Erişilebilirlik

‘Suriye’de Savaş Uzadıkça Kamplaşma Artıyor’


Akın Ünver’e göre, ‘Suriye’ye giden cihatçılar konusunda istihbarat paylaşımı gerekiyor. Sivillerle militanları ayırabilmek için ilgili ülkelerden istihbarat almak şart. Sınırdan geçişler, Türkiye’nin öncelikli sorumluluğu olan, ancak müttefik ülkelerin de katkıda bulunması gereken bir konu’

IŞİD’le mücadelede Türkiye ile Amerika arasındaki işbirliği istenen noktaya geldi mi? IŞİD mi Esat mı sorusu açıklık kazandı mı? Suriye’nin geleceği ABD için ne kadar önemli? Büyükelçi Bass’ın son açıklamalarını nasıl yorumlamak gerekir? Bu soruları Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Profesör Akın Ünver yanıtladı. Ünver’le Hülya Polat konuştu.

Hülya Polat - ABD Büyükelçisi John Bass’ın son açıklamaları ışığında, IŞİD’le mücadele konusunda Türkiye’yle Amerika arasında işbirliği açısından istenen noktaya gelindiğini söylemek mümkün mü?Hatırlayacaksınız, ABD ile Türkiye’nin Suriye’deki çatışma ve IŞİD konusunda yakın işbirliği içinde olduğunu vurgulayan Bass, Ocak ayından buyana başlaması beklenen ‘eğit-donat’ programı konusunda yeni bir şey söylemedi. Daha önce Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Mayıs ayında eğitim programına başlanabileceğini söylemişti.

Akın Ünver - “IŞİD ile mi savaşacağız, yoksa Esad’la mı?” – bu soru Türkiye-ABD arasında Suriye ile ilgili işbirliği girişimlerinin tümünün istenen seviyeye ulaşamamasının birinci sebebi. İki ülke arasında, olası bir Suriye müdahalesinin sebebi ve hedefi konusunda büyük bir anlaşmazlık söz konusu. DolayısıylaIŞİD’e karşı bir işbirliği veya ‘eğit-donat’ programı konusunun da optimal verime ulaşamasının ana sebebi de bu. Türkiye’nin pozisyonunda, bölgesel açıdan yanlış bir hesaplama yok – evet, IŞİD’in ortadan kalkması için askeri olanakların yanısıra siyasi çözüm de gerekli. Bu ya Esad’ın görevini bırakması ve Suriye’de Sünniler’e dönük daha kapsayıcı ve yapıcı bir liderliğin Şam’da görevi devralmasıyla sağlanacak, veya Esad görevde kalacaksa, Sünni’ler için bir güvenli bölge yaratılarak, bu bölgede uçuşa kapatılacak ve burada otonom bir hükümet ve devlet inşası başlatılacak.

Suriyeli Sünniler ve Şam arasında bir saldırmazlık durumu tesis edilebilir ve bu sürdürülebilir kılınırsa IŞİD’in varoluş sebebi de ortadan kalkacaktır – veya örgüt zayıflayacaktır görüşünde Ankara. Ancak ABD için durum bölgesel değil, küresel. Suriye-Irak yayı, hem İran’ın ileri stratejik savunma alanı, hem de Rusya’nın Akdeniz’e açılan tek limanı olan Tartus, lojistik ve bakım üssüne erişimini sağlayan bir koridor. Şu anda Rusya’nın Tartus’taki mevcudiyeti, Suriye hükümeti ile yaptığı Sovyet dönemi borçlanma ve silah ticareti müzakerelerinin bir uzantısı. Esad giderse, Rusya Tartus’un da kaybedileceğini düşündüğü için Esad hükümetini destekliyor.

Sonuç itibariyle hem Rusya hem de İran’ın stratejik olarak yatırım yaptığı bir rejim beklenenden daha uzun süre ayakta kalabiliyor. Bu ABD için Suriye müdahalesinin zorluğunu arttıran bir faktör – dolayısı ile Washington, Esad’ın gidişi dışında alternatifleri önceliklendirdi, bu da Ankara ile ayrı düşmesine sebep oldu.

Hülya Polat - Sınır güvenliği ve kontrolu konusunda ‘sıfır yabancı savaşçının sınırı geçmesini’ istediklerini söyledi ABD Büyükelçisi John Bass. Ancak bunun yalnızca Türkiye’ye değil, diğer ülkelere de ait bir sorumluluk olduğunu belirtti. Yabancı cihatçı sorunu Amerika’da ve Avrupa’da da giderek büyüyen bir sorun. Türkiye ne yapabilir bu açıdan?

Akın Ünver - Geçtiğimiz süre zarfında Türkiye-Suriye sınırının açık kalması bir siyasi tercihti. Çok sayıda sivilin Suriye’den Türkiye’ye geçeceği ve her sivile terörist muamelesiyapılamayacağı argümanı üzerinden sınır açık bırakılmış, bu süre zarfında da takibi sağlanamayacak sayıda sivil olmayan unsur da Türkiye sınırına giriş yapmıştı. Bu ‘açık kapı’ politikası uzun süre Türkiye’nin cihatçı geçişlerini bilerek engellemediği ve bu geçişlerin kolaylaştırılmasının bir siyasi karar olduğu algısı yarattı.

Kobani (Ayn al-Arab) savunmasının başarılı olmasından sonra sınırda değişen güç dengesi, IŞİD’in Musul’u aldıktan sonra oradaki Türk Konsolosluk personelini rehin tutmasıyla birliktebu örgüte karşı oluşan tepki ile beraber düşünüldüğünde, sınırın daha sıkı korunması ve geçişlerin sınırlandırılması kararı alındı. Ancak bu kararı takiben sıkılaştırılan sınır kontrolunarağmen 2014 Kasım ayındabile çok büyük ve yavaş hareket eden tank tipi sondaj makinalarının Suriye’den Türkiye sınırını geçerek boru hatları üzerinde kaçakçılık yaptığı ortaya çıktı. Bu kadar büyük ve yavaş bir makinanın bile sınırdan geçebiliyor olması, hala bir soru işareti.

Bunun yanısıra, dışarıdan gelen cihatçıların Suriye’ye girişi konusunda istihbarat paylaşımı gerekiyor – ki bu aslında diğer ülkelere düşen bir görev. Orta vadede Suriye sınırını havadan takip edebilecek insansız hava araçlarına gereksinim ortaya çıkıyor. Ancak yine de sivil ile muharip kişileri birbirinden ayırabilmek için niyetlerini bilmek, bunu bilebilmek için de geldikleri ülkelerden istihbarat alabilmek şart. Dolayısı ile Suriye sınırından geçişler, aslında Türkiye’nin öncelikli sorumluluğu olan, ancak müttefik ülkelerin de istihbarat yoluyla katkıda bulunması gereken bir konu. Özellikle ABD, İncirlik üssüne konuşlandırdığı yeni insansız hava araçları ile büyük bir katkı sağlayabilir.

Hülya Polat - Türkiye başından beri herşeyden önce Esat rejiminin gitmesi gerektiğinde ısrarlı. Amerika ve İran başta bazı bölge ülkeleriise başından beri farklı düşünüyor. Öncelikli konunun savaşı bitirmek olduğunu savunuyor. Türkiye ile Suudi Arabistan arasında Suriye’de gelecekte kurulacak rejimle ilgili işbirliği süreci yürütüldüğü iddiasıyla ilgili soru üzerine Büyükelçi Bass, bu iki ülke arasında Suriye konusunda herhangi bir özel işbirliğiyle ilgili bilgi sahibi olmadığını da söyledi. Bass, Suriye’de Beşar Esat’ın dışarıda bırakılacağını, ancak bunu çatışma yoluyla değil barışçı bir uzlaşmayla gerçekleştirmek gerektiğini kaydetti. Büyükelçi Bass, öncelikle Suriyeliler’i hem IŞİD hem de Esat rejimi nedeniyle karşılaştıkları şiddet ve tehlikelerden korumayı amaçladıklarını vurguladı. Büyükelçi Bass’ın son açıklaması Amerika’nın politikasının değişmediğini mi gösteriyor?

Akın Ünver - ABD’nin mevcut stratejisi, Esad’ın görevi terketmesi ile ortaya çıkacak güç boşluğunu olumsuz bir durum olarak tanımlıyor. Öncelikle Suriye’de ‘ılımlı müttefik’ olarak kabul edilebilecek bir grubun kalmadığı inancı hakim – ki ‘ılımlılık’ giderek artan aralıklarla sivilleri hedef alan bir devletle mücadele eden örgütler için zaten çok beklenebilecek bir şey değil. Her ne kadar Esad’ın bundan sonra mevcut sınırlarıyla Suriye’yi idare edebilmesi zor görünüyor olsa da, Washington için Esad yerine gelebilecek alternatifler arasında iyi bir seçenek yok. Bu sebeple savaşın bitmesi ve bütün tarafların çatışmadan kazanabileceklerini düşündükleri azami kazançları sağlaması bekleniyor. Savaşın bitimindeki güç dengesine bakarak bir karar verilecek. Ancak savaşlar – hele ki stratejik pozisyonu büyük güçlerin çıkarlarını ilgilendiren ülkelerde gerçekleşenler – uzadıkça, dışarıdan gelen müdahaleleri ve silah-mühimmat girdilerini arttırır. Sonuç itibariyle bölgesel mücadelelerini, söz konusu ülke üzerinden sürdüren kamplaşmalar görürüz. Bugün de Suriye’de olan bu. ABD için bu durum çok da büyük bir tehdit değil. İran, Rusya, Çin gibi Washington’un küresel rakibi olan ülkeler Suriye’ye daha çok müdahil oldukça, Amerika’nın, Suriye’ye müdahale etmeyerek kazandığı stratejik kapital artıyor. Diğer bölge ülkeleri Suriye’ye yoğunlaşmışken de İsrail ve Mısır arasında kurulan yeni stratejik ortaklık görece gürültüsüz ilerliyor.

Sonuç itibariyle Suriye’nin geleceği ABD için direkt olarak bir önem arz etmiyor. Ancak çevre ve bölge ülkeleri için çok önemli bir konu. Dolayısı ile Suriye’deki savaş, bölge ülkelerinin dikkatini buraya yoğunlaştırırken, ABD kalan daha önemli ve uzun vadeli konularda stratejik girişimlerini rahat bir ortamda sürdürebiliyor. Büyük ve bölgesel savaşlarda, en çok savaşan değil, savaş sonunda askeri ve iktisadi açıdan az kaybı olan ülkeler kazanır. Dolayısı ile Suriye meselesini, burada savaşmayan ülkeler üzerinden okumak daha doğru.

Hülya Polat - Suriye savaşının Türkiye’ye maliyeti özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nin 72 sayfalık raporundan sonra yine tartışılıyor. Birleşmiş Milletler bu yıl sonuna kadar Suriyeli sığınmacı sayısının 2,5 milyona çıkacağı öngörüsünde bulundu. CHP raporunda yanlış politikalar izlendiği için maliyetin de çok büyük olduğunu savunuyor. Ekonomik açıdan Suriye’deki iç savaş, Türkiye’yi ne kadar etkiledi sizce?

Akın Ünver - İlk maliyet mülteciler üzerinden hesaplanıyor. Örneğin sadece Gaziantep’te bile Valilik açıklamasına göre 47 milyon lira sağlık gideri üzerine, aylık maliyet de 4 milyon lira gibi bir rakama mal oluyor. İç savaşın başlarında, Türkiye’nin hesabı savaşın çabuk biteceği ve mültecilerin hemen geri döneceği olduğu için çok sayıda mülteci alınmış, savaş uzadıkça da maliyetleri büyük tartışma yaratmıştı. O dönemde bazı uzmanlar, mülteci kamplarına hazır yemek vermek yerine onları toprağa bağlamak, tarımla uğraştırmak, bu sebeple kendi geçimlerini sağlatmak ve maliyetlerini düşürmek gibi önerilerde bulunmuş, ancak mültecilerin kısa süre sonra geri dönecekleri inancı bu uyarıların gözardı edilmesine sebep olmuştu.

Lojistik sorunlar ve mültecilerin sayılarındaki büyük artışla kontroldan çıkan tedarik sistemi, bu mültecilerin kampları terkederek büyük şehirlere göç etmesine veburada mikro-sosyolojiler yaratmalarına sebep oldu. İlk etapta Suriye iç savaşının maliyeti mülteciler üzerinden denebilir; ancak durum böyle de olsa mültecilerin her durumda kabul edilmelerine dönük destek mevcut Türk halkında. Bu noktadan sonra yapılacak şey, mültecilerin burada uzun vadeli kalacağının kabul edilmesi ve buna dönük daha uzun vadeli projelerin hayata geçirilmesidir.


Türkiye açısından ikinciönemli bir maliyet de ticaretin durması. Ankara ve Şam’ın, 2011 öncesinde en büyük hedefi ticaret hacmini genişleterek sınırdaki köy ve kasabaların gelişmesine dönük yatırımlar gerçekleştirmekti. Ancak iç savaşla birliktebu ticaret hacminin yakalanamamasının yanısıra, mevcut ticaretin de durarak, bu küçük ölçekli ticaretten faydalanan yerel şirketleri de zor duruma soktu. Uzun vadede Suriyeli mültecilerin eğitimi, iş bulması ve ekonomiye katkılarının sağlanması da şart olduğundan geniş ölçekli bir siyasal proje formülü bulunması gerekiyor.

XS
SM
MD
LG