Erişilebilirlik

Suriyeli Kadınlarla Bir Anneler Günü


“Anneler Günü geldi ama bizim eve uğramadı. Çocuklarım daha küçük, isteseler bile bir hediye alamazlar bana. İmkanları da yok.” 1,5 yıl önce Suriye’nin Halep kentinden üç çocuğuyla birlikte İzmir’e gelen Rehab Dibo için Anneler Günü’nde en büyük mutluluk çocuklarıyla birlikte vakit geçirebilmek.

VOA Türkçe’nin sorularını bir çevirmen aracılığıyla cevaplayan Dibo’nun üç çocuğu var. Muhammed 12, Revan dokuz ve Ruha yedi yaşında. Muhammed bir tekstil atölyesinde çalışıyor. Geçen hafta ücretine zam yapılmış ve haftalığı 150 liradan 200 liraya çıkarılmış. Suriye’deyken okula gidiyormuş. “Okula gitmek ister misin?” sorusuna “Anneme yardım ediyorum” cevabını veriyor.

“Çocuklarım orada hep korku içindeydi”

Dibo, çocuklarıyla birlikte İzmir’e çok daha önce gelen ve evli olan ablasının yanında kalıyorlar. Evde toplam yedi kişi yaşıyor. Muhammed’in kazandığı para da evin ortak harcamalarına gidiyor. Dibo da haftada iki gün bulaşıkçılık yapıyor.

Halep’ten göç etme kararını vermek kolay olmamış. Dibo, oradayken de çocuklarına hem annelik hem babalık yapmış. Yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Halep’te lokantada çalışıp çocuklarıma bakıyordum. Ama sürekli çatışmalar, bombardımanlar vardı. Abim, yengem, yeğenlerim öldü. Evim yıkıldı. Sürekli insanlar ölüyordu, bombaların sesi duyuluyordu. Hep ağlıyordum. Çocuklarımı o korku ortamından çıkarmak istedim.”

“Okumaları için ne gerekiyorsa yapacağım”

Ama Türkiye’ye gelmek hiç kolay olmamış. Sınıra ulaşmaları altı ay sürmüş. Dibo, “Yollarda yattık, insan kaçakçılarının bulduğu yerlerde, diğer kaçak insanlarla birlikte barındık” diye anlatıyor. Tekrar Suriye’ye dönmeyi düşünmüyor. “Çocuklarım orada sürekli korku içindeydi. Şimdi çok rahatlar. İstedikleri gibi dışarı çıkıp oynayabiliyorlar” diyor.

Dibo’nun en büyük hayali kızlarının okuması. Birinin doktor, diğerinin avukat olmasını istiyor. “Çocukların eğitim masraflarını karşılayabilecek misiniz?” sorusuna “İnsan kafasına koyunca her şeyi yapar. İmkan oldukça, iş buldukça çalışıyorum. Çocuklarım benim için her şeyden önemli. Okumaları için ne gerekiyorsa yapacağım” cevabını veriyor.

Dibo’yla İzmir Kültürpark’ta Suriyeli çocuklara yönelik bir etkinlikte konuşuyoruz. Etkinliği Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi düzenliyor. Avrupa Birliği desteğiyle hayata geçirilen projenin amacı Uluslararası Çocuk Hakları Bildirgesi’nin 31. maddesine uygun olarak Suriyeli çocukların da sosyal hayata katılımına destek vermek. Çok sayıda Suriyeli çocuk güneşli bir günde birlikte oynuyor, eğleniyor. Annelere yönelik olarak da farklı etkinlikler var.

IŞİD denetiminden İzmir’e kaçış

Anneler fotoğraflarının çekilmesini istemiyor. Ama sorularımıza cevap vermeyi kabul ediyor. Etkinliklere katılan Suriyeli annelerden biri de Nadiye Muhammed Casim. Beş yıldır Türkiye’de. Sekiz oğlu ve iki kızı var. En küçüğü üç yaşında, en büyüğü 23 yaşında. Çocuklardan ikisi nişanlı. Büyük çocuklar alüminyum doğramacıda ya da berberde çalışıyor. Küçükler okula gidiyor.

Suriye’de Halep’ın kırsal kesiminde yaşadıklarını anlatıyor. Daha sonra yaşadıkları bölge IŞİD’in kontrolüne geçmiş. Casim o günleri şu sözlerle anlatıyor: “Çok zordu o şartlarda yaşamak ama mecburduk. Ellerinde bıçaklarla mahallede dolaşıyorlardı. ‘Namaz kılmayan, yüzünü kapatmayan, bize karşı çıkan ölür’ diye bağırıyorlardı. Gözümün önünde birinin kafasını kestiklerini gördüm.”

“Oğlum ölünce diğer çocuklarımı kurtarmak için kaçtım”

Ancak Casim ve ailesini göçe zorlayan asıl neden bir bombardımanda 14 yaşındaki oğlunu kaybetmesi olmuş. Önce kocası Türkiye’ye gelmiş. Daha sonra üç çocuğu Lübnan’a geçmiş. Kocasından üç ay sonra da kendisi ve diğer çocukları göç yoluna düşmüş. Casim, “Bir anne için çocuğunu kaybetmek çok zor. Ama oğlum ölünce, diğer çocuklarımı kurtarmak için kaçmaya karar verdik. IŞİD, bölgeden ayrılmamıza izin vermiyordu. Elimizde ne varsa, insan kaçakçılarına verdik. Gizlice, kaçak olarak ayrıldık yaşadığımız yerden” diye anlatıyor.

Casim, sınırdan kaçak olarak Türkiye’ye geçerken hayatının en büyük korkusunu yaşadığını anlatıyor: “Çocuklarım amcalarıyla birlikte sınırı geçtiler. Ben orada kayboldum. Onları bulamadım. Çocuklarımdan ayrı kalınca neler hissettiğimi anlatamam. Daha sonra tekrar buldum onları. O zaman çok büyük bir rahatlık hissettim”.

Anneler Günü sürprizi

Lübnan’a giden çocuklarının da gelmesiyle, bütün aile şimdi İzmir’de bir arada yaşıyor. Kaynanası da onlarla birlikte kalıyor. Casim “Türkiye’ye ilk geldiğimde çok korktum, çok zorlandım. Tanımadığım, dilini bilmediğim bir ülke. Ama insanlar bana çok iyi davrandılar, yardımcı oldular. Ailemin hepsi bir arada. Çocuklarım okuyor ya da çalışıyor. Güvenlik içindeyiz. Çok daha rahatız” diyor.

Onu en çok sevindiren ise çocuklarının Anneler Günü’nü unutmaması olmuş. “Bana sürpriz yaptılar. Yiyecekler hazırladılar. Onların Anneler Günü’nü bir sözle de olsa kutlamasını çok istiyordum. İsteğim gerçek oldu” diye konuşuyor. Kendi anne babasının Suriye’de kaldığını söyleyen Casim, bir gün onları tekrar görmeyi umuyor.

“Çocuğumu kurşunlardan korumak için üstüne kapandım”

Beş çocuk annesi Meral Meri, Haseke’den üç yıl önce gelmiş. Çocukların en küçüğü beş yaşında, en büyüğü 17 yaşında. Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu Haseke’de hem Esad yönetimine bağlı güçler var hem de PYD’ye bağlı milisler. Arap kökenli olan Meri, “Haseke’de oturduğumuz ev, iki tarafın tam ortasındaydı. Onların çatışması durumunda biz arada kalacaktık. Çocuklarımı oradan çıkarmak zorundaydım” diye açıklıyor göç etme kararını.

Önce eşi geçmiş Türkiye’ye. Sonra büyük çocuklarını başka insanlarla geçirmiş sınırdan. Kendisi 2,5 yaşındaki oğluyla sınırın Suriye tarafında kalmış. Meri, sınırdan nasıl geçtiğini şu sözlerle anlatıyor: “Sınırda bir ay bekledim. Bir kere geçmeye kalktım. Yakalandım. Suriye’ye geri gönderildim. Çocuklarımdan ayrı sınırda beklerken her saatim ağlamakla geçiyordu. Büyük çocuklarım, bizi kaçıran adamın tanıdığı bir ailenin yanında kalıyordu. Kaçakçı durumumu görünce ‘Ben çocuklarına kavuşman için seni tekrar Türkiye’ye götüreceğim’ dedi. Sınırdan geçmek için bir tepeye çıktık. Ama orada çatışma vardı. Kurşunlar başımızın üstünden geçiyordu. Küçük çocuğumu yere yatırıp üstüne kapandım. Ona bir zarar gelmemesi için. Bu arada düştüm, ayağımı incittim. Yürüyemiyordum. Sonunda Türkiye’ye geçtiğimde durumumu gören polislerin de gözleri doldu”.

“En büyük hayalim çocuklarımın diploma alması”

Meri daha sonra kocasının bulunduğu İzmir’e gelmiş. Kocası kaçak konumunda. Kimlik almak için başvuru yapmış ama başvuru henüz sonuçlanmamış. Bu yüzden de çalışamıyor. Kendisi haftada üç gün bir çamaşırhanede çalışıyor. Diğer zamanlarda da sigara satarak az da olsa bir gelir elde ediyor.

Çocukların hepsi şimdi okula gidiyor. Meri, “Burada ailem bir arada. Çok mutluyum. Çocuklarımın çalışmasını istemiyorum. Hepsi okuyacak. Bir kızımın okulu biraz uzak. Servis parası veremiyorum. Yürüyerek okula gidiyor. Her istediklerini alamıyorum. Her şeyden kısıntı yapmak gerekiyor. Ama hayalim hepsinin okuması, diplomalarını alması. Büyük kızım gelecek sene üniversiteye gidecek. Şimdiye kadar sınıfında hep birinci oldu. Cerrah olmak istiyor” diyor.

Çocukları Anneler Günü için özel bir şey yapmamış. Sesinde hafif bir kırgınlıkla “Tabii ki her anne ister. Ama ben biliyorum ki çocuklarımın elinden bir şey gelmiyor” diye konuşuyor.

“Mülteci kadınların psikolojik yükü daha ağır”

Etkinliği düzenleyen Türk Psikologlar Derneği’nden Ezgi Dalmış ve Dilara Özsoy, mülteci annelerin ruh halini şöyle anlatıyor: “Zaten savaş ortamından, riskli bir ortamdan kaçıyorlar. Bazen aile fertlerinden ayrı düşüyorlar. Bu bir travma yaşatıyor. En sonunda başka bir ülkeye geldiklerinde hiç tanımadıkları, bilmedikleri bir ortama giriyorlar. Doğal olarak zorlanıyorlar. Özellikle eşlerini kaybeden kadınlar tecavüz ya da zorla evlendirme gibi durumlara daha fazla maruz kalabiliyor. O yüzden mülteci kadınlar, mülteci erkeklere göre çok daha ağır bir psikolojik yükle göç ediyorlar.”

Dalmış ve Özsoy’a göre göçle birlikte ev içi roller de farklılaşabiliyor: “Babanın olmadığı bir durumda örneğin 13 yaşındaki bir çocuk evin babası olma rolünü üstlenmek durumunda kalıyor. Ya da anne çalıştığı için 12 yaşındaki bir kız, kardeşlerine annelik yapmak zorunda kalıyor. Bu nedenle çocuk-ebeveyn rolleri birbirine karışıyor.”

XS
SM
MD
LG