Erişilebilirlik

Türkiye’de Çocuk Oranı Azalıyor


Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2020 yılına ait çocuk istatistiklerine göre, Türkiye nüfusunun yüzde 27,2’si çocuk. Nüfusu 83 milyondan fazla olan Türkiye’de çocuk nüfusunun sayısı, geçen yıl sonu itibariyle 22 milyon 750 bin 657 olarak belirlendi.

Türkiye’de Çocuk Oranı Azalıyor
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:09:42 0:00

Birleşmiş Milletler tanımına göre 0-17 yaş grubunu içeren çocuk nüfus, 1970 yılında Türkiye’nin neredeyse yarısını oluştururken (yüzde 48,5) bu oran giderek geriledi. Yıllara göre nüfus projeksiyonlarının yer aldığı TÜİK verileri, bu oranın giderek düşeceğini de gösterdi. Türkiye nüfusunun yaşlanması anlamına gelen bu projeksiyona göre, çocuk nüfus oranı 2025 yılında yüzde 26,6, 2030 yılında yüzde 25,6, 2040 yılında yüzde 23,3, 2060 yılında yüzde 20,4 ve 2080 yılında yüzde 19 olacak. Buna karşın Türkiye'nin çocuk nüfus oranı, 2020 yılında Avrupa Birliği ülkelerinin ortalaması olan yüzde 18,2’inin üstünde.

Çocuk nüfus oranı en yüksek Şanlıurfa’da, en düşük Tunceli’de

Türkiye’de çocuk nüfusunun oranı, bölgeden bölgeye değişiyor. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerinden faydalanılarak hazırlanan TÜİK istatistiklerine göre, illerin toplam nüfusları içindeki çocuk nüfus oranları incelendiğinde, en yüksek çocuk nüfus oranı yüzde 45,3 ile Şanlıurfa’da. Şanlıurfa’yı yüzde 42,8 ile Şırnak ve yüzde 40,9 ile Ağrı izledi. Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu üç il ise sırasıyla, yüzde 17,3 ile Tunceli, yüzde 18,1 ile Edirne ve yüzde 18,7 ile Kırklareli oldu.

Çocuk nüfusu içinde 5-9 yaş grubunda olanlar ise en çok yer tutuyor. 2020 yılında çocuk nüfusunun yüzde 26,9'unun 0-4 yaş grubunda, yüzde 28,7'sinin 5-9 yaş grubunda, yüzde 28,2'sinin 10-14 yaş grubunda ve yüzde 16,2'sinin 15-17 yaş grubunda yer aldığı görüldü. 2019 yılına ilişkin verilerin paylaşıldığı doğum istatistiklerine göre, önceki yıl canlı doğan bebek sayısı ise 1 milyon 183 bin 652 oldu. Doğan bebeklerin 606 bin 861'i erkek, 576 bin 791'i ise kız oldu. Canlı doğan bebeklerin yüzde 96,9'unu tekil, yüzde 3’ünü ikiz, yüzde 0,1'ini ise üçüz ve daha fazla çoğul doğumlar oluşturdu. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, hastanede gerçekleşen doğumların oranı, 2010 yılında yüzde 91,6 iken 2019 yılında yüzde 97’ye çıktı. Sezaryen doğumların canlı doğumlar içerisindeki oranı da yükseldi. Bu doğumlar, 2014 yılında yüzde 51,1 iken 2019 yılında yüzde 54,4 oldu.

Her yeni doğan bebek, toplumda çalışanların ürettiklerini tüketmeye bağımlı olan nüfus kitlesinin de artması demek. Türkiye’de 2020 yılında çocuk bağımlılık oranı yüzde 33,7 olarak gerçekleşti. Yani 15-64 yaş aralığı olarak kabul edilen çalışma çağındaki nüfustan her 100 kişi başına düşen 0-14 yaş grubundaki çocuk sayısı 33,7 oldu. Çocuk nüfusunda bu oran giderek düşmesine karşın çalışma çağındaki nüfusa dahil olmayan 65 ve üzeri yaştaki yaşlıların da çocuk nüfusuna eklenmesiyle, 2020 yılında toplam yaş bağımlılık oranı yüzde 47,7’ye çıkmıştı.

“Okul öncesi eğitim paralı olmasına rağmen artıyor”

TÜİK, Milli Eğitim Bakanlığı’nın örgün eğitim istatistiklerinden faydalanarak, 2020 yılında okula giden çocukların oranını da net okullaşma verileriyle paylaştı. Beş yaşındaki çocukların net okullaşma oranı, 2015-2016 öğretim yılında yüzde 67,2 iken 2019-2020 öğretim yılında yüzde 75,1 olarak gerçekleşti. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Kıdemli Politika Analisti Yeliz Düşkün, Türkiye’de zorunlu eğitim çağında olmayan 5 yaşındaki çocukların okul öncesi eğitiminin parasız olmadığını, buna rağmen bu kademede artış yaşandığını söyledi. VOA Türkçe’ye konuşan Düşkün, “Okul öncesi eğitim, çok temel bir alan. Çocuğun hem bugünü hem geleceği için çok kritik. Bu kademe zorunlu ve ücretsiz olmadığı için, devlet okullarında dahi paralı olduğu için herkes erişemiyor. Özellikle yoksul aile çocuklarının erişemediği bir kademe. Burada atılması gereken en önemli adım, bir yıl zorunlu ve ücretsiz okul öncesi eğitim olması. Bu MEB’in 2023 planlarına girmiş durumda. Nitelikli bir okul öncesi eğitime erişimin sağlanması için, öğretmen atamasından dersliğe kadar gerekli yatırımların yapılması gerekiyor bu alanda” dedi.

Ortaokul seviyesinde net okullaşma oranı ise 2019-2020 öğretim yılında yüzde 95,9 oldu. Ortaokul seviyesinde net okullaşma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, erkek çocuklar için yüzde 95,7, kız çocuklar için yüzde 96,1 olduğu görüldü. Ancak Düşkün, 2020 yılında en düşük net okullaşma oranının ortaöğretim kademesinde görülmesine dikkat çekti. TÜİK verilerine göre Türkiye’de ortaöğretimde net okullaşma oranının yüzde 85 olduğunu söyleyen Düşkün, “Zorunlu olduğu halde böyle. Bunun içine açık öğretim de dahildir bu arada. Yani ortaöğretimde çağındaki yüzde 15’lik kesim açık öğretim seçeneğinden de yararlanmıyor. İlkokul ve ortaokulda oranlar görece daha iyi ama sorunsuz diyemeyiz. Çünkü (ortaokulda) yüzde 98 civarında net okullaşma oranı olsa da yüzde 2 bile hala oldukça kritik bir oran. Yüzde 100 olmadığına dikkat çekmek lazım” diye konuştu.

“Çocukların iş gücüne katılımı, eğitimden kopma nedeni”

Eğitimde net okullaşma oranlarının tek başına gösterge sayılamayacağını söyleyen Düşkün, çocukların içinde yaşadığı koşulların da dikkate alınması gerektiğini ifade etti. Düşkün, “Türkiye’de çocuk nüfusunun yoğun olduğu bölgeler yani Güneydoğu Anadolu bölgesi dikkat çekiyor. Aynı zamanda bu bölgeler kalkınmışlık düzeyinin, ortalama gelirin, eğitim çıktılarına bakılınca ulusal ve uluslararası değerlendirmelerde başarının daha düşük olduğu, öğretmenlerin uzun süre kalmak istemedikleri bölgeler. Aynı zamanda mülteci çocuk oranının da yüksek olduğu bölgeler. Yani dikkat ederseniz çocuk oranının en çok olduğu yerler, eğitim açısından da çok kritik göstergelere sahipler” dedi.

TÜİK verileri yıllar içinde eğitim kademelerine ve cinsiyete göre okul tamamlama oranlarında da artış yaşandığını ortaya koydu. İlkokul tamamlama oranı 2014-2015 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 97,7 iken bu oran 2019-2020 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 98,6 oldu. Ortaokulda bu oran, yüzde 94,1’den yüzde 97,7’ye; ortaöğretimde ise yüzde 58,8'den yüzde 70,3'e yükseldi. Ancak Düşkün, okuldan kopmanın başlıca nedenlerinden birinin çocukların iş gücüne katılması olduğunu söyledi. Düşkün, “TÜİK istatistiklerine göre 15-17 yaş arasında iş gücüne katılım yüzde 16,2. Bu resmi olan iş gücüne katılım. Kayıt dışı olanlar tabii ki burada görünmüyor. Onu da düşünürsek çalışan çocuk oranı aslında daha büyük. Burada özellikle oğlan çocukların iş gücüne katılımı yüksek. Kız çocuklarının daha düşük. Böyle görünebilir ama kız çocuklar için ev işlerine destek olmak, diğer aile bireylerinin bakımı hakkında sorumluluk sahibi olmak da eğitimden kopma nedeni” şeklinde konuştu. TÜİK verilerinde 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, bu oranın erkek çocuklar için yüzde 23,4 kız çocuklar için yüzde 8,6 olduğu görüldü.

“Çocuk işçiliğinde temel sorun, gelir dağılımı adaletsizliği ve yoksulluk”

Türkiye Barolar Birliği Çocuk Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Hatice Kaynak, Türkiye’de yıllar içinde çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri diye tanımlanan, ağır sanayide, sokakta, maden işlerinde çalışmalarının en aza indirildiğini söyledi. Ancak Kaynak, her sektörde kayıt dışı çalışmanın ve mevsimlik tarım işçiliğinin çocuk iş gücü açısından en önemli sorunlar olduğunu kaydetti. VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Kaynak, “Bunları azaltmaya yönelik girişimler var ama bunlar bir sonuç aslında. Çünkü çocuk işçiliğinin temelindeki neden yoksulluk ve gelir dağılımı eşitsizliği. Aileler için gelir dağılımı eşitliği sağlamadan, temeldeki yoksulluğu ortadan kaldırmadan çocuk işçiliğini sadece cezai önlemlerle ya da yasalarınızı düzenleyerek ortadan kaldırmanız çok mümkün değil” dedi. Türkiye’de 1 milyon 700 bin Suriyeli mülteci çocuğun ancak 400 bininin okula gittiğini, geri kalanının kayıt dışı olarak çalıştığını da hatırlatan Kaynak, “Aslında Türkiye’de bulunan Türk vatandaşı ya da değil, tüm çocuklar için bunu ortadan kaldırmak gerekiyor. Bu da çok ciddi, kararlı bir mücadeleyi ve bir çocuk politikasını gerektiriyor” ifadesini kullandı.

Çocuk evliliklerinde azalma

Kaynak, ayrıca 4+4+4 eğitim sisteminde ilkokul kademesinden sonra açık öğretime geçerek örgün eğitimden uzaklaşılmasının daha kolay olmasına karşın çocukların eğitimden kopmamasını sağlayarak çocuk işçiliğinin azaltılabileceğini söyledi. Okuldan kopmanın kız çocukları için çocuk evliliğine giden yolu açtığını da kaydeden Kaynak, “Çocuklar okulda kaldığı sürece, bilinç düzeyi yükseldiği sürece erken evliliklerin bir miktar azaldığını görüyoruz” sözlerini kullandı.

TÜİK verilerine göre, resmi kız ve erkek çocuk evlilikleri de azaldı. 16-17 yaş grubunda olan kız çocuklarının resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002 yılında yüzde 7,3 iken bu oran 2020 yılında yüzde 2,7'ye düştü. Diğer taraftan, aynı yaş grubunda olan erkek çocuklarının resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002 yılında yüzde 0,5 iken bu oran 2020 yılında yüzde 0,1 oldu.

“Eğitimden kopmayı engelleyerek çocuk evliliğini durdurabiliriz”

Yasal evlenme yaşının 18 olduğu Türkiye’de çocuklar 17 yaşına bastıklarında ailelerinin veya yasal vasilerinin izniyle evlenebiliyor. 16 yaşındaki çocuklar ise ‘istisnai durumlarda ve hayati önem arz eden bir gerekçenin olması şartıyla’ mahkemeden alınan özel izinle evlilik gerçekleştirebiliyor. Ancak 14-15 yaşında, geleneklere göre dini nikah yoluyla yasal olmayan evlilik yapanların TÜİK verilerinde görülemediğinin altını çizen Kaynak, “Devlet politikası olarak bir mücadelenin sonucunda çocuk evliliğinin azaldığını düşünmüyorum. Çünkü hala yasalarımızda 16 ve 17 yaşında evlenmeye izin veriyor. Bunun çocuğa nasıl bir zarar verdiğini göstermemiz gerekiyor. Çocuk yaşta yapılan evliliklerin yüzde 50’sinden fazlasında kadına yönelik şiddetin olduğunu görüyoruz. Kendi ayaklarının üzerinde durabilecek bir eğitim ve iş kapasitesine ulaşmadan evlendiği için zaten o şiddet sarmalının içinden çıkmak için bir yol bulma, kendi ayaklarının üzerinde durma şansı da yok. Yani birey olarak kendini ortaya koyabilme şansı da elinden alınıyor. Bundan çok daha önemli bir şey var. Çocuk yaşta yapılan evliliklerde anne ölümleri, bebek ölümleri artıyor, sağlıklı doğum yapma şansları da ellerinden gidiyor. Erken yaşta doğum yapanların ileri yaşlarda çok büyük hastalıklar ve risklerle karşı karşıya olduklarını da biliyoruz” dedi.

Yasal olmayan yaşta yapılan çocuk evliliklerinin aynı zamanda cinsel istismar ve tecavüz anlamına geldiğini ve Türk Ceza Kanunu’nda hapisle cezalandırıldığını hatırlatan Kaynak, “Evlilik yaşını biraz daha uzatmak açısından kız çocuklarını okulda tutarak kendilerini ifade etmelerini, toplumun içine birey olarak katılmalarını sağlamalıyız. Yani çift yanlı olarak hem yasak koyarak hem de aşağıdan da farkındalık yaratarak çocuğu güçlendirerek bunu engellediğimizde ortadan kalkabilecek bir sorun. Ama güçlü bir irade gerekiyor” diye konuştu.

İstatistiklerle çocukların sağlığı

TÜİK istatistiklerinde çocuk sağlığına ilişkin bilgiler de yer aldı. Beklenen yaşam süresi 15 yaşındaki çocuklar için 64,6 yıl olurken, 7 yaşına ulaşan bir çocuğun kalan yaşam süresinin ortalama 72,5 yıl; erkek çocuklar için 69,9 yıl ve kız çocuklar için 75,2 yıl olduğu görüldü. Yaş grubu 2-14 olan çocukların en fazla görmede zorluk çektikleri tespit edilirken, üst solunum yolu enfeksiyonu çocuklarda en fazla görülen hastalık oldu. TÜİK’in 2019 yılına ilişkin derlediği verilere göre, önceki yıl çocuklar en fazla dışsal yaralanma ve zehirlenmeler sonucu hayatını kaybederken, 2009 yılında binde 13,9 olan bebek ölüm hızı da binde 9,1’e geriledi.

TÜİK verilerine göre, 2020 yılında babası vefat etmiş çocukların sayısı 269 bin 202 oldu. Koruyucu aile yanında bakımı sağlanan çocuk sayısı ise 7 bin 864 olarak gerçekleşti. Boşanma davaları sonucu velayeti anneye verilen çocukların oranı da yüzde 75,8 oldu.

XS
SM
MD
LG