Biden döneminde Türk-Amerikan ilişkilerinde hangi konuların öne çıkabileceğine ilişkin ilk ipuçları Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın arasındaki telefon görüşmesi ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen Boğaziçi Üniversitesi açıklamasıyla görüldü. Washington’daki düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi’nin (Center for American Progress) Türkiye uzmanı Alan Makovksy, altı ay içinde S-400’lerden vazgeçmediği takdirde Türkiye’ye yeni yaptırım uygulanabileceğini söyledi; “Türk seçmen, seçime kadar S-400’leri unutur, ama ekonomiyi unutmaz’’ dedi.
Türkiye ve ABD arasında Biden döneminde ilk üst düzey temas, bu hafta içinde Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın arasındaki telefon görüşmesiyle gerçekleşti. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre Sullivan Ankara’ya, Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi almasının NATO’daki uyuma zarar verdiği mesajını iletti.
“Blinken’ın sözleri bir uyarıydı”
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Senato’daki onay oturumunda, Trump yönetiminin F-35 programından çıkardığı ve Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında savunma sanayiini ve yetkilileri hedef alan yaptırım uyguladığı Türkiye’nin, S-400 sebebiyle başka yaptırımlarla da karşılaşabileceğini söylemişti.
Alan Makovksy, ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın sözlerinin bir uyarı olduğu; ancak önümüzdeki altı ay içinde S-400’lerden vazgeçilmediği takdirde yeni yaptırımlara maruz kalabileceği görüşünde.
Şimdiye kadar Türkiye’ye CAATSA kapsamında yalnızca savunma ile ilgili yaptırımların uygulandığına ve bazı yetkililerin yaptırım kapsamına alındığını hatırlatan Makovksy, “Bu yasa kapsamında yer alan ancak şu aşamada henüz uygulanmamış ekonomik yaptırımlar var. Sayın Erdoğan’ın ekonomik açıdan zor bir konumda olduğuna şüphe yok. Ekonomik yaptırımlar ABD’nin S-400 konusunda daha tatmin edici bir sonuç elde etmesi için bir araç olabilir. Hemen bu yaptırımların uygulanmasını beklemiyorum ancak Türkiye S-400’lerden vazgeçmediği takdirde, 2021 yılı sonuna kadar uygulanması ihtimalini yok saymıyorum’’ dedi.
“Türk seçmen için S-400 mü daha önemli yoksa ekonomi mi?“
Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 sistemlerini başka bir ülkeye vermesi, sistemleri aktive etmemesi ve bunun ABD tarafından düzenli ve sürekli olarak denetlenmesi gibi pek çok seçenek tartışıldı. Alan Makovksy, ABD Kongresi’nin kabul ettiği Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’nın (NDAA) Türkiye’nin S-400’lere sahip olmaması gerektiğini açık bir şekilde belirttiğini hatırlattı.
Makovsky, bunun farklı bir şekilde ifade edilse bile ABD’nin Türkiye’nin S-400’leri kullanamayacağına ilişkin gece-gündüz güvenceye sahip olması gerektiği anlamına geleceğini vurguladı. Makovsky, “Bu nasıl yapılırsa yapılsın, kaçınılmaz olarak Sayın Erdoğan için son derece mahcup edici bir durum olacak. Bana kalırsa buna razı gelmek zorunda kalabilir. Türk seçmenini ekonomi mi daha çok kaygılandırır yoksa S-400 kararının arkasında durup durmaması mı? Bence Türk seçmen için ekonomi daha önemlidir. Bir sonraki seçim 2023’te. Türkiye S-400’lerden şimdi vazgeçerse seçmen bunu o zamana kadar unutabilir ama ekonomiyi unutmaz. Sayın Erdoğan’ın bu konuda gururunu bir kenara bırakmasının mümkün olabileceğini düşünüyorum” diye konuştu.
“ABD Türkiye’nin sözde değil gerçek müttefik olmasını bekliyor”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde hem ABD hem de AB ile ilişkilerde daha uzlaşmacı bir söylem kullandığı yorumları yapılıyor.
Alan Makovksy’ye göre Biden yönetimi, Türkiye’yi “sözde değil gerçek bir müttefik’’ olarak görmek istiyor, bölgede ABD’nin çıkarlarını etkileyebilecek bir adım atmadan önce müttefiklerine danışmasını bekliyor.
“Ruslar da Türkiye ile gelebildikleri noktaya şaşırmıştır”
Peki Türkiye’nin yeniden batıdaki geleneksel müttefikleriyle yakınlaşması karşısında Rusya nasıl bir tepki gösterebilir? Türkiye ile görüş ayrılığı yaşadığı dış politika alanlarında misillemede bulunabilir mi?
Alan Makovksy bu soruya, ‘’Rusya için NATO üyesi Türkiye ile sahip olacağı her ilişki bir avantaj. Eminim Ruslar Türkiye ile bu kadar ilerleme sağladıklarına kendileri de şaşırmıştır. Türkiye’nin batıya yakın olduğunu, yatırımın, askeri teknolojinin çoğunun batıdan geldiğinin farkındalar. Rusya’nın Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasını beklediğini sanmıyorum’’ yanıtını veriyor.
“ABD Türkiye-Rusya ilişkilerinin askeri boyutu olmasını istemiyor”
Rusya’nın Türkiye’de nükleer reaktör inşa ettiğine Türkiye’nin de Rusya’dan doğalgaz aldığına, iki ülke arasındaki turizme ve yakın ekonomik ilişkilere dikkat çeken Makovksy, Ankara’nın Moskova’nın diş göstereceği bir düşmanı olmayacağı görüşünde.
Makovksy, “İlişkiler aniden çirkin bir hal almayacak ama şu ankinden daha az samimi bir ilişki olacak. ABD de bana kalırsa bunu istiyor. Türkiye ve Rusya’nın ilişkilerinin askeri bir boyutu olmasını istemiyor” diyor.
“Biden yönetimi insan haklarını ulusal çıkarların merkezinde görüyor”
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın arasındaki telefon görüşmesine ilişkin Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, Türk tarafının açıklamasında yer almayan bir unsur dikkat çekmişti. Açıklamada “Biden yönetiminin demokratik kurumlar ve hukukun üstünlüğünün desteklenmesi yönündeki kararlılığının altını çizdiği” belirtilmişti.
Bu açıklamadan bir gün sonra da ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünden Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gösterilerde öğrencilerin ve diğer göstericilerin gözaltına alınmasına ilişkin bir açıklama geldi.
Günlük basın brifinginde henüz gazetecilerden soru almaya başlamadan yaptığı giriş konuşmasında konuya değinen ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, “Boğaziçi Üniversitesi’nde yeni rektörün atanmasına ilişkin barışçı protestoları yakından takip ediyoruz. Öğrenciler ve diğer göstericilerin gözaltına alınmasından endişeliyiz ve kullanılan LGBTİ karşıtı söylemi güçlü bir şekilde kınıyoruz. İfade özgürlüğü ve bazılarının rahatsız edici bulabileceği konuşma özgürlüğü canlı ve işleyen demokrasinin korunması gereken bir parçasıdır. Barışçı, müreffeh ve kapsayıcı toplumlar özgür bir bilgi ve fikir akışına bağlıdır. ABD insan haklarına öncelik vermekte ve temel demokratik özgürlükleri için mücadele edenlerle omuz omuza durmaktadır’’ ifadelerini kullandı.
Biden yönetiminin Trump döneminden farklı olarak, insan haklarının ABD’nin ulusal çıkarlarının merkezinde yer alması gerektiğini düşündüğüne dikkat çeken Alan Makovksy, “İki hafta önce ABD Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala konusunda açıklama yaptı. Bunun Demirtaş konusunda Obama döneminden bu yana ABD’den gelen ilk açıklama olduğundan neredeyse eminim. İnsan hakları konusunun ilişkilerde baskın unsur olacağını iddia etmek istemem. ABD-Türkiye ilişkilerinde tarihsel olarak jeostratejik konular önce çıkmıştır. Bu böyle olmaya devam edecek. Ancak bunun önemli bir kısmına insan hakları konuları da eşlik edecek. Bu da ilişkilerin genelinin tonunu etkileyecek” sözleriyle değerlendirdi.
Beyaz Saray açıklamasındaki “Çin ve Türkiye gibi ortak kaygı konuları” ifadesi nasıl değerlendirilmeli?
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Kabine Başkanı Bjoern Seibert ile 28 Ocak’ta yaptığı telefon görüşmesine ilişkin Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, Sullivan’ın Başkan Biden’ın transatlantik ittifak konusundaki kararlılığını aktardığı; “Çin ve Türkiye dahil olmak üzere ortak kaygı konularında” birlikte çalışmak üzere görüş birliğinde oldukları belirtilmişti.
Açıklamada Çin ve Türkiye’nin “ortak kaygı konusu” olarak tanımlanmasını değerlendiren Makovksy, “Hem ABD hem AB’nin, Türkiye’nin bölgedeki iddialı davranışına ilişkin kaygıları var. Türkiye bir dost ya da kazançtan ziyade gittikçe daha çok bir sorun olarak görülüyor. Ama Türkiye hala NATO üyesi. NATO içinde önemli yükümlülükleri yerine getiriyor. Türkiye, Çin değil. Ancak konu insan hakları endişelerine ve istişarede bulunmadan hareket etmeye geldiğinde, okyanusun bu tarafında Türkiye’nin daha çok ittifakın parçası olmayan bir ülke olduğu hissiyatı yaşanıyor” diyor.
Suriye konusunda ne beklenmeli?
Ankara ile Washington arasındaki ilişkilerde sorunlu konu başlıklarından biri de Suriye ve Türkiye’nin terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olarak gördüğü YPG ile ABD arasındaki işbirliği.
Obama döneminde IŞİD ile Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi olarak görev yapan ancak Trump yönetiminde bu görevden alınan Brett McGurk, Biden yönetiminde Ulusal Güvenlik Konseyi Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü.
Trump döneminde Suriye’nin kuzeyinin yönetimi için YPG’nin siyasi kanadı PYD ve diğer Suriyeli Kürt gruplar arasında Türkiye açısından daha kabul edilebilir bir koalisyon oluşturulmasına yönelik bazı çabalar olmuştu.
Makovksy yeni dönemde de bu çabaların süreceğini, bu konuda Kürt Ulusal Konseyi ile bir toplantının olacağını ancak bu sürecin başarıya ulaşıp-ulaşmamasının Türkiye’ye bağlı olduğunu söyledi.
“Yunanistan Türkiye’nin yerini almıyor ama ABD de yumurtaları aynı sepete koymak istemiyor’’
Jake Sullivan ve İbrahim Kalın arasındaki telefon görüşmesinde öne çıkan konulardan biri de Doğu Akdeniz ve Türkiye ile Yunanistan ilişkileriydi. ABD kamuoyunda ve özellikle Kongre çevrelerinde, Yunanistan’ın güvenlik ekseninde Türkiye’nin yerine alternatif olarak düşünüldüğü yorumları gündeme gelmişti.
Alan Makovksy, Biden yönetiminin bu konudaki pozisyonunu şu sözlerle değerlendirdi: “Biden’ın Yunanistan ve Kıbrıs konusunda geçmişten gelen uzun bir mesaisi var. Senato’daki ilk yıllarında Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgali ya da Türkiye’nin ifadesiyle müdahalesinin ardından silah ambargosu uygulanmasına destek vermişti. Biden’ın Yunanistan, Kıbrıs ve Yunan kökenli Amerikalılar’la yakın ilişkisi var. Ancak aynı zamanda Türkiye’nin jeostratejik önemini de her zaman takdir etmiştir. Bu nedenle adil bir duruş sergileyecektir. Hassas bir denge. Girit Adası’ndaki askeri tesislerini genişleten Amerika’nın Yunanistan’a biraz daha yakınlaştığı doğru ama Yunanistan’ın Türkiye’nin yerini aldığını düşünmüyorum. Ancak ABD gelinen noktada, Türkiye’nin NATO’ya taahhüdünde soru işareti yaratan adımları sebebiyle, ittifaktaki geleceğine ilişkin tüm yumurtaları aynı sepete koymuyor.’’
Halkbank’a ağır ceza gelir mi?
Halkbank’ın İran’a yönelik yaptırımları ihlal etmekle suçlandığı davada jürili seri duruşmaların Mart ayında başlaması bekleniyor. Eski Başkan Donald Trump’ın dönemin Adalet Bakanı William Barr ile Halkbank konusunda ne yapabileceklerine bakacağını söylediği biliniyor.
Biden yönetiminden bu konudaki beklenti ise yargı sürecine müdahaleden uzak durması. Peki Halkbank davasında ağır bir ceza gelebilir mi?
Türkiye uzmanı Alan Makovksy, Halkbank’a benzer bir suçla suçlanan Fransız bankası BNP Paribas’nın İran yaptırımlarını ihlal ettiği için 8 milyar dolar para cezası ödediğini hatırlattı.
Makovsky, Halkbank davasından beklentileri ve ilişkilere etkisini, “Biden’ın başkan yardımcısı olarak Türkiye’ye yaptığı son ziyaret sırasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine bu davanın düşürülüp düşürülemeyeceğine bakmasını istemişti. Ancak Biden daha o dönem müdahale etmeyeceğinin sinyalini vermişti. Bu bir yargı süreci. Karar açıklanana kadar ne olacağını bilemeyiz. Ancak çoğu kişi bankanın suçlu bulunmasını ve para cezası verilmesini bekliyor. Ne kadar ağır bir ceza olur göreceğiz. Ancak 10-15 milyar dolar ya da daha büyük bir miktar para cezası olabileceğini düşünmek için sebep var. Böyle bir para cezasının da Türkiye’nin kredi notunu ve yatırım çekme kapasitesini etkileyecektir” sözleriyle değerlendirdi.