Suudi Arabistan'ın aralarında önde gelen Şii din adamının da aralarında bulunduğu 47 kişiyi idam etmesi sonrası gerilen Ortadoğu'da Türkiye'nin tavrı merak edilirken ilk açıklama Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'tan geldi.
Suudi Arabistan’da iç politikadaki mezhep farklılığı kaynaklı tartışma sonucunda şeriat hükümleri gerekçe gösterilerek, Şii mezhebine mensup kişiler hakkında idam kararı Ortadoğu coğrafyasında tansiyonu yükseltti. Suudi Arabistan’ın, Şii din adamı Ayetullah Nemr Bakır En Nemr’in de aralarında bulunduğu 47 kişiyi başlarını keserek idam etmesi mezhep kaynaklı gerilimi tetikledi.
Konuyla ilgili, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, bugünkü Bakanlar Kurulu ardından değerlendirmede bulundu. Her iki ülkeyi de İslam dünyası için çok önemli gördüklerini ifade eden Kurtulmuş, özetle yaşanan gerilim için şu açıklamayı yaptı:
“Suudi Arabistan ve İran arasında yaşanmakta olan ve maalesef Ortadoğu'da var olan gerilimlere çok ilave ve sert bir gerilim şeklinde gireceği belli olan bu gerilimden her iki ülkenin bir an evvel çıkmasını isteriz. Bölge zaten barut fıçısı halinde. Bu bölgenin daha büyük gerilimleri kaldıracak takati kalmamıştır. Her iki ülkeyle de dost olan bir ülke olarak söyleyeceğimiz şu; her iki tarafta temenni için hareket etmek durumundadır. Suudi Arabistan ve İran'ın bir birilerine karşı hasmane tutum içerinde hareket etmesi her iki ülkeye de zarar verir, bölgeye zarar verir. İki ülkenin birbirlerine karşı hasmane tutumda hareket etmesi, iki ülkeye de zarar verir. Biz, bütün idam cezalarına karşı olduğumuzu ifade ettik. Verilen idam cezalarını tasvip etmek mümkün değil. Bizim bu bölgede sükuta ihtiyacımız var.”
Deniz Kuvvetleri’nden Kurmay Albay rütbesinden emekli, Ortadoğu ve uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Celahattin Yavuz ise, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada, Türkiye’nin dünyadaki en sorunlu alanda bulunduğuna dikkat çekti. İran ile Suudi Arabistan veya Şiiler ile Vahabiler arasında olarak tanımlanacak sorunu “yeni” diye değerlendirmediğini vurgulayan Yavuz, Irak’ın parçalanması sürecinde, Şii camilerine yönelik El-Kaide unsurlarınca yapılan canlı bomba eylemlerini anımsattı. Yine Mısır ve Libya’da başlayan Arap Baharı rüzgarında Bahreyn’de kıpırdanmalar görüldüğünü de hatırlatan Yavuz, o dönemden itibaren Bahreyn’de, Şiilerce de vatandaşlık hakları Sünnilere kıyasla eksik olduğu için çıkış yaptıklarını belirtti.
İran’ın da o dönemde Bahreyn’deki Şiilerce hak arayışlarına destek olduğunu kaydeden Yavuz, o günlerde Suudi Arabistan’ın da aralarında bulunduğu Körfez ülkelerinden Bahreyn’e asker sevkiyatı yapıldığını anlattı. Suudi Arabistan’ın içerisinde ise özellikle Doğu kıyısındaki yerleşim yerlerinde Şii nüfusun ağırlıklı yaşadığını söyleyen Yavuz, en son geçen yıl içerisinde Yemen’de Husiler’in (Şii mezhebine üye grup) devlet başkanlığını kuşattığını ve Suudi Arabistan’ın da o dönem askeri destek verdiğini hatırlattı. Dolayısıyla da epeydir Suudi Arabistan’ın Şiiler konusunda gerilim yaşadığını kaydeden Yavuz, ancak mezhep gerilimi perde arkasında petrol meselesine bakılması gerektiğini ifade etti.
Perde arkasında petrol savaşı mı var?
Asıl sorunu petrol ile ilgili olduğunu savunan Yavuz, “Yılın başında varil başına 80 dolar civarında iken 30 küsur dolara indi. Ambargo kalktığı dönemde, İran’ın ABD yaptırımları kalktığı için petrolle zenginleşmeyi planladığı dönemde, petrol fiyatları düştü. Petrol fiyatlarını yükseltmek için manevra yapmak isterken karşısına Suudi Arabistan çıktı. Aslında Suudi Arabistan da petrol fiyatı düşüklüğünden kayıp içerisinde ve ülke içerisinde petrol ürünlerine zam yaptı. Ama yine de Suudi Arabistan, İran’ın etkisini kırmak için petrol üretimini arttırdı. Bu unsuru da görmek lazım. Bu gerilim arkasındaki asıl sebeplerden birisi de petrol kavgası ama kavgayı en kolay alevlendirme yolu da din ile kavgadır” dedi.
Suudi Arabistan’ın son olarak İslam ülkelerini davet ettiği ve Türkiye’nin de katıldığı Suriye sorunu için yaptığı toplantıda Şii ülkelere davet yapılmadığını da anımsatan Yavuz, İran’ın o toplantıyla da dışlandığını dile getirerek, Suriye konusunda da Beşar Esat rejimini değiştirme meselesinde kesin kararlı olan ülkeleri Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar olarak belirtti. Yavuz, “Şimdi yaşanan gerilimde ise Türkiye, aslında Rusya’nın yapması gerekiyordu. Türkiye’nin taraf olmadan, İslam ülkeleri arasında böylesi bir çatışmanın ortadan kaldırılması konusunda gayret sarf etmesi gerekirdi. Ama Rusya arabuluculuk yapmayı önermiş. Ama yine de gecikmiş sayılmaz. Barış mesajları yollayarak Türkiye’nin aracılığı olabilir” diye konuştu.
“Türkiye’nin alacağı tavır, Ortadoğu siyasetini etkileyecek”
İran kökenli araştırmacı-yazar Arif Keskin de, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada, şu anda iki ülke arasında Türkiye’nin alacağı tavır ile Ortadoğu siyasetini tümden etkileyeceğini söyledi. Keskin, “Bu durum Şii-Sunni çatışması olarak görüldüğü için Türkiye’nin tavrı kolay değildir. Türkiye’nin ne İran’dan ne de Suudi Arabistan’dan yana olacağını, bunun yerine orta yolu seçeceği kanısındayım” dedi.
Türkiye’nin Suudi Arabistan yanlısı tavır sergilemesi noktasında ise Sünni mezhebi eksenli bir dış politika izlediği eleştirisini pekiştireceğini vurgulayan Keskin, ancak Suudi Arabistan’ı da karşısına alacak bir açıklama yapmayacağını dile getirdi.
Arif Keskin, ayrıca Türkiye – İran ilişkilerinde son 13 yılın en kötü günlerinin yaşandığını belirterek, “Hem Türkiye hem de İran yetkililerince, karşılıklı suçlayıcı açıklamalar yapılıyor. Bölgedeki ihtilaflar konusunda kolayca anlaşılması mümkün olmadığını söylüyorlar. Irak konusunda Türkiye’nin Musul hamlesine, İran’ın açıkça karşı çıkması da ikili ilişkilerin hangi noktaya geldiğini gösterdi” yorumunda bulundu.
Suudi Arabistan ile İran arasındaki krizin Bahreyn ve Yemen ülkelerine de yansıyacağını söyleyen Arif Keskin, Türkiye’nin de bu krizden olumsuz etkilenebileceğini de sözlerine ekledi.