Erişilebilirlik

'Türkiye Müttefiklik Konusunda Karar Vermeli'


'Türkiye Müttefiklik Konusunda Karar Vermeli'
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:06:29 0:00

VOA'ya konuşan Amerikan İlerleme Merkezi uzmanı Michael Werz: "Türkiye, NATO’ya kendini yakın mı tutmak, IŞİD’le mücadelede güçlü bir müttefik mi olmak istiyor, yoksa IŞİD sözkonusu olunca iki arada bir derede mi kalmayı tercih ediyor, Ankara'nın bu konuda artık karar vermesi gerekiyor"

Başkan Barack Obama, Şubat ayı başında Kongre’den geçen yıl Suriye ve Irak’ta büyük toprakları ele geçiren İŞİD militanlarıyla mücadele amacıyla savaş yetkisi istedi. Obama, yaz aylarından bu yana bu militan grubu hedef alan hava saldırıları için Başkan George W. Bush zamanında, 11 Eylül saldırılarından sonra alınan yetki çerçevesinde hareket ediyordu. Kongre liderleri ise Obama’yı, bu konuda Kongre’yi devre dışı bırakmış olduğu gerekçesiyle eleştiriyordu. Ancak, Obama’nın yeni savaş yetkisindeki dilin muğlak olması yine tartışma yarattı. Kısa bir süre önce Türkiye’yi ziyaret eden Amerikan İlerleme Merkezi (Center for American Progress) uzmanlarından Michael Werz, Obama’nın savaş yetkisi talebini ve bunun Türkiye’ye etkilerini değerlendirdi.

Obama’nın savaş yetkisi talebini Cumhuriyetçiler, yeterince kapsamlı olmadığı, Demokratlar ise asker gönderme ihtimali konusundaki muğlaklığı yüzünden eleştiriyor. Bu sert eleştirilere rağmen tasarı çok uzun tartışmalara sahne olmadan “evet” oyu alabilir mi?

Michael Werz, “Şu an itibariyle Kongre’den kolay geçecek gibi görünmüyor. Çünkü hem Demokratlar’ın hem de Cumhuriyetçiler’in itirazları var. Uzun tartışmalara sahne olacak. Savaş yetkisi yasal açıdan olduğu kadar siyasi açıdan da önemli. Aynı zamanda uzun sürecek bir başkanlık seçim yarışı kapıda. Dolayısıyla bu konuda partizan bir tutum da görmek mümkün,” şeklinde konuşuyor.

Başkan, yaz aylarında Kongre’den savaş yetkisi almadan hava operasyonlarına başladığı için hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler tarafından eleştirilmişti. Bu konuda ortak bir görüş etrafında toplanan iki parti şimdi eleştiri oklarını farklı yönlere çevirmiş durumda. Peki, her iki tarafın da istediği ne ve bu istekler Kongre’deki oturumlar sırasında savaş yetkisine eklenebilir mi ?

Amerikan İlerleme Merkezi uzmanı Werz, “Bence bu konu henüz çok açık değil, daha liberal olanlar coğrafi sınırlar olmamasından ve yetkinin geniş tutulmasından yakınıyor. Beyaz Saray oldukça geniş bir yetki istiyor. Cumhuriyetçiler ise metnin dilinin yeterince açık olmamasından, daha kapsamlı bir strateji bulunmamasından şikayetçi. Ama herkes Irak ve Suriye’deki IŞİD nedeniyle çok dinamik, çok değişken bir durumla karşı karşıya olduğumuzu da biliyor. Dolayısıyla bundan altı ay sonra ne olacağı veya nelere ihtiyaç duyulacağını kestirmek çok zor," diyor.

Muharip güç gönderilecek mi?

Eleştiri konularından biri de metinde bölgeye asker gönderilip-gönderilmeyeceği konusunun açık olmaması. Michael Werz, “Sizce asker gönderilecek mi yoksa sadece özel birimler mi yollanacak?” sorusuna temkinli bir yanıt veriyor: “Amerikan kamuoyu bölgeye birlik gönderilmesini istemiyor. Siyasi açıdan da, Amerika’nın Irak’ta yeniden aktif bir rol alması; aynı şeyi Suriye’de de yapması gerektiğini söylemek ister Demokrat ister Cumhuriyetçi bir başkan için olsun çok tehlikeli olabilir. Ama aynı zamanda sahada askeri danışmanlar var ve onların oynadıkları rol önemli Irak’ta. Dolayısıyla Beyaz Saray seçeneklerini geniş tutmak istiyor. Ama çoğunluk savaş istemiyor, çünkü herkes eski savaşlar yüzünden hala yorgun. Afganistan ve Irak savaşları çok uzun sürdü, çok pahalıya mal oldu, çok can kaybına yolaçtı. Zaten herkes Irak savaşının haksız yere açıldığını ve meşru olmadığını biliyor.”

"Ankara siyasi açıdan kararını vermeli"

Türkiye, Amerika’nın Suriye konusunda daha aktif bir rol oynamasını, bölgeye asker göndermesini istedi. Obama’nın savaş yetkisiyle Amerika’nın Suriye konusundaki duruşu Türkiye’ye yakınlaşmış sayılır mı? Werz bu soruya “Amerika son 5-6 hatta 8 yıldır Türkiye’ye iyi bir müttefik oldu. Obama Nisan 2009’da ilk Avrupa gezisi kapsamında Türkiye’ye gidereksiyasi açıdan büyük yatırım yaptı. Mecliste konuştu, AKP hükümetine gidip ‘hadi ortaklık yapalım’ dedi. Eğer Obama geriye dönüp son beş yıla, yaptığı yatırıma ve bu yatırım için iç politikada ödediği bedele baksa, çünkü Obama -- Türkiye konusunda ülke içinde çok sık eleştirildi -- ve bunun karşılığında Amerika’nın ne kazandığına baksa; mesela Türk kamuoyunun desteği stratejik veya siyasi destek gibi konulara baksa, Amerika açısından iyi bir tablo çıkmıyor ortaya. Dolayısıyla bu artık Ankara’ya kalmış bir durum. Ankara siyasi açıdan kararını vermeli: NATO’ya kendini yakın mı tutmak istiyor, IŞİD’le mücadelede güçlü bir müttefik mi olmak istiyor, yoksa IŞİD’le mücadele söz konusu olunca iki arada bir derede mi kalmayı tercih ediyor veya İncirlik Üssü’nü kullanıma açmak gibi lojistik destek mi sunmak mı istiyor, Amerika’nın iyi bir ortağı mı olmak istiyor; bir karar vermesi gerekir... Ancak Ankara’dan yapılan en azından kamuya yapılan açıklamalar Amerika ile ortaklığı güçlendirici yönde görünmüyor,” yanıtını veriyor.

"Türkiye iyi bir müttefik değil mi?"

Werz’in bu sözleri, Ankara’nın Amerika’ya, Amerika’nın Ankara’ya olduğu kadar iyi bir müttefik olmadığı vurgusu mu taşıyor? Uzman, bu değerlendirmeye tanım açısından katılmıyor: “Ben soruyu bu şekilde “etik” anlamda koymazdım. Bence burada sorulması gereken, Ankara’nın açıkça eski ABD Büyükelçisi’ni küçük düşürücü açıklamalar yapması, Amerika ve yakın müttefiki İsrail’e sürekli saldırıda bulunması, Batı karşıtı, Amerika karşıtı söylemi iç siyasi hesaplar için midir? Bu stratejiler gerçekten Türkiye’ninve Türk halkının çıkarlarına hizmet ediyor mu? İşte bu sorunun sorulması gerekiyor. Çünkü Türkiye çok uzun yıllardır Avrupa ve Amerika’nın müttefikidir. Türkiye ekonomik ve politik olarak ve hatta güvenlik açılarından bu müttefikliğin çok yararlarını gördü. Ama bazen Washington’dan bakanlar açısından Türk siyasetçilerin, Türkiye’deki insanların Türkiye’yi hangi yöne çekmek istedikleri çok açık biçimde görülmüyor.”

Başkan Barack Obama’nın Kongre’den istediği savaş yetkisi coğrafi sınır içermiyor. IŞİD nerede aktifleşirse orada mücadeleyi öngörüyor. Bu tür bir esneklik ileride Türkiye ile Amerika’yı karşı karşıya getirir mi? Michael Werz buna ihtimal vermiyor: “Bölgedeki mevcut duruma bakarsak, bu çok uzak bir ihtimal. Herkes Türk hükümetinin ve Türk ordusunun kendi sınırlarını mükemmel şekilde koruyabileceğinin farkında. Bu yüzden bence bu, hiç kaygı yaratacak bir konu değil. Herkes IŞİD’in bölgesel, ulusal bir örgüt olmadığını, sivilleri ve askeri güçleri hedef alan belli bir merkezden yönetilmeyen bir şebeke olduğunun farkında.”

"Amerika İncirlik Üssü'nde ısrar edecektir"

Başkan Obama’nın savaş yetkisi Kongre’den geçtiğinde, IŞİD’le mücadelede Amerika, Türkiye’den yeni isteklerde bulunabilir mi? Werz, taleplerin içeriğinde değişiklik beklemiyor: “Bence bu fazla bir değişiklik gerektirmeyecek. Amerika, İncirlik Üssü’nü keşif uçakları ve silahsız İHA’lardan daha fazlası için kullanmak isteyecektir. NATO üyesi olan Türkiye’nin hava operasyonları için daha fazlasına izin vermemesi pek anlaşılır gibi değil. Çünkü yüzlerce kilometrelik sınırının teröristlerin kontrolüne geçmesini istemez. Türkiye’nin bu konuda istekli davranmaması ve hatta bunu bir pazarlık unsuru gibi sunması Amerika’da pek iyi anlaşılmış değil. Çünkü bu, Amerikan uçuşlarını, hava operasyonunu zorlaştırıyor, pilotlar, IŞİD’e saldırı düzenlemek için çok daha uzun mesafe uçuşlar yapıyor. Bir diğer unsur da Amerika, PYD kuvvetleriyle işbirliği yapıyor ve bu bir süredir devam ediyor. Kobani işgal altındayken havadan yardım yaptık, Türkiye’nin bu konudaki tutumu dikkat çekiciydi. Oysa Türkiye’nin daha aktif olması bekleniyordu bu da Amerika’yla sıkıntı oluşturdu. İşte bu iki konunun, Kongre’den yetki geçse de geçmese de halledilmesi gerekiyor.”

"Ermeni tasarısı politik pazarlık konusu yapılmamalı"

2015 yılı Amerika’daki Ermeniler açısından kritik bir yıl. 1915 olaylarının 100. Yıldönümü nedeniyle Amerikalı Ermeniler hem siyasi hem de kültürel kampanyalarına hız vermiş durumda. Konunun yeniden Kongre’nin gündemine gelecek olması, İncirlik Üssü gibi Türk-Amerikan ilişkilerinde hassasiyet yaratan konularda Amerika tarafından bir pazarlık unsuru olarak kullanılır mı? Werz, bu tür olası bir yaklaşımı yanlış buluyor: “Amerikan hükümeti Ermeni meselesini bir pazarlık unsuru olarak kullanırsa bence bu yanlış olur. Bu iki konu birbirinden tamamen farklıdır. Ben, Amerikan Kongresi’nin veya Fransız Parlamentosu’nun Türkiye’deki tarih kitaplarını yeniden yazmaya kalkmaması gerektiği görüşündeyim. Bu, Türk toplumunun halletmesi gereken bir konudur. Bu konunun tartışılması çok önemlidir, son birkaç yılda bazı değişiklikler gördük, tartışmalar başladı. Ama unutmamak lazım, bu AKP açısından kayıp bir fırsattır, eğer beş-altı yıl önce uluslararası bir komisyon kurulmuş olsa, bütün belgeler açılsa, eğer hükümet Türkiye’deki azınlıklarla özellikle de 1914 ve 1915’de ne olduğu konusunda bir söylem oluşturmada, bir tartışma ortamı yaratmada aktif şekilde harekete geçmiş olsa, bu, ülkeyi tamamen farklı bir noktaya getirirdi.”

Ancak Michael Werz, her şekilde 1915 olaylarının, uluslararası siyaseti ve iki ülke arasındaki ilişkileri etkileyecek bir konu olmadığı görüşünde ısrarlı. Uzman, “Yabancı ülkelerin bu konuda oynayacağı bir rol yok” diyor.

Kısa süre önce Türkiye’yi ziyaret eden Michael Werz, Türkiye’de bulunduğu dönemde, ekonomik ve siyasi durum, seçimler ve Kürtlerle başlatılan barış sürecine ilişkin gözlemlerde de bulunmuş. Werz, “Barış süreci genel seçimleri nasıl etkiler” şeklindeki soruyu şöyle yanıtlıyor: “Bu çok yerinde bir soru çünkü AKP hükümeti çok önemli girişim başlattı çözüm bulma yolunda. Amerikalı uzman Aliza Marcus, geçenlerde bunu çok güzel dile getirmiş ve demişti ki ‘insan AKP hükümetinin barışı sevdiği ama ona gidecek yolu sevmediği hissine kapılıyor.’Bence bu sözler durumu çok iyi ortaya koyuyor. Çünkü şeffaflık yok, kamuoyu önünde herşey tartışılmıyor. Ama en azından meclis de dahil edilmeli bu sürece, bu konuda CHP’nin görüşüne, sürecin şeffaf olmadığına katılıyorum. Bir de süreç çok uzun zamandır devam ediyor. Artık sonucu görmesek de bundan sonraki adımın ne olacağını görme zamanı geldi. Elbette Türkiye’deki Kürt siyasi örgütler de aynı görüşü paylaşıyor. Çünkü görünüyor ki HDP parti olarak katılmaya karar verdi. %10’luk baraj düşünüldüğünde bu, büyük bir siyasi kumar. Yaz seçimleri büyük bir değişiklik getirebilir, siyasi hesapları değiştirebilir. İyi ya da kötü yönde… Ya Kürtler mecliste çok sayıda sandalye elde eder, ya da hiçbir Kürt kökenli milletvekili seçilemez. Her ne olursa olsun iki seçenek de siyasi dinamikleri değiştirebilir.Ama bilinen şu, Kürt sorunu artık çözülmek zorunda. Bu bir azınlık grubuna hak vermek değil, Türkiye’nin demokrasisi, refahı ve istikrarı açısından önemli.”

"AKP'nin politikalarını gözden geçirmesi gerekir"

Michael Werz, Haziran ayındaki seçimlerden, AKP’nin hala çok güçlü bir konumda olması, taban örgütlenmesinin hala çok etkili konumu, bir kesim medyadan çok güçlü destek alırken, muhalif medyanın eleştirel olamaması gibi nedenlerle galip çıkacağını söylüyor. Uzman, muhalefet partilerinin de AKP’ye yönelik eleştirileri, Gezi Parkı protestolarını ve orta sınıfın rahatsızlığını siyasi dinamiğe dönüştürememiş olmasında bunun payı olduğunu kaydediyor.

“Seçimlerden AKP’nin galip çıkması Batı’da, demokratik değerlerden uzaklaştığı iddiasıyla eleştirilen Türkiye’yle ilgili kaygıları daha da güçlendirir mi?” Michael Werz şbu olasılığın gündeme gelmemesi için AKP’nin yeniden bazı politikalarını gözden geçirmesi gerektiği görüşünde: “AKP’nin, ifade özgürlüğü, sosyal medya üzerinde baskılar, meşru biçimde dile getirilen eleştirilere yönelik sert uygulamalar ve yeni iç güvenlik yasası gibi konuları bir daha gözden geçireceğini umuyorum. Bunlar, Batı’nın müttefiki olarak kalınacaksa yeniden gözden geçirilmesi gereken konular. 2002’de AKP, iktidara geldiğinde AB üyeliğini istiyor, demokrasiyi genişletmekten yana tavır alıyordu. Bu dönemde Türkiye’nin tüm Ortadoğu’ya örnek olacağı ümit ediliyordu. Şimdi ise şaşırtıcı ve üzücü biçimde bu rejimler Türkiye’den birşey öğrenmezken, Türkiye bu rejimlerden fazlasıyla örnek almış görünüyor.”

Michael Werz, bu durumun uzun vadede sadece ne AKP’ye ne de Türkiye’ye yarar getireceği görüşünü savunuyor. Werz, bu tür uygulamaların, “Türk toplumunu refaha ve modernliğe götürecek bir yol” olmadığını da kaydediyor.

  • 16x9 Image

    Melek Çağlar

    Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

XS
SM
MD
LG