Erişilebilirlik

'Suriyeli Çocukları Terörün Kucağına Atmayalım'


'Suriyeli Çocukları Terörün Kucağına Atmayalım'
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:10:17 0:00

New York Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Profesör Selçuk Şirin’le Birleşmiş Milletler’in yeni sona eren genel kurul çalışmaları ve genel kurulda Suriye ve mülteci krizi konusuna ağırlık verilmesini konuştuk. Profesör Şirin’e göre, “Eğer siz mültecilerin çocuklarına çok iyi eğitim ve daha iyi bir gelecek umudu vermezseniz, bu çocuklar terörist gruplar için bir numaralı kaynak haline gelir.”

Profesör Selçuk Şirin’le Hülya Polat konuştu.

Hülya Polat-Birleşmiş Milletler’in New York’taki 70’nci Genel Kurul toplantılarında bir numaralı konu Suriye ve Suriye krizinin yolaçtığı mülteci dramı oldu. Önce krizi siyasi açıdan ele alırsak, savaş neredeyse beş yıldır devam ediyor. Bugüne kadar siyasi çözümden çok askeri çözüm üzerinde odaklanıldığını görüyoruz. Bu yeterli mi sizce?

Profesör Selçuk Şirin-Şirin-Bir fotoğrafın uluslararası ilişkileri ne kadar değiştirebileceğine klasik bir örnek olarak ilerde eminim konuşulacaktır. Dünya için Suriye sorunu çok yakın bir zamana kadar onların gündelik yaşamını etkileyen bir sorun değildi. En son sahile vuran çocuk fotoğrafıyla birlikte infilak eden yeni bir insani kriz ve Avrupa’nın kapılarına dayanan onbinlerce Suriyeli göçmen ya da sığınmacı veya mülteciyle birlikte artık Avrupa’nın da sorunu oldu. Gözlerinin önünde olan bir sorunu da gözardı etmeleri biraz zor, o yüzden Avrupa mecbur kaldığı için, Batı mecbur kaldığı için artık bu soruna eğiliyor. Bir de tabii o fotoğraftan sonra şu anda Batı kamuoyu bir vicdani ayaklanma sergiledi ve artık kendi hükümetlerinden birşeyler yapmasını istiyor. O yüzden ne Merkel ne diğer yöneticiler aslında çok arzu etmedikleri halde bu soruna eğilmek zorunda kaldılar. Bu da iyi oldu. Birleşmiş Milletler’in bu konuyu öncelikli olarak ele alması da bence çok olumlu bir gelişme. Çok geç oldu yani bu kadar insan hayatını kaybetmişken, bu kadar insan yerinden yurdundan olmuşken kimse ciddi olarak meseleye el atmadı ama şimdi görünen o ki Rusya bir öncelik yapıyor, bölge ülkelerinde ‘artık yeter’ noktasında bir buluşma var. Türkiye henüz bu meselenin çok içinde değil maalesef. En çok etkilenen ülkelerden biri olan Türkiye’nin çözüm aşamalarının dışında olması da ayrı bir sorun tabii.

Hülya Polat-Yeni gelişmeler var. Suriye’ye askeri malzeme sevkini arttıran Rusya ile İran ve Suriye Bağdat’ta IŞİD’e karşı mücadele için bir koordinasyon merkezi kuracaklarını açıkladı. Bir yararı olur mu böyle bir merkezin? Bu ülkelerin biraraya gelmesi Amerika’nın ve koalisyona dahil olan ülkelerin Suriye’de IŞİD’e karşı operasyonlarını etkiler mi?

Profesör Selçuk Şirin-Türkiye, Suriye sorununda en büyük bedeli ödeyen komşu ülkelerden bir tanesi. Yani Irak zaten savaş içindeyken bu soruna angaje olduğu için belki orada Suriye savaşı Irak’ta olan çatışmaların uzantısı olmuş oldu. Ürdün ve Lübnan’da da çok ciddi bir ekonomik karşılığı var. Ama Türkiye’yi her anlamda etkiledi. Bizim bu politikadaki bütün bu komşularla sıfır sorun politikasının bir anlamda sonunu getirdi. Sıraladığınız ülkelerin tamamı bizim komşularımız. Komşularla sıfır sorun politikası gereği bizim tüm bu komşularla ilişkilerimiz iyi olmalı ki bizim de o masada olmamız gerekirdi. Değiliz. Dolayısıyla burada çok ciddi bir uyarı var Türkiye’ye. Türkiye kendi içindeki sıkıntılardan dolayı da şu an çok dışarıya yoğunlaşamıyor gördüğüm kadarıyla. Dolayısıyla bu bir anlamda Türkiye toplumu için de bir uyarı. Biz bu kadar bedel ödediğimiz bir sürecin şu an oyun kurucusu değiliz artık.

Hülya Polat-İslamofobi konusuna bakarsak Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden Suriyeli mülteciler orada Müslümanlara karşı, mültecilere karşı eskiden olduğundan daha ciddi bir islamofobi sorunuyla karşılaşabilir mi?

Profesör Selçuk Şirin-İslamofobi Avrupa’da çok eski bir sorun. Ta Osmanlılar ile ilk buluşmalarına karşılaşmalarına kadar dayanan, Avrupa’nın kültüründe olan bir öteki kavramı varsa o İslam üzerinden kurulan bir kavram. 1960’lardan sonra Türkiye’den Avrupa’ya gidenlerin en çok bedelini ödediği bir kavram. Fakat bu son mülteci olayı, bence bu kavramı pozitif bir duruma dönüştürecek bir gelişme. Yani bu mültecilere Batı kamuoyu şu an Avrupa’nın bütün büyük şehirlerinde, Berlin’deydim mesela orada gözlemledim ben bunu. Gelen mültecilere yardımcı olan kuruluşlar var. Gençlerin öncülük ettiği yetkililerin organize ettiği yardım çalışmaları var. İslamofobi toplumun bir kesiminde hep var, Avrupa toplumunun aşırı sağcı damarı olan geçmişten gelen bir kesimi var. % 2’dir, % 5’tir ama % 10’a çıkmaz. Ama bu mültecilere yönelik o kesimde bile belli bir yumuşama var çünkü insani bir dram yaşanıyor. Yani en son Avrupa bu çapta bir insan hareketlenmesini, yüzbinlerce insanın yürümesini 2. Dünya Savaşı’ndan sonra gördü. İkinci Dünya Savaşı’nı yaşayan bir toplum olduğu için de Avrupa bence mültecilere bir anlamda daha pozitif yaklaşıyorlar. Bir de şunu unutmayalım. Şu an Avrupa’ya giden Suriyeli mülteciler, kendi ülkelerinde toplumun en iyi eğitimli kesimi. İngilizce biliyorlar, Avrupa’da bir tanıdıkları var, daha önce herhangi bir tanıdığı olan veya bir network içinde olanlar gidiyor. Bir de Türkiye’den ve başka yerlerden geçiş çok pahalı. Yani dar gelirli bir Suriyeli’nin göze alabileceği bir bedel değil, maddi imkan olarak söylüyorum. O anlamda da oraya gidenlerin o toplumdaki klasik anlamda bildiğimiz islamofobiye kaynaklık eden eğitimsiz Müslümanlar’dan bir farkı olacağını varsayıyorum.

Hülya Polat-Çok sayıda çocuk var mülteciler arasında. Suriye’den Irak’tan Avrupa’ya gidenler arasında. Türkiye’de de öyle. Bu çocukların ihtiyaçları ne kadar karşılanabilir, ne kadar karşılanıyor? Bu çok ciddi bir sorun yaratabilir mi? Uzmanlar ‘kayıp nesil’ olgusundan söz ediyor çünkü.

Profesör Selçuk Şirin-Evet bu konuda New york Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi ve Norveç Sağlık Enstitüsü’yle bir saha araştırması yaptık 2013 yılında. Türkiye’de ilk kurulan kamplarda yapmıştık ve sonuçlar çok iç karartıcıydı. Bu çocukların %70, 80’i, çok ciddi travmalar yaşayarak geliyor. Dünyadaki benzer ortamlardan şunu biliyoruz. Eğer siz mültecilerin çocuklarına çok iyi eğitim, çok iyi sağlık hizmeti ve daha iyi bir gelecek umudu vermezseniz, bu çocuklar size çok ağır bedel ödetiyor yetiştikleri zaman. Çünkü zaten herşeyini kaybetmiş bir nesil, bir birey olarak yetişmiş oluyorlar ve terörist gruplar için bir numaralı kaynak haline geliyorlar. Eğer önümüzdeki dönemde bu kamplarda umutsuz bir nesil olursa IŞİD tarzı terörist örgütlenmeler için bu çocuklar bulunmaz bir nimet olur. Dolayısıyla ben şöyle diyorum. “Biz kendi çocuklarımızdan daha çok bu çocuklara yatırım yapmak zorundayız. Biz derken bunu Türkiye olarak söylüyorum, bunu Amerika olarak söylüyorum, Avrupa olarak söylüyorum yani bu çocuklara biz daha iyi bir dünya, daha iyi bir gelecek umudu vermezsek, eğer onlara bütün olanakları ve kapıları kapatırsak bu çocukları biz terörizmin kucağına itmiş olacağız. Çok net. Bunu nereden biliyoruz. Biz bunu Afganistan’dan biliyoruz. Afganistan’da savaşından sonra Pakistan sınırını dolduran gençler sonradan Taleban’ın askerleri oldular. Aynı şekilde Afrika’daki birçok iç savaştan biliyoruz ki mülteci kampları maalesef terörist örgütlerin kurulduğu yetiştiği büyüdüğü mekanlar, ortamlar oluyor. Türkiye’nin bu anlamda çok iyi bir sınav verdiğini söyleyebilirim. Bizim yaptığımız araştırmada mesela kamplarda yaşayan gençlerin, çocukların orada sunulan eğitimden sağlık hizmetlerinden memnun olduğunu gösteriyordu. Ancak maalesef 2013’ten beri birçok kişi kampları terketti.O kampları terkeden İstanbul’un varoşlarında, İzmir’in Basmane Meydanı’nda yazın gördüm, milyonlara yaklaşan sayıda çoğu kadın ve çocuk mülteci var. Çocuklar çoğunlukta yüzde 60’a yakın oranda 18 yaş altı çocuk var. Dolayısıyla bu Türkiye için Ürdün için Lübnan için (bu iki ülke için daha büyük sorun çünkü nüfuslarının yarısı boyutunda mülteci aldılar) çok ciddi bir sorun. Uzun vadede toplumun tamamını etkileyebilecek bir sorun olma potansiyeli var. Türkiye’de 2 milyon, 2,5 milyondan söz ediyoruz. Aslında gördüğümüz her 40 kişiden birine bir mülteci düşüyor. Dolayısıyla bu çocuklara iyi bir eğitim vermemiz lazım. Sağlık hizmeti vermemiz lazım. Bunların hepsi travma yaşamış çocuklar, annesini babasını kaybetmiş, etraflarında bombalar patlamış, evlerini herşeylerini kaybetmişler. Bu travmaya bir derman bulmak lazım. Bu anlamda Türkiye’nin geleceğini aslında dinamitleyebilecek bir faktörden söz ediyoruz. Umarım Türkiye olarak biz bunu öncelikli bir mesele haline dönüştürebiliriz.

XS
SM
MD
LG