IŞİD’e karşı küresel mücadele nasıl gidiyor? İstenen ilerleme sağlandı mı? Amerika’nın şimdiye kadar izlediği politikalar yeterli mi? Yabancı cihatçıları IŞİD’e çeken ne?
Bu soruları Georgetown ve Ulusal Savunma Üniversitelerinde ders veren Profesör Paul Sullivan yanıtlıyor. Sullivan’la Hülya Polat konuştu.
Hülya Polat - Profesör Sullivan Başkan Obama IŞİD’le, teröristlerle mücadelede ilerleme kaydedildiğini söylüyor ve mücadelenin devam edeceğini vurguluyor. Sizce şu ana kadar yürütülen küresel çaba başarılı oldu mu? Amerika ve diğer ülkeler küresel terörle mücadelede ilerleme kaydetti mi?
Prof. Paul Sullivan - Bence fazla ilerleme kaydedilmedi çünkü bugün hala Burma’daki Müslümanlar’a, Hindistan’daki Hrıstiyan gruplara karşı terör sürüyor. Aynı şekilde Pakistan’da, Afganistan’da, Çin’in kuzeybatısında terör var. Yemen’deki ve Suudi Arabistan’ın bazı bölgelerinde artan istikrarsızlık kaygı verici. Ve tabii Suriye ve Irak’taki terörün sonu gelmiş değil. Özellikle de enson Avrupa’da yaşanan terör olaylarına bakarak fazla başarılı olduğumuz söylenemez.
Hülya Polat - Başkan Obama Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı mücadelenin devam edeceğini söylerken, Suriyeli muhalif grupların eğitileceğini de gündeme getirdi. Bazı uzmanlar, muhalefet gruplarına IŞİD’le başa çıkabilecek düzeyde eğitim verilmesinin yeterli olmadığı ve bunun uzun bir süreç olacağı eleştirisinde bulunuyor. Buna katılıyor musunuz?
Prof. Paul Sullivan - Bir ölçüde yardımcı olur ancak eğitimci göndermek ve eğitmek uzun bir süreç, bu süreç sırasında IŞİD daha çok cihatçı bulup saflarına alabilir. Bu, eğitilenlerin sayısından daha çok cihatçı olabileceği anlamına geliyor. En doğrusu IŞİD’in finans kaynaklarını kurutmak. Örgüt uyuşturucudan çok büyük gelir elde ediyor. Suriye’de, Lübnan’da ciddi bir sorun uyuşturucu kullanımı. Birçok IŞİD militanının uyuşturucu kullandığı biliniyor. Bu sorun da şu soruyu sormamıza neden oluyor: Bu gençleri teröre iten ne? Eğer uyuşturucuysa onları bu illetten kurtarmak çok zor ve o durumda onlara herşeyi yaptırmak mümkün. Doğru düşünemeyen, aklı başından gitmiş gençlerden söz ediyoruz. O kadar çok uyuşturucu kullanıyorlar ki neyin doğru neyin yanlış olduğu kavramını çoktan unutmuşlar. İlerde bundan kurtuldukları zaman neler yaptıkları onlarda nasıl bir iz bırakacak o da ayrı bir sorun. Yabancı cihatçı bulmak IŞİD için çok kolay görünüyor çünkü dünyanın birçok ülkesinde işsizlik ve umutsuzluk özellikle gençler arasında çok yaygın. Ayrıca dinlerinin temel öğretilerini bilmedikleri için yanlış anlaşıldıklarını düşünmeleri de çok ciddi bir sorun. Mısır Cumhurbaşkanı bir süre önce İslam’da bir devrim gerektiğini bunun için kürsüler açılacağını söyledi, elbette amaç dini değiştirmek değil, İslam her zaman İslam olacak ama radikallerin yorumlarını, algılarını değiştirmek gerekir. İslam dünyasında birçok dini lider çok uzun zamandır aynı şeyi söylüyor.Şimdi bu konuda İslam dünyasıyla Müslüman olmayan ülkelerve Müslüman ülkeler arasında işbirliği yapma zamanı, yanlış algıları değiştirmek için çalışma zamanı. Bu birçoklarını çok kızdırabilir elbette ama söylemi değiştirerek, insanlara umut vermek, iş imkanı sağlamak dikkatleri bu yönde yoğunlaştırmak, radikalleşmenin sorun olduğu ülkeleri kalkındırmak gerekir. Bir Çeçen neden Suriye’ye savaşmaya gider? Çünkü Çeçenistan’da yapabileceği hiçbir şey yoktur. Ayrıca ne yazık bazı Müslüman liderler radikal söylemleriyle aslında İslam’ın hiç olmadığı gibi algılanmasına yolaçıyorlar.
Hülya Polat - Amerika ve Batılı liderler, Arap ülkelerine IŞİD’le mücadele çabasına daha çok katkıda bulunması çağrısı yapıyor sık sık. Batı’nın Arap dünyasından yeterince destek gördüğünü düşünüyor musunuz? Terörle mücadele kampanyasına Arap ülkeleri önemli bir katkıda bulundu mu?
Prof. Paul Sullivan - Arap dünyasında Amerikan yönetimine karşı ciddi bir güvensizlik var. Bunun nedeni Suriye’yeki olaylara en başında yanıt verilmemesi. Geçenlerde ölen Suudi Kralı Başkan kırmızı çizgilerden geri çekildiği zaman büyük hayal kırıklığına uğramıştı. Dünyanın Suriye’deki savaşı hemen başında müdahale ederek kökünden çözmesi mümkündü. Her yönden, Amerika, Avrupa, NATO, Türkiye hepsinin katkısıyla bu mümkün olabilirdi. Oysa şimdi durum bir felaket halini aldı. Bu kadar beklemek yanlıştı. Bölgeye sadece para ve yardım göndermek yetmez. Daha düşünceli, daha stratejik bir politika izlemek şart. Bugünkü durumda Suriye’nin kurtarılabileceği konusunda kuşkuluyum. Şu anda bölgede üç büyük sorun var. Libya, Yemen, Suriye ve Suriye’deki çatışmaların uzantısını yaşayan Irak. Bütün teröristler birbiriyle bağlantılı. IŞİD Afrika’daki Boko Haram’dan, Afganistan ve Pakistan’daki Taleban’dan danışmanlık alıyor, birbirlerine cihatçı bulmada yardım ediyorlar. Bu korkunç bir durum. Bir ideolojiye karşı bombalar yetmez. Bu durumun birkaç yıl içinde, hatta 10 yıl içinde sona ereceğini düşünenler yanılıyor. Bu çok uzun sürme potansiyeli olan bir sorun. IŞİD sadece İslam’a karşı olanlarla savaşmıyor, İslam içinde de farklı yorumlara karşı savaşıyor. Amerika da neler olup bittiğini tam olarak anlamıyor. Doğru politikalar gerekiyor. Bunlar Müslüman dünyasındaki doğru kişilerle işbirliği yapılması, soruna farklı bir söylemle yaklaşılması, terörizmi soyutlamak için kapsamlı bir işbirliği yapmaktır. Afganistan örneğinde olduğu gibi bir ülkeye girerek, 3-5 hatta 14 yıl kalmak, sonra da zafer ilan edip işleri tamamlamadan askerleri geri çekmek yanlış bir politika. Sovyetler Birliği çöktü, zafer kazanıldı, terörizm bitti mantığıyla hareket edemezsiniz. Terörizm ve yoksulluk Afganistan’ı teröristler için güvenli bir liman haline getirdi. Afganistan’ı yalnız bıraktık. Bu uluslararası bir mücadele olmalı çünkü Amerika tek başına bunun fiziki ve mali yükünü karşılayamaz.Bu mücadele okullarda, camilerde, kiliselerde, sinagoglarda, her yerde yapılmalı. Dünyanın hemen her köşesinde umutsuz onbinlerce genç var.Sadece Müslüman gençlerden de söz etmiyorum. Onlara şiddete başvurmamaları için başka uğraşlar yaşamak için umut vermek zorundayız. Örneğin İstanbul sokaklarında eğitim almayan, aç kalan, bütün gün dilenen çocuklar herkese öfke duyacaktır. Suriye sorununun zamanında doğru şekilde çözümlenmemesi yüzünden Suriyeli mülteci sorunu sadece İstanbul’a değil, Türkiye geneline yansıdı. Güneydoğuda sorun siyasi, ideolojik ve ekonomik bir deprem etkisi yaptı. Ben bundan Türk hükümetini değil, uluslararası toplumu sorumlu tutuyorum.
Hülya Polat - Türkiye 2 milyona yakın Suriyeli mülteci kabul etti. Suriyeliler’i hemen her yerde, İstanbul’da ve özellikle de güneydoğudaki kentlerde görmek mümkün. Suriye’deki çatışmalar Türkiye dahil komşu ülkeleri belki de yıllarca çözümlenemeyecek kadar ciddi bir mülteci sorunuyla karşı karşıya bıraktı.
Prof. Paul Sullivan - Mülteciler bir ülkeye gelip birkaç hafta sonra geri dönmez. Genelde kalıcı olurlar. Ürdün, Lübnan ve Filistin’de mülteci kampları gördüm. Hepsikamp değil birer küçük kent gibiydi. Bu ülkelerin de Türkiye’nin de bu sorunu çok uzun süre yaşaması ekonomik ve siyasi açıdan çok zor. Mültecilere kucak açmakla çok cömert davrandılar. Eminim çok tartışılmıştır öncesinde ve cevap herşeye rağmen evet alalım olmuştur çünkü girmelerine izin verilmeseydi bu insanlar öldürülecekti. Lübnan’da, Ürdün’de kapasitelerine göre çok sayıda mülteci var. Ürdün sınırlı kaynakları olan küçük bir ülke. Mülteci varlığının bu ülkelerde huzursuzluğa yolaçması mümkün ama Ürdün ve Lübnan’da kesinlikle daha büyük sıkıntılara yolaçabilir. Türkiye’de birçok kişinin İstanbul sokaklarında kendilerinden birşey istenmeden yürümek istediğini tahmin ediyorum. Elbette bu çocukların hali de çok üzücü. Bu, ancak Suriye tekrar bir devlet olduğu zaman çözümlenebilecek bir sorun. Batı daha çok mülteci alabilir mi? Çok dikkatli olmaları gerekir. Önyargılar var. Ayrıca yaşadıkları travma bu mültecilerin karakterini değiştiriyor. Bu çok zor bir durum.
Hülya Polat - Arap Baharı başladığı zaman Amerika, Avrupa dahil birçokları, ayaklanmaların başladığı ülkelere demokrasi geleceği konusunda umutluydu. Ama bu olmadı. Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika ülkelerinde demokrasi için umut var mı sizce?
Prof. Paul Sullivan - Demokrasinin önündeki engel Müslümanlar veya İslam değil, diktatörler. Yönettikleri halkların seslerini duyurmalarına izin vermiyorlar. Oysa eğitimli, orta gelirli, dürüst bir Müslüman’a oy kullanma hakkı verirseniz, hemen sandık başına koşacaktır. Bu insanların seslerinin çıkmasına izin verilmemesi, İslam dininin öğretilerine de aykırı. Bu baskı teröristlerin yetişmesine neden oluyor. Gençseniz, çeşitli baskılar altında eziliyorsanız, geliriniz yoksa ve bütün umutlarınızı kaybetmişseniz, en kötü işlere yönelebilirsiniz. Peki bu kısır döngüyü durdurmak için ne yapılabilir? Bombalamak bazı durumlarda zorunlu ve gerekli olabilir ama yeterli olmaz. Tıpkı seçimler gibi. Seçim yapabilirsiniz ama bu demokrasi için yeterli olmaz. Bir ülkede yürütme ve yargı dengesi yoksa, hukuk düzeni kurulmamışsa, tarafsız yargıçlar yetişmemişse, kendisi değil, halkı için çalışan bir hükümet bulunmuyorsa, hükümet halkın yaşam standartlarını yükseltmek için çalışmıyorsa, öyle bir ortamda demokrasi olmaz. Demokrasi kurmak bütün bunları gerektirir ve uzun zaman sürer.
Hülya Polat - O zaman bölgede yakın bir gelecekte hızlı değişiklikler beklemiyorsunuz?
Prof. Paul Sullivan - Hayır beklemiyorum. Bölge için çok kötü bir dönem. Ancak kimi zaman en kötü durumlardan olumlu gelişmeler çıkabilir. Müslüman dünyası, Batı, Türkiye, bölge ülkeleri hep birlikte çalışıp anlaşmazlık ve kırgınlıkları bir yana bırakarak soruna çözüm bulabilirler. Birçok fırsat var ve çok geç olmadan harekete geçmek gerekiyor. Tarihe bakarsanız çok geç kalındığı zamanlar olduğunu görürsünüz. Böyle olmasına izin verilmemesi gerekir.