Kavimler Göçü’nden beri göçler ve göçmenler, bölgelerin demografik yapısını değiştiren bir gerçek.
Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Doçent Dr. Didem Danış, yalnızca 19. Yüzyılda, Avrupa kıtasının neredeyse dörtte birinin, Kuzey Amerika’ya göç ettiğini ve kıtanın bugünün temellerini attığını söylüyor.
Son yirmi, otuz yılda göçlerin daha çok konuşulmasının nedeni olarak küreselleşmeyi gösteren Doçent Danış, zaten bir göçe açık bir coğrafyası olan Türkiye’nin, 90’lı yıllarda doğudan batıya göçün köprüsü haline geldiğini belirtiyor.
Doçent Danış: “Türkiye 90’larda göçmenler için hayal edilen topraklara ulaşmak için transit ülkeydi”
Aynı zamanda Göç Araştırmaları Derneği’nin de başkanı da olan Danış “Türkiye önemli bir kesişim noktasında. Hep bir metafor olarak söylenir ya köprü meselesi, tam da bu göç hareketlerinde karşılığını buluyor. Çünkü çok çatışmalar içeren Asya’nın, Orta Asya’nın, Ortadoğu’nun komşusu. Batıda, Avrupa Birliği’nin. Pek çok göçmen tarafından ‘El Dorado’ olarak tanımlanan, hayal edilen topraklar olarak tanımlanan Avrupa Birliği’nin, komşusu. Ve şimdi o göç hareketinin ortasında yer alıyor. 90’larda biz Türkiye’yi transit ülke olarak düşünüyorduk. Doğudan geliyorlardı ve aslında hedefleri batıydı. O hayal edilen topraklara gitmek için bizim üzerimizden geçiyor” diyor.
2019 yılında 464 bin düzensiz göçmen yakalandı, 103 bin 858 göçmen sınır dışı edildi. Ancak son yıllarda bu tablo değişti.
2011 yılında, 44 bin 415, 2014’te 58 bin 647, 2017’de 175 bin 752 ve 2019’da 454 bin 662 düzensiz göçmen, Türk kolluk güçlerince yakalandı.
Sayılar, 2013 yılında İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı düzensiz göç istatistiklerinden. Bir diğer veri setine bakıldığında, sınır dışı edilen yabancıların 2016’da 15 bin 848, 2017’de 35 bin 307, 2018’de 56 bin 459 ve 2019’da 103 bin 858 olduğu görülüyor.
2019 yılında yakalanan göçmenlerde (201 bin 437) de sınır dışı edilen göçmenlerde (65 bin 826) de Afganistan vatandaşları ilk sırada yer alıyor
Düzensiz göçmenle birlikte kayıtlı yabancı ikameti de artıyor
Göçmenlerin ağırlıklı kısmı, Türkiye’de sanayi ve inşaat faaliyetlerinin yoğunlaştığı İstanbul’a ulaşmaya çalışıyor. Göç Araştırmaları Derneği Başkanı, Türkiye’nin 2001 yılındaki ekonomik krizden çıkış sonrası başlattığı ekonomik atılımının, bu süreçte etkisi olduğunun altını çiziyor.
Danış “Son yıllarda, 2000’lerle beraber, Türkiye ekonomisinin dinamizmi ile beraber Türkiye’deki göç politikalarının göz yummasıyla beraber, çok önemli bir destinasyon haline geldi. Afganlar, İranlılar, Iraklılar, Pakistanlılar gibi düzensiz göçmenler dediğimiz kesimler bunlar. Bir yandan da düzenli göç alıyor. Türkiye’nin 2020 yılında 1,2 milyon ikametle bulunan yabancı nüfusu var. On sene önce kayıtlı ikametiyle birlikte Türkiye’de bulunan yabancı nüfus, sadece 250 bindi. Artışı görmemiz açısından bu sayı önemli. Burada Türkiye’nin devlet göçmen politikalarına bakmak lazım. Göçmen nüfus artarken Türkiye, AB’nin de etkisiyle çok önemli düzenlemeler yaptı. 2013 yılında ‘Yabancılar ve uluslararası koruma kanunu’ geçti. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü yaratıldı ki, bu kurumda şu anda 5000’den fazla kişi çalışıyor. Daha önce göçmenlerle ilgili bütün meseleleri Emniyet Genel Müdürlüğü’nde yabancılar şube yürütürdü. Bir sivilleşme, bir normalleşme olduğunu gösteriyor” dedi.
“Devlet, ucuz işgücü olan göçmenlerin çalışmasına göz yumuyor”
Bu gelişmeler, Türkiye’yi göçmen dostu bir ülke yapıyor mu? Doç. Dr. Didem Danış’a göre, yasal düzenlemelere bakılırsa bu soruya olumlu yanıt vermek mümkün değil.
“Çünkü Türkiye’de yasalara göre ikametle oturmak çok da mümkün olmuyor. Birçok göçmen, yasal prosedürlerle girmek istiyor. Mesela Afganistan, Irak gibi uyruklar için kolay olmadığını biliyoruz. Bu arada Türkiye bazı ülkelerle vize kolaylığı vize rejimi uyguluyor. Bunların bir tanesi İran, bir tanesi Fas’tı. Özellikle Ahmet Davutoğlu döneminde, öncesinde de Turgut Özal döneminde, dış ticareti ve turizmi kolaylaştırmak için yapılan uygulamalardı. Bunlar göçü kolaylaştırıyordu. Ama Türkiye için göçmen dostu diyebileceğimiz şey, devletin görmezden gelme politikası. Belki yasal olarak burada bulunmalarına izin vermiyor ama Türkiye’ye çalışma amacıyla gelip pek çok sektör için ucuz işgücü olan göçmenlerin, burada çalışmasına göz yumuluyor. Devlet, bu göçmen nüfusu. görmezden gelerek müthiş bir stratejik yokluk, namevcudiyet politikası güdüyor. Türkiye’de doğurganlığın düştüğünü, cumhurbaşkanının 3 çocuk politikası gibi kimi nüfus arttırıcı politikaları olduğunu gözlüyoruz ama bunun toplumda bir karşılığı yok. İşte biz ihtiyaç duyulan bu genç dinamik gücü, Türkiye bu uluslararası göçmenlerden karşılıyor.”
“Türkiye’de düzenli ve düzensiz göçmenlerin toplam sayısı 7 milyona yaklaştı”
Türkiye’de düzenli ve düzensiz olarak bakıldığında toplam göçmen sayısı hakkında kesin bir veri yor. Ancak Doçent Dr. Danış, göçmen sayısının Türkiye’nin toplam nüfusunun yüzde 10’una yaklaştı kanısında.
“Göç İdaresi’nin geçici koruma statüsünde bulunan bizim, ‘Suriyeli mülteci’ dediğimiz ama geçici koruma statüsünde bulunan 3,6 milyon kişi var. Artı yarım milyona yakın çoğunluğu İran, Irak ve Afganistan’dan gelen çoğunluğu geçici koruma başvurusu yapan sığınmacılar. 1,2 milyon resmi olarak ikamet izniyle Türkiye’de bulunan yabancıları buna eklediğimiz zaman. Sadece burası 5 milyona yakın bir nüfus oluyor. Bir de bunun üzerine ekleyeceğimiz ve sayısını hiçbir zaman kesin olarak bilemeyeceğimiz düzensiz göçmenler var. Bunlar kim? Bunların çoğunluğu Türkiye’ye bir turist vizesiyle girip bir süre sonra vizesi dolsa bile Türkiye’de kalmaya ve çalışmaya devam eden bunun için gerekli yasal izinleri olmayan, dolayısıyla medya diliyle söylersek kaçağa düşmüş, bizim ‘düzensiz göçmen’ dediğimiz göçmenler var. Bu çok geniş bir grup. Sadece Afganlar değil. Mesela Özbekistan’dan Gürcistan’dan, Türkmenistan’dan Türkiye’ye gelip çalışan, ev içi hizmet verenler. Gene düzensiz göçmenler arasında Siyah Afrikalıları sayabiliriz. Aslında hem köken ülkeleri itibariyle çeşitlenmiş, hem de yasal özellikleriyle çeşitlenmiş, muhtemelen 6 milyonun üzerinde 7 milyona yakın yabancı nüfus şu anda Türkiye’de bulunuyor.”
“Türkiye’nin son beş yıldaki türbülansını düşünürsek kalanlar neden kalıyor sorusu belki daha önemli soru olabilir”
Türkiye’de bir yandan hacimli bir göçmen nüfusa ev sahipliği yaparken diğer yandan da iyi yetişmiş nüfusun, batılı ülkelere gidişi dikkat çekiyor. Son üç yılda 900 binden fazla Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, başka ülkelere göç etti.
Doçent Danış “Bu durumu Türkiye’nin içinde bulunduğu son beş yıl ya da on yılın kaçınılmaz sonu olarak düşünüyorum. Türkiye’deki üniversite sayısı çok arttı ve dolayısıyla Türkiye’de ortalama eğitim seviyesi çok yükseldi. Kısacası beşeri sermaye artı. Bu sermayeyi burada tutacak ne bir iş gücü piyasası ne de ortam var. İmkanı olan kesimin, Avrupa’ya doğru yola çıkması çok da şaşırtıcı değil. Hele ki Türkiye’nin son beş yıldaki türbülansını düşünürsek kalanlar neden kalıyor sorusu belki daha önemli soru olabilir. Ekonomik kalkınma modeline baktığımızda aslında bu nitelikli insan gücüne ihtiyaç duyan bir modeldense batı ülkelerine fason üretim yapan bir tür ucuz işgücü kaynağı olmayı tercih etti gibi gözüküyor. Bu gelen göçmen işçilere baktığımızda hangi sektörlerde çalışıyorlar? Çok ağırlıklı belli sektörler. Bir tanesi konfeksiyon. Türkiye ucuz emek sayesinde çok ucuza üretim yapıp uluslararası rakiplerle bir anlamda rekabet edebiliyoruz. Diğeri inşaat sektörü, tabii restoran, otelcilik hizmet sektörü. Mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor, çobanlık yapıyorlar. Ama bunların en alt basamaklarında yani en düşük maaşla, en düşük statüde yani en ucuza yapılan işlere, karın tokluğuna yapılan işlerde yabancı göçmen nüfusu görüyoruz” dedi.
“Henüz göçmenleri kabullenme yok ama Avrupa ülkelerinde gördüğümüz yabancı düşmanı aşırı sağ söylemler Türkiye’de arka planda”
Göçmen sayısının ve çeşitliliğinin geometrik olarak artması, gündelik hayatta daha görünür olması, Türkiye’de göçmeni nasıl etkiledi? Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi de olan Göç Araştırmaları Derneği Başkanı’na göre, henüz kabullenme olduğunu söylemek güç.
"Türkiye’de son yıllarda giderek artan sayıda göçmen ve mültecilere yönelik sokak saldırıları var. Bunların bir kısmı ölümle sonuçlanıyor. Toplama baktığımızda Avrupa ülkeleri ile karşılaştırdığımızda herhalde buradaki önemli bir fark. Bizim siyasi partilerin göçmen meselesini siyasi kampanyalarında kullanmıyor olmaları. Burada da en başta Ak Parti. Değil mi? Suriyeli mültecilere kucak açma politikası izledi. Diğer göçmenleri görmezden görme politikası yürüttü. Geçtiğimiz 2019 yılı Temmuz ayına kadar. Orada İstanbul seçimlerini de kaybetmiş olmasıyla orada bir göçmen karşıtı pozisyona kaymış olsa da toplama baktığımızda, görmezden gelmeyi görüyoruz. Diğer siyasi partiler de mülteci karşıtı, göçmen karşıtı söylemler benimseseler de Avrupa ülkelerinde gördüğümüz, tamamen bunun üzerine politikasını kurmuş aşırı sağ, yabancı düşmanı nefret söylemi içeren söylemlerin, görece daha arka planda kaldığını görüyoruz. Ancak özellikle Göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerin, kentin yoksul kesimlerinin, dezavantajlı kesimlerin de yaşadığı mahalleler olduğunu düşünürsek oralardaki karşılaşmalar her zaman dostane geçmeyebiliyor”
Göçler sürecek, göçmenlerin ne tür hakları olacak?
Doçent Dr. Danış, Suriyeli mültecilere yönelik entegrasyon çalışmaları olsa da göçmenlere dönük böyle bir çalışmanın henüz olmadığını belirtiyor ve gelecekte birçok meselenin, yalnız Türkiye’nin değil tüm dünyanın karşısına çıkacağını belirtiyor.
Danış “Devlet Suriyelilerin entegrasyonu için çaba harcıyor. Burada Avrupa Birliği’nin etkisi var. Genel anlamda göçmenlere baktığımız zaman devletin bir entegrasyon politikası yürüttüğünü söylemek mümkün değil. Belediyeler bir ilgisiz tavrı içinde. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bunu kısmen değiştirmeye çalışacak gibi gözüküyor. Bu göçler devam edecek. Bir yandan Avrupa genç nüfusa, çalışan emeğine ihtiyaç duyuyor diğer yandan bu kişilerin, ülkelerini terk etmesine neden olacak şekilde siyasi ve ekonomik istikrarsızlık var. Bu ülkelerde doğmuş olsaydık biz de bugün muhtemelen göçmen olacaktık. Göçmenler ne tür haklara sahip olacak? Çocuklarına eğitim hakkı verecek miyiz? Sağlık hakkı verecek miyiz? Yasal bir statü almalarına izin verecek miyiz? Emeklerinin karşılığı olarak doğrudan ya iş kazası kaynaklı sağlık sorunların çözümü için mekanizma ve haklar yaratacak mıyız? Bunları bütün dünyada tartışmalı” dedi.