Türkiye, yeni bir basın davasının eşiğinde. Berkin Elvan davasını yürüten Savcı Selim Kiraz’in saldırıya uğradığı saatlerde sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinde paylaşımda bulunan bir grup gazeteci hakkında soruşturma başlatıldı. Avukat Rahmi Kurt’un şikayeti üzerinde açılan soruşturmada aralarında Banu Güven, Ceyda Karan, Mirgün Cabas, Nazlı Ilıcak, gibi isimlerin de bulunduğu gazeteciler, ifadelerine başvurulmak üzere İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na çağrıldı. Söz konusu isimler terör örgütü propagandası yapmakla suçlanıyor.
Cumhuriyet Dış Haberler Müdürü ve dış politika yazarı Ceyda Karan, Zaraostra mahlasını kullanan bir kişinin “Adliye’deki eylemciler, IŞİD militanı olsaydı kıllarına zarar gelmezdi. Devletin fıtratı bu” yazılı tweet’i retweet ettiği için ifadeye çağrıldı. Üstelik söz konusu paylaşım, bir süre sonra kullanıcı tarafından silindi.
Ceyda Karan: ‘Beni sindirmek ve korkutmak için ifadeye çağrıyorlar’
Amerika’nın Sesi’ne konuşan Ceyda Karan, bu durumun gazetecilere yeni bir gözdağı girişimi olduğu kanısında.
“Bugün seçim sath-ı mahallindeyiz ama seçim olmasa da aynı şeyi yaparlar diye düşünüyorum. Çünkü iktidar açısından her türlü aykırı görüş hapislik bir suç. Hukukun geçerli olduğu demokratik ülkelerde üzerinde durulmayacak sözler, paylaşımlar yazılar, bu ülkede iktidar ve yanlıların şiddetli saldırılarına hedef oluyor. Ben ne yaptım, hükümetin Ortadoğu’daki politikalarının neden olduğunu bir algıya dair bir tweet’i retweet ettim. Önce kendi kamuoylarına sosyal medya üzerinden linç ettirmek istediler. Şimdi de beni korkutmak için, sindirmek için ifadeye çağırıyorlar.”
Cumhuriyet Dış Haberler Müdürü, terörizmin övgüsü olmayan her türlü düşünceyi paylaşmasının hukuka aykırı olmayacağının altını çiziyor. Karan’a 7 Haziran Seçimleri sonrası gazeteciler üzerine baskıda bir rahatlama olup olmayacağını sordum. Karan, 8 Haziran sabahına ilişkin pek de iyimser gözükmüyor.
Ceyda Karan: ‘Türkiye, 7 Haziran sonrası otokrasiye sürüklenebilir’
“Ben hiçbir rahatlama ihtimali görmüyorum. Zaten 3 aydır, 6 aydır değil Gezi sürecinden beri bir normallik olmadığını düşünüyorum. AKP’nin tek başına hükümet kurması halinde Türkiye’nin sürükleneceği yer otokrasi olacak. Herhangi bir eleştiriye zaten tahammülleri yok. Bundan sonra da olacağını sanmıyorum. Tam tersi kendilerine eleştiriye o kadar tahammülsüzler ki şu anda ortada görüne medya gruplarına el koyma durumlarıyla bile karşılaşabileceğimizi düşünüyorum.”
Karan dışında CNN Türk Televizyonu’nda “Her Şey” programını sunan Mirgün Cabas, “Bu eylem nasıl biterse bitsin çıkarılacak tek ders var: çozukları vurmayın, anneleri yuhalatmayın”; radikal.com.tr yazarı Koray Çalışkan, “14 yaşında Berkin Elvan’ı öldüren polisi, 13 aydır bulamayan hukuk sistemi, aslen adaleti rehin almıştır” paylaşımları nedeniyle soruşturmayı yürüten savcıya ifade verecek.
Banu Güven: ‘Muktedirlik dozu artınca linç kampanyalarının da dozu artıyor'
1 Nisan günü kendi Twitter hesabına “Berkin böyle öldürülmeseydi, sonra da en azından etkin soruşturma yapılsa, zanlılar adaletten kaçırılmasaydı, bugünü böyle yaşamayacaktık” yazar gazeteci Banu Güven de avukat Rahmi Kurt’un şikayeti üzerine ifadesine başvurulacak gazeteciler arasında yer alıyor.
Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Banu Güven, 7 Haziran Seçimleri’nin Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğü açısından hayati olduğunu düşünüyor.
Güven, “seçim sonuçlarına bağlı olarak bu baskı artabilir. Bu nedenle HDP’nin barajı aşmasının önemli olduğu kanaatindeyim. Çünkü muktedirlik dozu arttıkça Erdoğan ve yandaşlarının linç kampanyalarının dozu da artıyor. Rasyonel hiçbir bağ kurulamayacak konuları istismar ediliyor. Sırf muhalif sesleri taşlayabilmek için araçsallaştırıyorlar. Umarım 8 Haziran sabahı demokratik bir teslim olur da bu baskı durumu hafifler. Eğer Erdoğan daha muktedir olduğu kanaatine varırsa dümdüz her şeyin üzerinden geçebilir” diyor.
Banu Güven: ‘Avukat Rahmi Kurt, dönemin Kemal Kerinçsiz’i’
Banu Güven bu soruşturmanın bir davaya dönüşmeyeceği fikrinde.
“Herhangi bir savcı, bu tweetleri terör örgütü propagandası yapmak suçunu içerdiğini düşünüyorsa ve bunun üzerinden bir iddianame hazırlarsa ya ciddi bir rasyonalite sorunu ya da bir niyet bozukluğu var derim. Ama öyle örnekler gördük ki Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanması, KCK basın davalarında gazeteci arkadaşların tutuklanması gibi akla güvenmek de mümkün olmayabiliyor. Evet bu bir gözdağı ve durumdan vazife çıkaran avukat Rahmi Kurt’u bu dönemin Kemal Kerinçsiz’i gibi görüyorum.”