İyi Parti’nin çağrısıyla düzenlenen çalıştayda, Türkiye’nin geleceği açısından Suriyeli sığınmacıları ülkelerine döndürmeyi amaçlayan bir planlama yapılması gerektiği görüşü kabul edildi. Suriyeliler'e hukuken kesinlikle vatandaşlık verilmemesi gerektiği bildirildi.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Suriyeli sığınmacılarla ilgili çalıştay sonuç bildirgesinde, açık kapı politikasına son verilmesinin yanı sıra Suriyeliler'e vatandaşlık hakkı tanınmayacağı açıklamasının mutlaka yapılması çağrısında bulundu. Akşener’in açıkladığı bildirgede, Suriye’deki merkezi yönetim yani Şam rejimiyle diplomatik görüşmelere başlanması istendi. Bildirgede, Suriyeliler'e ait ruhsatsız işyerlerinin kapatılarak, kaçak mallara el konulması istendi. Bayram ziyareti gibi gerekçelerle Suriye’ye giriş yapmış olanlara yeniden Türkiye’ye dönüş izni verilmemesi ve suç işlemiş Suriyeliler hakkında cezalarını çekmeleri sonrasında sınır dışı etme kararı alınması gerektiği vurgulandı.
VOA Türkçe, Suriyeliler'le ilgili çalıştayda söz alan akademisyenlere mikrofon uzattı ve görüşlerini aldı.
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Sibel Özel, “Neden Suriyeliler'e vatandaşlık hakkı tanınmaması gerektiğini düşünüyorsunuz?” şeklindeki sorumuzu yanıtladı. Türkiye’de Suriyeliler'den söz edildiğinde ilk günden beri “misafir”, “muhacir” gibi kavramlar kullanıldığını kaydeden Özel, ancak hukuken Suriyeliler için “sığınmacı” denilebileceğini ve Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’in 1951 tarihli Cenevre sözleşmesine çekince koymuş olması nedeniyle “mülteci” denilemeyeceğini vurguladı. Bu nedenle Türkiye’nin, Avrupa Birliği kaynaklı bir kavram olarak “geçici koruma statüsü” diye bir kavram ortaya koyduğunu belirten Özel, “Türkiye kimlerin mülteci olacağına, coğrafi çekinceye göre sadece Avrupa’dan gelenler için o statüyü verecektir. Avrupa dışından gelecek olanlarsa ırkından, dininden, politik görüşlerinden dolayı zulme uğrayacak olsa bile mülteci statüsüne sahip olamaz. Ama bizim kanunumuz geçici koruma diye bir kavram ortaya koydu. Bu AB’den gelen bir kavram. Bizim mevzuatın farkı; AB buna üç yıl dedi, bizde süre yok. Ama önemli olan bunların geçici koruma altında olması ve mevzuatımız tanımı çok açık vermiştir, Türkiye’ye geçici sığınma amacıyla gelmiş olan kişiler, 28 Nisan 2011’den itibaren. Dolayısıyla Suriyeliler Türkiye’de geçici koruma altındalar. Geçici koruma altında olanlar vatandaşlığa alınabilir mi derseniz, kanunumuz genel olarak vatandaşlığa alınmada şartları ortaya koymuş. Bunlardan biri, başvuru tarihinden itibaren beş yıl süreyle Türkiye’de ikamet etmiş olmak ama ikamet etmek. Türkiye’de yasal olarak gelip yerleşip ikamet izni almak demek. Suriyelilerin ise ikamet izinleri yok. Yani diğer yabancıların sahip olduğu ikamet izinlerine sahip değiller. Geçici koruma kimlik belgesi ikamet izni yerine geçmediğini, uzun dönem ikame iznine başvuru hakkı vermediğini, en önemlisi de Türk vatandaşlığına müracaat hakkı vermediğini, bizim mevzuatımız çok açık ortaya koyuyor. İstisnai vatandaşlık var, Türkiye’ye bilimsel, sportif, sanatsal açıdan katkıda bulunacak yabancılara verilen bir vatandaşlık. Bir de vatandaşlığa alınması zaruri olanlar var. Öyle bir durum olabilir ki bir devlet bir kişiyi derhal vatandaşlığa alması gerekir. Yani öyle beş yıl bekleyecek vakti yoktur, ona vatandaşlık verilmesi siyasi açıdan da hem ona hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti için fayda sağlayacaktır. Dolayısıyla her ülkede böyle bir hak vardır, takdir hakkı veriyor. Tabii ki bu hüküm binlerce Suriyeli için kullanılamaz” dedi.
Suriyeliler neden Türkiye’nin geleceği için sorun olarak görülüyor?
Çalıştay kapsamında neden Suriyeliler konusunda endişe duyulduğunu sorduğumuz uzmanlar, eğitimsiz yeni nesiller oluşması ve hızlı nüfus artışı gibi gerekçeleri dile getirdi.
Eğitimci Prof. Dr. Esergül Balcı, “Her şeyden önce eğitimsiz 400 bin çocuk ülkemiz için bir milli güvenlik sorunudur diyebiliriz. Bir kere okullaşamayan bu çocuklar çocuk işçiliği, erken gebelik, erken evlilik, çeteleşme, tarikatların eline geçme, onlar tarafından kullanılma, birtakım sorunlar, akran zorbalığı var, dışlanma, ayrımcılık, dil bilmediklerinden dolayı kendilerini ifade etme zorluğu var. Ve bunlardan dolayı da kullanılma durumları çok fazla olacak. Bu okullaşamayan çocuklar bizim diğer çocuklarımız için de olumsuz örnek oluşturuyor ve bu da sorunlara yol açıyor. Okullaşanlar başka, okullaşamayanlar başka problem. Çünkü, iki sene boyunca hiçbir doğru düzgün eğitim almamış, tarikatların eline geçmiş. Suriyeliler tarafından özel okullarda okutulmuş, öğretmenleri Suriyeli. İlk dört yılda çocuklar gidiyor, kaydoluyor ve istatistiki bilgi olarak kalıyor. Gerçekten okulları bitirdikleri için değil. Ve dördüncü sınıfların sonunda da okulları terk ediyorlar. Bu da işin bir başka boyutu” diye konuştu.
Prof. Dr. Atila Bitigen de sığınmacı Suriyelilerde, çok sayıda çocuk sahibi olma eğilimi olduğunu ve bunun da gelecek kaygısıyla var oluşlarını sürdürme çabasından kaynaklandığını söyledi. Türkiye’nin, Suriyelilere aile planlaması hizmeti vermediğini, doğum kontrolü uygulamadığını kaydeden Bitigen, “Suni döllenmeyle çocuk yapmak, tüp bebeği bile bir taneyle sınırlı olmakla beraber devlet karşılıyor. Bu yanlış bir şeydir. Oysa bakabileceği kadar çocukları olmalı, kaliteli iyi bir eğitim almaları düşünülmeli. Ama bizimkiler insan haklarına aykırı gibi bir şey gibi doğum kontrolünü düşünüyor. O yüzden uygulamıyorlar. Üç ve üzeri çocuğu olana daha fazla Kızılay’dan destek, UNICEF’ten destek, AB’den destek dışarıdan destek, Türkiye’den destek alıyorlar. Bu teşvik yaratıyor. Teşvikler kesilirse biraz kontrol altına alınabilir. AB olsun Kızılay olsun üçün üzerinde çocuğu varsa daha fazla yardım veriyor, mülteci de daha fazla para almak için yapıyor bunu. Bir de burada doğanlara Türk vatandaşlığı alırız beklentisi de var o yüzden de daha fazla çocuk yapılıyor” dedi.
İyi Parti Suriyeliler meselesini nasıl değerlendiriyor?
İyi Parti Milli Güvenlik Politikaları Başkanlığını yürüten Aytun Çıray, Suriyeliler konusunda hükümete güvenmediklerini belirterek, Türkiye’de kalmalarını sorun olarak gördüklerini VOA Türkçe’ye şöyle açıkladı:
“Biliyorsunuz Barış Pınarı Operasyonu yaparken hükümet iki nedenle yaptığını söylemişti. Bunlardan bir tanesi, PKK unsurlarına karşı sınırı güvenli hale getirmek ikincisi de sınırı güvenli hale getirdikten sonra sayın Cumhurbaşkanı’nın anlattığı, uçuk projeyle yani orada Suriyelilere ev yaparak bir milyon Suriyeliyi oraya yerleştireceğini söylemişti. Bunu bence Barış Pınarı Operasyonu öncesinde Türk Milletinin desteğini almak için yapmışlar. Doğru ve samimi bir söylem değilmiş. Bunu nasıl anladık bir; Barış Pınarı Operasyonu hedefine ulaşmadı, söylenmesi gereken sınır boyu uzunluğunda operasyon başarılmadan sonuca ulaştırılmadan, birkaç cep sağlandıktan sonra ABD Başkanı Donald Trump’ın sert ve hakaretamiz saygısız çıkışıyla durduruldu. İkincisi, Sayın Cumhurbaşkanı, Amerika’ya gidip geldikten sonra, Trump’la görüştükten sonra Suriyelilerin, Türk vatandaşı olması konusunda bir eylem planı başlattıklarını ve Suriyelileri artık Suriye’ye göndermeyi düşünmediklerini söyledi. Dolayısıyla bu hükümete, bu konudaki samimiyetine, güvenmiyoruz. Bizi millet yapan bizi birbirimize bağlayan ve bu bir millet olarak bu devleti kurmamızı sağlayan şey ülkü birliğimiz, tarihimiz, acı ve tatlı anılarımız birlikte yaşadığımız ortaklıklar ve mücadeleler. Suriyelilerle böyle bir ortak yapımız yok. Dolayısıyla Suriyelilerin Türkiye’de kalmış olması demek Selefi bir inancın Türkiye’ye girmiş olması demek, ki bu ileride büyük problemler yaratır, hem de Türk milletinin demografisine Türk milletinin Türkiye içerisindeki sayısal oranlarına bir saldırı demektir. O nedenle biz bu işi İyi Parti olarak insan hakları çerçevesinde çözme yolları arıyoruz.”