WASHINGTON - 14 Mayıs seçimleri Türkiye’nin ABD ile pek çok alanda sorunlu ilişkilerine olası etkileri açısından Washington’da yakından takip ediliyor. İki ülke arasındaki ilişkilerde Türkiye’nin F-16 talebinden, Suriye’de ABD’nin YPG ile ortaklığına; Rusya yaptırımlarının uygulanmasından NATO’nun genişlemesine kadar çok sayıda konu başlığında anlaşmazlık yaşanıyor.
Ak Parti’nin bu ay içinde açıkladığı seçim beyannamesinde ABD ile stratejik mekanizmayı güçlendirerek, “YPG, FETÖ ve yaptırım konuları başta olmak üzere güvenlik önceliklerine uygun somut adımların atılmasını sağlayacağız” ifadeleri yer aldı.
Muhalefet bloğunu oluşturan Millet İttifakı ise Ocak ayında açıkladığı ortak politikalar mutabakat metninde ABD ile müttefiklik ilişkisinin, “eşitler arası bir anlayış ve kurumsal bir temelde güvene dayalı” olarak ilerletileceğini belirtti ve Türkiye’nin F-35 projesine dönmesi hedefini koydu.
Türkiye seçimden sonra F-35 programına dönebilir mi?
ABD Savunma Bakanlığı’nın Avrupa ve NATO politikasından sorumlu eski bakan yardımcılarından Jim Townsend, seçim sonuçlarının Türk-Amerikan ilişkilerine olası etkilerini VOA Türkçe’ye Skype üzerinde verdiği röportajda değerlendirdi.
Washington’da bulunan Center for a New American Security adlı düşünce kuruluşu uzmanı Townsend, seçimi kim kazanırsa kazansın, F-35 projesine dönüşün Rusya’dan alınan S-400’ler konusunda çözümden geçtiğini vurguladı.
Townsend, “Seçimi kim kazanırsa kazansın, S-400’lerin kaldırılması veya F-35 sinyallerini alamayacak şekilde emniyete alınması konusunda bir formül bulunursa, bir çözüm yolu olabilir. Ancak en büyük sorun S-400’lerin Türkiye topraklarındaki varlığı. Bu sorun çözüldüğünde, Türkiye programa yeniden alınabilir” diyor.
Millet İttifakı’nın ortak mutabakat metninde, Türkiye’nin F-35 projesine dönmesi bağlamında S-400 sorununun nasıl çözüleceğine ilişkin bir ayrıntı yer almıyor.
Düşünce kuruluşu Center for American Progress’in Türkiye uzmanlarından Alan Makovsky, muhalefetin mutabakat metninde S-400’den açıkça söz etmese de F-35 projesine dönüş hedefi koymasının, S-400 sorununda da bir çözüm iradesine işaret ettiği görüşünde.
Bu durumun cesaret verici olduğunu belirten Makovksy, “F-35 projesine dönüş konusunda daha olumlu ve biraz da üstü kapalı bir dil kullanılıyor. Herkes bunun S-400 sorunu çözülmeden mümkün olmayacağını zaten biliyor” diyor.
ABD Kongresi’ndeki hava yumuşar mı?
Biden yönetimi 17 Nisan’da Türkiye’nin F-16 filosu için yazılım ve ilgili donanım güncellemesi öngören dar kapsamlı bir modernizasyon paketi için yeşil ışık yakmıştı.
Türkiye’nin yeni F-16 savaş uçakları ve yaklaşık 80 adet modernizasyon kiti talebine ilişkin daha kapsamlı satışın akıbeti, ABD’nin başka ülkelere silah ve askeri ekipman satışlarını onaylayan Kongre’de itirazın devam etmesi sebebiyle belirsiz.
Reuters’ın aynı gün konuya ilişkin bir haberinde daha kapsamlı paketin onayı için Kongre üyelerinin Türkiye’den başka güvenceler beklediği belirtilmiş; Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde askeri bir harekattan kaçınması, Yunanistan’la gerilimin tamamen aşılması ve Rusya’ya yönelik yaptırımların uygulanması gibi konular bu güvenceler arasında sayılmıştı.
Türkiye’de seçimlerden sonra iktidarın değişmesi halinde ABD Kongresi’ndeki havanın nasıl etkilenebileceğine ilişkin soruyu yanıtlayan Jim Townsend, bu durumun taraflara “baştan başlama” ve ikili ilişkilerin önemine ilişkin karşılıklı diyalogu tazeleme fırsatı verebileceği kanısında.
Seçimi kim kazanırsa kazansın, Biden yönetimi ve Kongre; Kongre ile de Türk hükümeti arasında güçlü iletişimin önemine dikkat çeken Townsend, “Gereken iletişimin sağlandığını düşünmüyorum. Seçim geride kaldığında kazanan tarafın karşılıklı iletişimi yeniden sağlama ve ikili ilişkilerde sorunlara çözüm bulma fırsatına sahip olması çok önemli” diyor.
“Demokrasi ve hukuk alanlarında adım şart”
Türkiye uzmanı Alan Makovsky, ABD Kongresi’nde Türkiye konusunda tavrın değişmesi için seçimden sonra kurulacak yeni hükümetin insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda adım atılması gerektiğinin altını çiziyor.
Makovksy, “Muhalefetin seçimi kazanması halinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasından başlayarak insan hakları alanındaki vaatlerini hayata geçirmesi Batı’da güçlü bir izlenim yaratacak, bu durum ABD Kongresi’ne de yansıyacaktır” diyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) işadamı Osman Kavala ve HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmalarına yönelik kararı bulunuyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye ise AİHM’in bu kararlarını uygulamayı şimdiye kadar reddetti.
Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarından Ünal Çeviköz Mart ayında Türk medyasına da yansıyan haberlere göre, iktidara gelmeleri halinde AİHM’in Demirtaş ve Kavala kararlarını uygulayacaklarını söylemişti.
“Yunanistan’la gerilimsiz ilişki Kongre için önemli”
Uzmanlara göre seçimden sonra göreve gelecek yeni hükümetin, Türkiye’de büyük yıkıma yol açan depremlerin ardından Yunanistan’la ilişkilerde gözlemlenen yumuşamayı devam ettirmesi ABD Kongresi açısından önem taşıyor.
Alan Makovsky, “Ege’de aylar süren bir sükunetin sağlanması, insan hakları alanında değişim ve Batı’ya karşı daha az kışkırtıcı bir tonun kullanılması halinde, Kongre’nin ilk birkaç ay içinde en azından Türkiye’ye yeni F-16 satışını kabul etmesi makul bir beklenti ve iyi bir başlangıç olabilir” diyor.
Amerikalı uzman, “Seçimlerden sonraki ilk birkaç ayda karşılıklı iyi niyet zor sorunların tamamını çözmeyecektir ama onarım süreci başlamış olacaktır” öngörüsünde bulunuyor.
EDAM Başkanı Sinan Ülgen seçim sonuçlarının ABD Kongresi’ndeki havaya etkisine ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Türkiye’de yeni bir dönem olacaksa, muhalefetin ifade ettiği gibi demokratik standartlar ve hukukun üstünlüğü konusunda Türkiye kayda değer bir hamle yapar ve Batı’yla ilişkilerini daha sağlam zemine oturtma iradesi sergilerse, bunun Kongre’de olumlu etkisinin olacağını düşünüyorum. Bu şartlarda F-16 paketinin geçeceğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
ABD seçimden sonra NATO konusunda Türkiye’den ne bekliyor?
NATO üyesi olan Türkiye ve Macaristan, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından NATO’ya üyelik başvurusunda bulunan Finlandiya’nın katılım protokollerini onayladı; ancak aynı anda üyelik için başvuran İsveç’in katılım protokolü beklemede.
ABD’li yetkililer NATO’nun bu iki ülkenin ittifaka katılımıyla genişlemesinin, önümüzdeki Temmuz ayında Litvanya’da yapılacak zirvede resmen ilan edilmesini umuyor.
VOA Türkçe’ye konuşan uzmanlar, sonuç ne olursa olsun seçimden sonra Türkiye’den bu konuda olumlu adım beklemekle birlikte, muhalefetin daha esnek olabileceği görüşünü dile getiriyor.
İstanbul’daki Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırmalar Merkezi (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen, “İktidar değişse de değişmese de bir noktada Türkiye’nin İsveç’in katılımını onaylayacağını düşünüyorum. Konu NATO zirvesi ötesine taşınırsa Türkiye üzerindeki baskı artacaktır. Muhalefet bu konuda daha esnek olacaktır. Dar bir zaman aralığı var. Meclis onayı olmasa bile Türkiye’nin siyasi taahhütte bulunması NATO Zirvesi bakımından yeterli olabilir” diyor.
“Demokratik olmayan ülkelerle ilişkiler yüzeyselliğe mahkum”
Demokratik ilkelerin benimsenmesi Biden yönetiminin dış politikasının önemli bileşenlerinden biri. Hemen her düzeyde ABD’li yetkili, NATO’nun yalnızca askeri bir ittifak değil; aynı zamanda bir demokrasiler ittifakı olduğunun altını çiziyor.
Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana her iki taraf için önem taşıyan ortak değerler üzerine inşa edildiğini belirten Jim Townsend, “Seçimi kim kazanırsa kazansın, bu ilkelerin desteklenmesi konusunda daha güçlü bir tutum benimseyen taraf bizim için çalışılması daha kolay bir hükümet olacaktır. Seçimlerden sonra kazanan tarafın bu değerlere dönmesini umuyorum” ifadelerini kullandı.
Amerika’nın ulusal çıkarları gereği hem demokrasilerle hem de demokratik olmayan ülkelerle çalıştığını belirten EDAM Başkanı Sinan Ülgen, asıl farkın kurulan bu ilişkilerin derinliğinde görüldüğünü vurguluyor.
ABD’nin demokratik olmayan ülkelerle kurduğu ilişkinin yüzeysel kalmaya mahkum olduğunu söyleyen Sinan Ülgen, “Dünya sistemi içinde nasıl konumlandığınız da önemli. Demokratik ülkelerle konumlanan bir Türkiye sadece dış politika açısından değil; ekonomi, yabancı yatırım ve teknolojide de öne çıkacaktır” diyor.