14 Mayıs, Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu’nun kararıyla 1984 yılından bu yana Çiftçiler Günü olarak kutlanıyor. Ancak bir zamanlar tarımda kendi kendine yeten az sayıda ülkeden biri olmakla övünen Türkiye’de tarımsal üretim giderek geriliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre 2018 yılında Türkiye ekonomisi toplamda yüzde 2,6 büyürken aynı yıl tarım sektöründeki büyüme oranı yüzde 1,3’te kaldı. Yüne TÜİK verilerine göre 2017 yılında Türkiye’nin genel büyüme oranı yüzde 7,4 iken tarım sektöründeki büyüme yüzde 4,7 oldu.
“Tarımda ithalat politikası üreticiyi endişelendiriyor”
“Tarım Dünyası” internet sitesinin yayın yönetmeni ve Dünya gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım, son yıllarda Türkiye’de hem tarım alanlarının azaldığını hem de tarımla uğraşanların sayısının düştüğünü söyledi. VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Yıldırım “Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre 2003 yılında Çiftçi Kayıt Sistemi’nde 2 milyon 700 binden fazla çiftçi vardı. Şimdi bu rakam 2 milyon 200 binin altına düştü. 2002 yılında ekim alanları 26 milyon hektarın üstündeydi. 2018’de 23,2 milyon hektara geriledi” diye konuştu.
Yıldırım’a göre üreticinin üretmekten kaçmasının en büyük nedeni tarımdan para kazanamaması. “Piyasalardaki dengesizlik, hükümetin fiyatı artan ürünleri ithal etme politikası çiftçiyi endişelendiriyor. Genç nüfus bir otelde garson olmayı köyde üretim yapmaya tercih ediyor. Köyde kalan da arazisini işlemek yerine kiraya vermeyi tercih ediyor” diyen Yıldırım, sorunların kökeninde tarımsal girdilerin dışarıdan ithal edilmesi olduğunu vurguladı.
Yıldırım şunları söyledi: “Temel girdilere baktığımızda mazotu dışarıdan alıyoruz. Bir de üstüne yüksek vergiler koyuyoruz. Gübre hammaddesinin yüzde 90’ı ithal ediliyor. Zirai ilaçta yine dışa bağımlıyız. Hayvancılıkta yem hammaddesinde büyük oranda dışa bağımlıyız. Bir de ithalatı sopa gibi kullanarak, üreticiyi ithalatla terbiye etme politikası uygulandığında Türkiye üretimden kopuyor”.
“Yapabilecek olan varsa gelsin yapsın”
Türkiye’nin en önemli kiraz üretim merkezlerinden olan İzmir’in Kemalpaşa ilçesine bağlı Bağyurdu köyünde de üreticiler girdi maliyetlerinin yüksekliğinden şikayet ediyor. Bahçelerde kiraz hasadı bütün hızıyla sürüyor. 1963 yılından beri çiftçilikle uğraşan Suat Utku “Geçen yıl 100 liraya aldığım ilacı bu sene 250 liraya aldım. Geçen yıl 85 liraya aldığım aynı gübre için bu yıl 240 lira ödedim. Kirazın fiyatı geçen yıl sekiz liraydı, bu yıl da sekiz lira. Bir evladım var, okutuyorum. İçkim yok, sigaram yok, yettiremiyorum” ifadesini kullandı. “Peki bu işin sonu nereye varacak?” sorusuna Utku, “Bu bahçeler de köklenecek. Yapılmayacak. Ben kendim arazilerimi sattım. Yapabilecek olan varsa, gelsin yapsın” cevabını verdi.
Dallardan tek tek toplanıp kovalara doldurulan kirazlar, yine bahçelerde ilk ayıklamadan geçiyor. Boylarına, renklerine, kalitelerine göre farklı kasalara konuyor. Sonra hiç bekletilmeden motosikletlerle köy merkezindeki alım yerlerine götürülüyor. Ürünün kalitesine göre fiyatlar da alıcılar da değişiyor. En ucuz ürünleri pazarcılar alıyor. En pahalılar ise süpermarket zincirlerine ya da ihracata çalışan tüccarlar tarafından alınıyor. Pazarlıklar motosiklet üzerinden yapılıyor. Eğer alıcı ile satıcı anlaşırsa, motosikletler boşalan kasalarla tekrar bahçelere dönüyor.
“Bu haliyle üretim sürdürülebilir değil”
VOA Türkçe’nin sorularını cevaplandıran İbrahim Yıldırım 1965’te askerden geldiğinden bu yana kiraz ürettiğini söyledi. Yıldırım “Benim sekiz, on dönüm kirazlık yerim var. Bu işin masrafı çok. Bahçede çalışanların yevmiyesi 100 lira. 10 kişi çalışıyor. Sabahtan beri beş kasa kiraz toplandı. Bir kişi günde iki kasa toplayamıyor. İlaca 15-20 bin lira verdim. Sadece ilaç parası. İlacın atılması buna dahil değil. Gübreyle, diğer harcamalarla 30 bin lirayı buluyor. Elime geçen 60 bin lira. Yevmiyecileri de düştüğünde elimde 20 bin lira kalıyor. Aldığım emekli maaşını mazota, benzine yatırıyorum. 150 kovan arım var. Onlardan aldığım bal parasıyla kirazın maliyetlerini karşılamaya çalışıyorum” diye konuştu.
125 ortaklı İzmir Kemalpaşa Bağyurdu Yaş Meyve Sebze Pazarlama Kooperatifi Başkanı Şeref Ergun da dışarıdan kirazın yüksek gelir getiren bir ürün olarak algılandığını belirtti. Ancak Ergun sözlerini şöyle sürdürdü: “Aslında durum öyle değil. Sadece işçilik maliyet şu an yüzde 40’a gelmiş durumda. Daha bunun ilaçlama, gübreleme, sulama, budama gibi diğer maliyetleri var. Maliyetlerin yüksekliği bizi gerçekten zorluyor. Girdilerde yüzde 200’ü bulan bir artış var. Kiraz fiyatları ise geçen yılla başa baş gidiyor. Bu haliyle üretim sürdürülebilir değil. Üreticilerin çoğu emekli. Kiraz hasadından aldıkları para iki ayda bitiyor, yine emekli maaşına dönüyorlar”.
Ali Ekber Yıldırım tarımdaki bu olumsuz gidişin tersine çevrilebilmesi için öncelikle ithalat politikasından vazgeçilmesi ve yerli üretimin desteklenmesi gerektiğini söyledi. Yıldırım, “Her sene yerli ve milli kaynakları kullanacağız diye bir genelge yayınlanır. Ama bu genelge kağıt üstünde kalır. Oysa yerli ve milli kaynakları gerçekten harekete geçirebiliriz. Mesela hayvancılıkta yem hammaddesi ithal etmek yerine yem bitkisi üretimini destekleyebiliriz. Böyle bir destek verilirse bunlar rahatlıkla iç piyasadan karşılanabilir” diye konuştu.