Erişilebilirlik

Suriye’de IŞİD ve İran’sız Bir Gelecek Mümkün mü? 


İran’ın nüfuzu, Rusya’nın varlığı ve IŞİD’in yeniden güçlendiğine dair kaygılar, Suriye’nin geleceğiyle ilgili endişeleri arttırıyor. Washington’daki Wilson Center’da düzenlenen panelde uzmanlar IŞİD, Moskova ve Tahran faktörleri üzerinden ülkenin geleceğini değerlendirdi

Dünyanın tüm dikkati Ukrayna’da olsa da Suriye’de iç savaş ve yarattığı yıkımın etkileri sürüyor. Rusya’nın Ukrayna’nın kullandığı taktikleri, birçok uzmana göre Moskova’nın Suriye’de uyguladıklarının benzeri. Ancak Suriye’deki tek aktör Rusya değil. İran’ın vekil güçler üzerinden kurduğu nüfuz ve IŞİD’in yeniden güçlendiğine dair kaygılar, ülkenin geleceği ile ilgili endişeleri arttırıyor.

Merkezi Washington’da bulunan düşünce kuruluşu Wilson Center’da düzenlenen Suriye’nin geleceği konulu toplantıda uzmanlar IŞİD, Rusya ve İran faktörleri üzerinden ülkenin geleceğini değerlendirdi.

Moderatörlüğünü ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey’in yaptığı toplantıya, Ortadoğu’dan sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Dana Stroul, düşünce kuruluşu Ulusal Göçmenlik Forumu’nun ikinci başkan yardımcısı Oula Alrifai ve Washington Post muhabiri Joby Warrick katıldı.

IŞİD’in geçen Ocak ayında Suriye’nin kuzeybatısındaki Haseke’de düzenlediği hapishane baskınına değinen ABD Savunma Bakan Yardımcısı Dana Stroul, bu saldırının, IŞİD'in hala gerçek ve güçlü bir tehdit olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.

Dana Stroul
Dana Stroul

20 Ocak'ta Suriye'nin en büyük gözaltı merkezlerinden birine yapılan bu saldırı, IŞİD’in 2019'da kendi ilan ettiği hilafetin düşüşünden bu yana en büyük operasyonu olmuştu.

Haseke'yi savaş alanına çeviren ve binlerce Suriyeli’yi kaçmak zorunda bırakan çatışmaya ABD liderliğindeki koalisyon kuvvetleri de katılmış, koalisyon hava saldırıları düzenlemiş, Suriye Demokratik Güçleri 10 günün sonunda kontrolu yeniden sağlamıştı.

ABD Savunma Bakanlığı’nın Suriye'nin kuzeydoğusunda bulunma yetkisinin IŞİD'i bozguna uğratmak için olduğuna dikkat çeken Savunma Bakan Yardımcısı, "Nihayetinde ortaklarımızın hedefi, IŞİD'in Irak ve Suriye'de yeniden güçlenmesini önlemek için bağımsız olarak baskıyı sürdürebilmek. Ancak gerçek şu ki, bu kısa vadede elde edilemeyecek, bu nedenle her politika ve strateji belgesinde, Irak ve Suriye'deki varlığımızı sürdürme taahhüdümüzü vurgulamaya devam ediyoruz" dedi.

IŞİD lideri İbrahim El Kureyşi’nin Şubat başında ABD özel kuvvetlerine bağlı terörle mücadele birimlerince Suriye'nin kuzeybatısında bir baskında öldürülmesine de değinen Dana Stroul, "Kendi seçtiğimiz yer ve zamanda güç kullanma hakkımızı saklı tutuyoruz. Ortaklarımızın ve müttefiklerimizin çıkarına ve bizim çıkarımıza olduğunu düşündüğümüzde, hiç kimse ABD ordusunun güç gösterme kabiliyetini sorgulamamalı" diye konuştu.

Stroul, Esat rejimiyle normalleşme seçeneğini değerlendiren diğer ülkelere de mesaj gönderdi ve ABD hükümetinin, Esat rejimiyle ilişkileri normalleştirme çabalarını desteklemediklerini vurguladı. Stroul, "Ortaklarımızla bu konuda net olduk. Esat rejimiyle ilişki kurmayı düşünen devletleri, bu rejimin son on yılda halkına yaptığı korkunç vahşeti dikkatle tartmaya çağırıyoruz. Ayrıca yaptırımları kaldırmayacağız veya feragat etmeyeceğiz ve siyasi bir çözüme doğru geri dönüşü olmayan bir ilerleme sağlanana kadar Suriye'nin yeniden inşasını desteklemiyoruz" ifadelerini kullandı.

ABD’nin genel anlamda Ortadoğu’daki varlığı ve bölgeye taahhütlerinin sorgulanmasına da değinen Savunma Bakan Yardımcısı, "Bu konuda açık konuşacağım. ABD'nin bu bölgede gerçek bir savaş gücü var ve bunu sürdüreceğiz. Bugün sahada onlarca üste onbinlerce askere sahibiz. Bu, askeri kuvvet zamanla ayarlanmayacağı anlamına gelmez" dedi.

“Rusya ile Suriye iletişim kanalları açık”

ABD Savunma Bakan Yardımcısı Dana Stroul, Ukrayna işgali nedeniyle karşı karşıya geldikleri Rusya ile Suriye’de askeri çatışmayı önleme kanallarının hala açık olduğunu da kaydetti, ’’Bu kanalı ABD güçlerini korumak için kullanmaya özen gösteriyoruz ve Suriye'nin kuzeydoğusunda üstlendiğimiz ve tabii ki özellikle IŞİD'i yenmeye odaklanan belirli eylem ve faaliyetler konusunda çok net olmaya devam ediyoruz’’ dedi.

Ancak Esat üzerindeki baskıyı arttırma, Esat rejiminde tutum değişikliğini teşvik etme, rejimden her türlü hesap verme talebinde bulunma gibi konularda Rusya'nın yaklaşımında herhangi bir değişiklik olmadığını belirten Amerikalı yetkili, "Elbette Ruslar’la, ihtiyaç sahibi Suriyeliler’e insani yardım sağlamak için sınır ötesi erişimin sağlanması gibi konularda BM Güvenlik Konseyi'nde iletişim kuruyoruz. Daha geniş bir siyasi süreçte angajman açısındansa, Ruslar’ın artık bu tür bir siyasi süreçte işbirliği yapmaya istekli olduklarına dair bir yanılsama içinde değiliz" şeklinde konuştu.

James Jeffrey
James Jeffrey

ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey de Suriye’deki en acil sorunun IŞİD’in devam eden direnci olduğunu söyledi. "IŞİD şehirlerden çıkarıldı, bir devleti bir ordusu yok ancak kuzeydoğudaki hapishane baskını girişiminde gördüğümüz gibi hala kayda değer sofistike saldırı düzenleme potansiyeline sahip. 2014’teki kadar olmasa da hala bölge için yeniden önemli bir tehdit" dedi.

"11 Eylül (2001) saldırılarından beri Ortadoğu, Amerika'nın dış politika girişimlerinin mezarlığıysa, Suriye, başkanlık girişimlerinin ve kararlarının Bermuda Şeytan Üçgeni'ydi" diyen Jeffrey, 2012’de dönemin başkanı Barack Obama’nın "Suriye’de kimyasal silahların kullanıldığını görmeye başlamamız bizim için kırmızı çizgidir" sözleri ve halefi Donald Trump’ın 2018 sonunda Suriye’den asker çekme kararlarını hatırlattı.

Ancak Biden yönetiminin şu ana kadar Suriye meselesine önem vermediğini savunan Jeffrey, "Yönetim üst düzey bir Suriye temsilcisi atamadı ve gördüğüm kadarıyla büyük insani sorunlar gibi temel meselelere odaklanıyorlar" ifadelerini kullandı.

"İran gerçek bir problem"

Wilson Center’daki Suriye toplantısının bir başlığı da İran destekli güçlerin ülkedeki varlığıydı. Esat, 2011 yılında demokrasi yanlısı protestolarla başlayan Suriye iç savaşının gidişatını, İran destekli milislerin yardımıyla ve Moskova'nın 2015 yılındaki askeri müdahalesiyle değiştirmeyi başardı.

İran, Suriye’deki askeri konumunu pekiştirdi. Tahran Suriye’nin doğusundaki Deyrizor dahil bazı bölgelerde kuvvetli ve ülkedeki Şii milis gruplarına destek vererek, ABD’ye karşı Ortadoğu’daki nüfuzunu korumaya çalışıyor. İran destekli Şii milisler, Suriye’de bazı askeri üslere de sahip. Bu üsler, Tahran'ın etkisini aşındırmak isteyen İsrail'in saldırılarının sıkça hedefi. Peki Sünni IŞİD bir yana Şii İran destekli güçlerin Suriye topraklarından yakın zamanda çekilmesi mümkün mü?

Bu konuda iyimser olmayan James Jeffrey, İran’la ilgili iki farklı sorun olduğunu söyledi. Jefrrey, İran’ın Suriye’de uzun menzilli füzeler ve diğer askeri sistemlerle stratejik varlık kurması kadar vekil savaşçılar ve İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü ile Suriye toplumunu da derinden sızmaya kararlı olduğunu söyledi. Jeffrey, "Bazı sistemlerin ve bazı kabiliyetlerin geri çekilmesini sağlayabilirsiniz ama hepsinden değil. Özellikle Irak'taki grupların, milislerin, siyasi güçlerin, ekonomik aktörlerin sızmasıyla ilgili kendi tecrübeme göre, İran derin, profesyonel ve ısrarcı ve gerçek bir problem olacak" dedi.

Suriye’deki insani kriz ve İran’ın ülkedeki yumuşak gücü üzerine çalışan Ulusal Göçmenlik Forumu’nun ikinci başkan yardımcısı Oula Alrifai de Deyrizor’da yaşayan Sünni Suriyeliler’in İran destekli güçlerin baskısıyla Şii İslam’a döndüğüne dair iddiaları değerlendirdi.

"Suriye, İran ve Rusya’nın kolonisi"

Suriyeliler’in yüzde 90’ının yoksulluk içinde yaşadığını, en az yüzde 60’ının da gıda güvenliği olmadığını söyleyen Alrifai, "Yemeğiniz, suyunuz, barınağınız yoksa ve bunları çocuklarınıza sağlamanız gerekiyorsa, biri de gelip ‘Sana o hizmetleri ben vereceğim, sadece Şii İslam'a geç’ diyorsa, çocuklarınızı bombalardan korumanız gerekiyorsa ne yaparsınız? ‘Tamam’ dersiniz, çünkü hayatta kalmaya çalışıyorsunuz. Suriye'de olan da bu" dedi.

Oula Alrifai
Oula Alrifai

İran'ın varlığının kuzeydoğudan güneybatıya, batıdan doğuya Suriye'nin her yerinde çok güçlü olduğunu söyleyen Suriyeli uzman, "Önümüzdeki on yıllar boyunca ülkede var olmayı planlıyorlar. Geri çekilmeleri söz konusu değil. Oradalar ve şu anda sosyal dokunun bir parçasılar. Kendilerini topluma pek çok şekilde dayattılar. Esat da iktidarda kalmak için onları ağırladı" diye konuştu.

Suriye’nin, İran ve Rusya’nın kolonisi haline geldiğini savunan Oula Alrifai, "Neden böyle oldu? Batı'nın eylemsizliğinden, ABD'nin eylemsizliğinden dolayı. Ortadoğu, Suriye ve Esat rejimi ile ilgili müttefiklerimizin ve ortaklarımızın eylemsizliğinden bu noktaya geldik. Esat sadece bir kukla. Yani kararları o vermiyor. Şovu, Rusya yönetiyor. Gösteriyi İranlılar yönetiyor" ifadelerini kullandı.

Uyuşturucu kaçakçılığının ilişkilere etkisi

Panelin katılımcılarından gazeteci Joby Warrick ise Şam-Tahran hattındaki bir başka ilişkinin önemine dikkat çekti.

Joby Warrick
Joby Warrick

Ticari olarak sadece cep telefonları, liman operasyonları gibi meşru işler değil, uyuşturucu ticareti konusunda İran ve Suriye çıkarları arasında ortaya çıkan bazı pratik düzenlemeler olduğunu söyleyen Warrick, "Özellikle Captagon isimli narkotik ilaç, Suriye rejiminin unsurları, silahlı kuvvetleri, Suud ailesinin bazı üyeleri ve bir dereceye kadar bunların dağıtımında rol almış İran askeri birlikleri ve personeli tarafından desteklenmesi sayesinde Suriye'de gelişen bu endüstri haline geldi" dedi.

Suriye'den gelen Captagon'un Ürdün sınırını geçerek, sınır boyunca çatışmalardan kaçınarak, Körfez ülkelerinde ve Avrupa'da büyük miktarlarda ortaya çıktığını kaydeden Warrick, "Dolayısıyla bu tür ilişkiler organik olarak ortaya çıkıyor ve İran'ın bölgedeki ilgisini kişisel ve kurumsal düzeyde olduğu kadar bölgesel bir tür jeopolitik düzeyde de uzlaşıya dayalı olarak sağlamlaştırmaya yardımcı oluyor" yorumunda bulundu. Etken maddesi fenetilin olan sentetik uyuşturucu Captagon’un Ortadoğu ve Avrupa’da yaygın olarak kullanıldığı belirtiliyor.

  • 16x9 Image

    Dilge Timoçin

    Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler mezunu Dilge Timoçin mesleğe 2000 yılında NTV'de başladı. 2008'de Habertürk TV'ye transfer oldu, dış haber sorumlusu olarak görev yaptı. ShowTV'de dış haber editörü ve spiker olarak çalışan Timoçin, sonrasında Al Jazeera Türk'e geçti; Al Jazeera İngilizce için prodüktörlük yaptı. Dilge Timoçin VOA Türkçe'ye katılmadan önce Reuters, Deutsche Welle gibi yabancı basın kuruluşlarıyla çalışıyordu

XS
SM
MD
LG