Başkan Donald Trump Salı günü ABD saatiyle öğleden sonra 16.00’da (Türkiye saatiyle 23.00’te) bir grup Cumhuriyetçi senatörle Türkiye’ye yönelik olası yaptırımlar konusunu görüşmek üzere Beyaz Saray’da bir araya gelecek.
Amerikan Alman Marshall Fonu (GMF) Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı toplantıdan beklentileri VOA Türkçe’ye değerlendirdi. Ünlühisarcıklı, Kongre’nin Türkiye’ye yaptırım konusunda kararlı olduğunu, bu nedenle Trump’ın Türkiye’ye muafiyet tanıma konusunda Cumhuriyetçi senatörlerin desteğini almasının çok olası olmadığını söyledi.
ABD, Türkiye’nin Rus yapımı füze savunma sistemi S-400’leri teslim almaya başlamasının ardından Ankara’yı üretici ortağı olduğu F-35 programından çıkarılması sürecini başlattı. Ancak Rus savunma sanayi ya da istihbarat sektörleriyle önemli düzeyde iş yapan ülkelere yaptırım uygulanmasını öngören CAATSA (Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) kapsamındaki olası yaptırımlar konusunda henüz bir karar açıklanmış değil.
Türkiye ile yaşanan S-400 krizinde her fırsatta Obama yönetimini hatalı bulduğunu söyleyen ve bu anlamda Türkiye’nin tezlerine destek veren Başkan Trump yarın (Salı) Beyaz Saray’da Cumhuriyetçi senatörlerle bir araya gelecek. Türkiye’ye CAATSA kapsamında yaptırım uygulanmasına sıcak bakmadığı anlaşılan Trump’ın üzerinde yoğun bir Kongre baskısı var.
“Mümkün olan en uygun zamanlama ve en hafif içerikte bir yaptırım paketi”
Trump’ın “Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasını kabullendiyse de Türkiye’yi CAATSA yaptırımına muhatap etmek istemediğini” belirten Amerikan Alman Marshall Fonu Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı bununla birlikte “Türkiye’ye yaptırım konusunda her iki siyasi partinin görüş birliği içinde olduğu çok kararlı bir Kongre olduğunu” vurguladı.
Ünlühisarcıklı, Trump’ın Türkiye’ye yaptırımlardan muafiyet tanımak için yeterli manevra alanı olup olmadığı sorusunu ve öne çıkan en güçlü olasılığı şu sözlerle değerlendirdi:
“Yarınki toplantıda Trump’ın Türkiye’ye muafiyet tanıma konusunda Cumhuriyetçi senatörlerin desteğini alabilmesi çok olası değil. Tam tersine Cumhuriyetçi senatörlerin Türkiye’ye muafiyet tanınması durumunda, Kongre’nin Türkiye’ye yaptırım konusunda inisiyatifi ele alacağı ve belki de çok daha ağır bir yaptırım paketini Trump’ın veto edemeyeceği bir çoğunlukla yasalaştıracağı konusunda Trump’ı uyarması beklenebilir. Bu durumda Trump Kongre’yi karşısına almak ve belki de bir anayasa krizi tartışması başlatmak pahasına Türkiye’ye muafiyet tanıyıp sonuçta Türkiye’yi daha ağır yaptırımlara muhatap etmek yerine, mümkün olan en uygun zamanlama ile ve mümkün olan en hafif içerikte bir yaptırım paketini uygulaması en güçlü olasılık.”
Türkiye’nin S-400 savunma sistemini satın alması ve sonrasındaki yaptırım dalgasının Türkiye’yi NATO’dan daha da uzaklaştıracağı ve Türkiye’nin bundan sonra savunma alanında Rusya’ya daha çok bağlı hale geleceği yorumları yapılmıştı. Hatta 19 Temmuz Cuma günü Foreign Policy dergisinde “Who Lost Turkey?” (Türkiye’yi Kim Kaybetti?) başlıklı bir makale yayımlandı.
Peki Başkan Trump’ın Türkiye’ye yaptırıma sıcak bakmamasının ne kadarı “Türkiye’yi kaybetmek istememekle” bağlantılı?
Özgür Ünlühisarcıklı bu soruya şöyle yanıt verdi:
“Trump’ın Türkiye’ye yaptırım uygulamak istememesinin birden fazla sebebi var. Öncelikle her konuda olduğu gibi bu konuda da Obama yönetimini hatalı buluyor ve Obama yönetimi Türkiye’ye uygun koşullarda Patriot teklifi yapmış olsa bu krizin önünün alınmış olacağını düşünüyor. Bu konuda haksız da sayılmaz. İkincisi, ne Rusya ne de NATO dayanışması konusunda Kongre’nin ve zaten yıldızının barışmadığı dış politika elitinin hassasiyetlerini paylaşıyor. Üçüncüsü ise kaybetmeyi sevmiyor - öyle ki en sevdiği hakaretlerden birisi “kaybeden” (loser) - ve dolayısıyla tarihe Türkiye’yi kaybeden başkan olarak geçmek istemiyor.”
“Suriye’nin kuzeydoğusunda operasyon misilleme seçeneklerinden en kuvvetlisi olarak masada”
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Suriye özel temsilcisi James Jeffrey Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar dahil olmak üzere üst düzey temaslarda bulunmak üzere Ankara’da. Hatta aynı gün ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Kenneth McKenzie ana omurgasını Türkiye’nin PKK’nın Suriye uzantısı olarak gördüğü YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri temsilcileriyle Suriye’de bir araya geldi.
Geçen hafta ABD Savunma Bakan Vekili Mark Esper ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar telefon görüşmesi yapmış, Ankara’dan bu telefon görüşmesine ilişkin yapılan açıklamada Milli Savunma Bakanı Akar’ın Esper’a “Suriye'nin kuzeyindeki güvenli bölgeyi oluşturacak tek hazır, yetkin ve uygun gücün Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu, Suriye sınırından yapılan yoğun saldırılara karşı Türkiye'nin önlem almak zorunluluğunun bulunduğu” mesajını verdiği belirtilmişti.
Peki Türkiye’den özellikle son dönemde gelen “Fırat’ın doğusu” mesajlarına bakıldığında S-400 yaptırımları ve YPG’ye olası operasyon arasında bir ilişki kurmak mümkün mü?
ABD yaptırımları karşısında Türkiye’nin bir cevap vermek zorunda olduğunu belirten Ünlühisarcıklı’ya göre, Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD’nin YPG ile birlikte kontrol ettiği bölgeye yönelik bir askeri operasyon misilleme seceneklerinden en kuvvetlisi olarak masada duruyor.
“Jeffrey operasyonu engellemek için değil kapsamını tartışmak üzere Ankara’da”
Özgür Ünlühisarcıklı, “Gelinen noktada böyle bir harekatın gerçekleşmemesi büyük bir sürpriz. Hiçbir duyuma dayanmadan, tamamen tahmine dayalı olarak Büyükelçi Jeffrey’nin Türkiye’ye operasyonu engellemek için değil kapsamını tartışmak üzere geldiğini düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu.
“Bildiğimiz şekliyle ABD-Türkiye ilişkisi bu yaz öldü”
Özgür Ünlühisarcıklı yaklaşık 1 ay önce VOA Türkçe’ye verdiği röportajda Türk-Amerikan ilişkilerinin bilinen şekliyle devam edemeyeceğini vurgulamıştı. Peki bundan sonrasında Türkiye ve Amerika arasında nasıl bir işbirliği düzlemi olacak?
Ünlühisarcıklı bu soruya verdiği yanıtta “Bence bildiğimiz şekliyle ABD-Türkiye ilişkisi bu yaz öldü. Ancak sebebi S-400'ler değil, hatta S-400 krizinin sebebi ilişkinin zaten can çekişiyor olması. İlişkinin sona ermesinin sebebi ise Soğuk Savaş’tan kalan stratejik çerçevesinin anlamını yitirdiği, zaman içinde karşılıklı şüphelerin gittikçe derinleştiği, her iki tarafta kurumsal desteğini kaybetmiş bir ilişkinin sürdürülemezliği. NATO çerçevesinde ortaklık devam edecek ve iki ülke seçtikleri konularda işbirliği yapmaya devam edeceklerdir. Tıpkı müttefik olmadıkları üçüncü ülkelerle yaptıkları gibi. Birçok konuda ortak çıkarları bulunan ve paylaştıkları değerler paylaşmadıklarından fazla olan iki ülkenin karşılıklı şüpheleri de bertaraf edecek yeni bir stratejik çerçeveye dayanan yeni bir ortaklık kurup kuramayacaklarını ise zaman gösterecek” ifadelerini kullandı.