Dünyanın ilk kahve diplomasisi vakfı olan Turkish Coffee Lady Vakfı’nın kurucusu Gizem Şalcıgil White ve mikro sanat ustası Hasan Kale, Türk kahvesinin hikayesini dünyaya anlatmak için Türkiye’nin sekiz farklı kahve kültürünü tanıtan bir belgesel hazırladı. 500 yıllık Türk kahvesi kültürünü ve Anadolu topraklarında yaşayan gelenekleri yabancı toplumlarla buluşturmayı amaçlayan belgeselin ilk gösterimine Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği Konutu ev sahipliği yaptı.
White ve Kale, Türk kahvesinin hikayesini VOA Türkçe’ye anlattı.
"Başlangıç: Anadolu’nun Türk Kahvesi Öyküleri” adlı proje, hazırlama, pişirme ve sunum yöntemleriyle kahveye kendine özgü bir kimlik kazandıran Türkler aracılığıyla kahve kültürünün İstanbul’dan Avrupa’ya, sonra dünyaya nasıl yayıldığını günde 400 milyon bardak kahve tüketen Amerikalı kahve severlere anlatmayı hedefliyor.
Bu kapsamda Türkiye’de 8 farklı şehirde çekilen belgesel Amerika’nın 8 farklı eyaletinde meraklılarıyla buluşacak.
White: "Kahvehane kültürüne önayak olduğumuz hiç anlatılmıyor"
Turkish Coffee Lady Vakfı'nın kurucusu White, “Ben Türk kahvesini 500 yıllık bir marka olarak görüyorum. Çünkü Türk kahvesi dünyanın kahve pişirme yöntemi ve bugün neredeyse 100 milyar dolar değerindeki kahve sektörünün aslında oluşmasına önayak olmuş. Çünkü 16'ncı yüzyılda kahve çekirdekleri İstanbul'a geliyor ve Türkler büyütüp kavurup tamamen farklı bir tüketim şekliyle farklı bir kültüre dönüştürüyorlar kahveyi ve bildiğiniz gibi 1554 yılında dünyanın ilk kahvehanesi İstanbul'da açılıyor. Dolayısıyla İstanbul'dan Avrupa'ya yayılan, daha sonra tüm dünyaya yayılan bir kahve ve kahvehane kültürüne aslında biz önayak olmuşuz. Fakat bunun hikayesini hiç anlatmamışız” diyor.
White, bu projenin de barışı, dostluğu, misafirperverliği simgeleyen Türk kahvesinin hikayesini anlatma ihtiyacından doğduğuna vurgu yapıyor: “Bununla ilgili biz bir belgesel çalışması göremedik ve vakıf olarak dedik ki biz buna bir öncülük yapalım. Tabii bunu yaparken de ülkemizin zenginliğini o yöresel lezzetleri de içine katmak istedik. Türkiye'nin her köşesinde bambaşka bir kahve kültürü var. Antep'e gidiyorsunuz, menengiç kahvesi var. Aslında menengiç kahvesi bir nohut kahvesi. Cumhuriyet Savaşı'nda, Kurtuluş Savaşı'nda kahve bulamadığı için kadınlar nohut eziyorlar ve o kahve tüketimini devam ettiriyorlar. İnanılmaz lezzetli ve aynı zamanda da bir antioksidan deposu. Mesela Şanlıurfa'ya gidiyorsunuz, orada mırra kahve kültürü var. Mardin'e gidiyorsunuz, dibek kahvesi var. Bu kahveler dediğim gibi besin olarak da çok sağlıklı ve içimi de çok keyifli. Ama dünyaya tanıtımı için biz bir öncülük yapmak istedik ve Mardin'den başladık. Şanlıurfa, Gaziantep, oradan Kapadokya, Safranbolu, İstanbul, Ankara, Ege derken farklı kahve kültürlerini bir arada anlatan bir belgesel hazırladık, ismini de ‘Başlangıç’ koyduk.”
Kale: "Belgesel sürecinde inanılmaz güzel insanlar tanıdık"
“Türkiye’nin ‘Microangelo’su olarak tanınan ve minyatür çizimleriyle yeni bir sanat dili oluşturan Hasan Kale de, Türk kahvesinin farkındalığını arttırmak için kahveyi sanatla birleştirip, gezilen tüm şehirleri sıra dışı eserlere dönüştürmüş.
Kale gözlemlerini, “Gittiğimiz bütün şehirlerde, kendi içindeki o gizemleriyle geçmiş dönemdeki eserleriyle, farklı lezzetteki kahve tadımlarıyla ve oradaki yapım, pişirilme ve sunumları ile ilgili inanılmaz insanlar tanıdık. Ülkemizin güzelliklerini kahve odak noktası olmak üzere, geçmiş yıllardaki, 10 bin yıllık geçmişe dayanan bir sürü eserleri gözlemlerken yüreğimizin bir yerlerine dokundu. Hem bu güzellikleri anlatırken, hem de 500 yıllık kahve geçmişimizin izinden giderken, oradaki sanat eserlerini kahveyle nasıl insanlara sunabilirizin göstergesi oldu” sözleriyle anlatıyor.
Dünya Türk Kahvesi Günü için hazırlıklar
Geçen yıl 5 Aralık'ı 'Dünya Türk Kahvesi Günü' ilan eden ve günü resmi bir beyannameyle kutlayan başkent Washington’un Belediye Başkanı Muriel Bowser, bu girişimleriyle vakfın Türk kahvesinin bilinirliğini artırmak ve kahve seven toplumları birbirine yakınlaştırma çabalarına katkı sağlıyor.
5 Aralık’ta New York’taki Times Meydanı’nında dev ekranlarda paylaşılacak tanıtımlarla başlayacak bu gastro diplomasisi projesinin uzun vadede bir dünya turuna dönüştürülmesi hedefleniyor.
White, Türk kahvesi kültürünün UNESCO listesinde olmasına rağmen hala yeteri kadar tanınmadığına dikkat çekiyor: “Kendinize zaman ayırdığınız çok özel bir ritüel olarak, bir deneyim olarak gördüğünüzde çok da sağlıklı bir kahve aynı zamanda dostlukları pekiştiren, sohbetleri zenginleştiren gerçekten müthiş bir kültürel miras. Zaten UNESCO'nun Somut Olmayan Kültürel Miraslar listesinde biliyorsunuz Türk kahvesi kültürü ve geleneği ve bu aslında listedeki tek kahve içeceği fakat tanıtılmadığı için dünya ne yazık ki bunun farkında değil.”
Belgesel, Türk kahvesi ilgi daha çok bilgi edinmek isteyenlere hikayelerle süslenmiş zengin bir görsel şölen sunuyor.
White'a göre, Türk kahvesinin dünya genelinde kolay ulaşılır bir ürün olmaması da daha fazla yaygınlaşmasının önündeki engeller arasında: “İnsanlar mistik buluyorlar, Türk kahvesini denemek istiyorlar. Ama dediğim gibi kolay ulaşılabilir bir ürün olmadığı için internetten bile ısmarlamak isteseniz bile bu bir ritüel. Sadece kahveyi almanız yetmiyor. Bunun pişirme metodunu da öğrenmeniz lazım Bunun lokumu, yanındaki aksesuarlar derken tabii tüketici için biraz zor bir ürün haline geliyor. Halbuki tadını deneyimleyen Amerikalılar o kadar şaşırıyorlar ki bunu sıcak çikolataya benzeten var. Zaten ‘black coffee’ dediğimiz, yani gerçekten zengin kahveyi seven insanları o kadar tatmin eden bir ritüel ki. Türk kahvesi sadece, dediğim gibi, ulaşılabilir olmadığı için ne yazık ki tüketimi az. Halbuki hem Gezici Türk kahvesi turları sırasında hem yaptığımız diğer önemli kurumlara gittiğimiz ikramlarda hep önümüzde sıra oldu her zaman. Hem merak var, hem bir taraftan içip beğenip tekrar içmek isteyen var.”
White ve Kale, birçok farklı milletten insanın bir araya gelmesiyle zengin bir mozaiğe sahip Amerika’da Türk kahvesinin yakın bir zamanda herkes tarafından sevileceğine inanıyor.
White, “Ben inanıyorum ki Türk kahvesinin gerçekten hikayesini anlayan lezzetini tadan, ritüelini aynı zamanda o insanları yakınlaştıran özelliklerini hisseden Amerikan toplumu, günlük hayatında Türk kahvesini gündüz öğleden sonra belki yemekten önce sindirim sistemi için sağlıklı bir kahve olduğu için onun bilinciyle de tüketmeye başlayacaktır. Zaten dediğim gibi bunu rakamlardan da araştırmalarla görüyoruz ki müthiş bir potansiyel var.”
45 yıllık sanat hayatının 27 senesini mikro sanatla geçiren Hasan Kale kahveyi ‘vazgeçilmez’ olarak nitelendiriyor. Kale'ye göre, Türk kahvesi kültürünün doğru anlatılması, bu kültürün yayılmasına yardımcı olacak: “Onların alışkın olduğu lezzet değilmiş gibi geliyor. Ama biz doğru anlatırsak bunun bir ritüel olduğunu, pişirme vaktinden onun sohbet eşliğinde devam etmesinden, sağlık açısından, falıyla ve bir de işin içine sanatı kattığımızda başka bir şey olmaya başlıyor. Aslında bizim Türk kahvemiz zamansız, yani sabah öğlen, cenazede, eğlencede ayrılmak istediğinizde ya da kendinizi yalnız ettiğinize size eşlik edecek en güzel kahvedaşlıktır. O yüzden bana göre zamansız diye nitelendirmek çok doğru bir kelime oluyor. Asla vazgeçilmezlerden yani.”
Belgesel, başkent Washington’un yanı sıra New York, Boston, Chicago, Los Angeles, Las Vegas, Miami ve San Francisco’da da gösterime girecek.