ değil. Evlilerin her koşulda evlenmemiş olanlardan genel esenliği ve mutluluğu daha yüksek. İnsanlar genellikle bir sosyal destek sistemi içinde olduğunda, bir yakını olduğunda, bir bağlanma nesnesi olduğunda daha mutlu oluyorlar” dedi.
Türkiye’de bireyleri en çok mutlu edense sağlıklı olmak. Mutluluk kaynağı olan değerler yüzde 70,9 ile sağlık, yüzde 12,8 ile sevgi, yüzde 8,8 ile başarı, yüzde 4,6 ile para ve yüzde 2,3 ile iş olarak açıklandı. Türkiye’de en büyük mutluluk kaynağı ise yüzde 69,7 ile aile. Ailenin arkasından mutluluk kaynağı olan kişileri sırasıyla yüzde 15 ile çocuklar, yüzde 4,2 ile kendisi, yüzde 3,6 ile anne/baba, yüzde 3,5 ile eş ve yüzde 2,2 ile torunlar takip etti.
“Mutluluk azaldıkça aile ön plana çıkıyor”
Mutluluk kaynağı olarak ailenin görülmesinin Türkiye’ye özgü bir durum olduğunu belirten Sümer, “Bizim kültürümüzde yakın bağ, iç grup üyeliği, aile üyeliği, akrabalık en önemli benlik tanımı. Yani kendimizi en yakın hissettiğimiz, en çok dayandığımız sistem. Buna da sosyal destek sistemi diyoruz. Çok güçlü Türkiye’de. Bu nedenle bizde büyük ekonomik krizler, büyük çalkantılar fazla toplumsal sonuçlara yol açmazlar. Çünkü sosyal destek sistemi çok hızlı devreye girer. Herkes birbirine yardım eder. Hem duygusal hem ekonomik hem de sosyal bakımdan geniş bir sosyal destek ağı vardır” diye konuştu. Sümer, araştırmada mutluluk oranı düşme eğilimine girdikçe mutluluk kaynağı olarak ailenin giderek öne çıktığını ve ihtiyacın arttığını da vurguladı.
Bir okul bitirmeyenler daha mutlu
TÜİK araştırmasına göre, Türkiye’de okul bitirmek ise her zaman mutluluk getirmiyor. Yüzde 54,4 ile bir okul bitirmeyenler daha mutlu. 2020 yılında bunu sırasıyla, yüzde 50,3 ile ilkokul mezunu, yüzde 46,8 ile lise ve dengi okul mezunu, yüzde 46,1 ile yükseköğretim mezunu ve yüzde 44,2 ile ilköğretim veya ortaokul mezunu bireyler takip etti. Türkiye’de eğitim düzeyi arttıkça sosyoekonomik statü kazanma beklentisinin arttığını, bu karşılanamayınca ise mutluluğun düştüğünü ifade eden Sümer şunları söyledi: “Eğer eğitim düzeyi düşükse, sosyoekonomik olarak insanlar da daha yoksul oluyor. Yani az eğitim alanlar genelde daha yoksul olanlar. Daha yoksul olanların yaşadıkları sistemi doğrulama motivasyonu ise çok yüksek. Yani bizim tırnak içinde ‘bu ne yaman çelişki’ dediğimiz durum, burada ortaya çıkıyor. Neden insanlar kendi sosyoekonomik çıkarlarının tersine olan duruma daha çok kendilerini ait hissediyorlar… Ne kadar aşağıdaysanız o kadar mevcut sistemden memnun olarak o sistemin palyatif faydasından yararlanıyorsunuz. Sistemi meşrulaştırmanın o kişilerde yarattığı koruyucu, rahatlatıcı, palyatif etki nedeniyle bu böyle olur.”
Her 10 kişiden 7’si geleceğinden umutlu olduğunu belirtti. Kendi geleceklerinden umutlu olduğunu söyleyen bireylerin oranı, 2020 yılında yüzde 69,6 oldu. Bunu söyleyen erkeklerin oranı yüzde 68,5 iken kadınlarda bu oran yüzde 70,7 oldu.
En fazla memnuniyet asayiş hizmetlerinde
Araştırmada kamu hizmetlerinden memnuniyet düzeyleri de incelendi. En yüksek memnuniyet oranı yüzde 77,4 ile asayiş hizmetlerinde. Bunu, sırasıyla yüzde 72,1 ile ulaştırma ve sağlık, yüzde 63,9 ile Sosyal Güvenlik Kurumu, yüzde 60,4 ile adli ve yüzde 56,2 ile eğitim hizmetlerinden memnuniyet takip etti. Terör ve uluslararası ilişkilerde sorunların yanı sıra 2020 yılında Corona virüsü tehdidinin de insanlarda güvenlik duygusunu aktifleştirdiğini söyleyen Sümer, “Toplumun değer sistemi içerisinde çok önemli olan, koruyan ama aynı zamanda da otoritenin bir sembolü olan bir şeye karşı otoriter eğilim arttıkça ‘iyi’ deme eğilimi de artar” dedi.
Araştırmada 2016 yılından bu yana düşüş eğiliminde olan sağlık hizmetlerinden memnuniyetin artması da dikkat çekti. 2019’da yüzde 67,1 olan sağlıktan memnuniyet oranı 2020 yılında yüzde 72,1’e yükseldi. VOA Türkçe’ye konuşan Sümer, salgın nedeniyle birçok sağlık kuruluşundan normal sağlık hizmetlerinin alınamamasına karşın sağlıktan memnuniyetin artmasını salgınla ilgili hizmetlerin başarılı görülmesine bağladı.
“Sorular daha objektif olabilir”
Sümer, TÜİK araştırmasının çok geniş bir örneklemle gerçekleştirilmesine karşın soruların objektif sonuçlar ortaya koymakta zayıf kaldığı görüşünde. Bunun için akademisyenlerden destek alınmasını isteyen Sümer, “Daha farklı sorularla daha objektif ölçüm alabilirsiniz. Mutluluğun genel göstergesi, olumlu ve olumsuz duygulanım durumudur. Yani ‘son bir hafta içerisinde ne kadar fazla güldün, eğlendin, neşeli hissettin, sakin hissettin, ne kadar üzgün, gergin, sinirli, ağlamış, kızgın hissettin?’ gibi soruların olması lazım bu duygu durumunu ölçen. Çünkü mutlu olan güler, mutsuz insan üzgün olur. Yani psikolojik göstergesi onlardır. Onları ölçmüyor tam olarak. ‘Mutlu musun’ dendiğinde çok kötü bir durum yoksa ‘mutluyum’ denir. Bu da aslında beyana dayalı ölçümlerin en büyük yanlılığıdır. Yani insanları olumlu cevap vermeye zorlar” diye konuştu.