Suriye’de beş yıldır süren iç savaşı sona erdirmek amacıyla hükümet ve muhalefet temsilcileri arasında Birleşmiş Milletler’in liderliğindeki görüşmeler ardı ardına yaşanan ertelemelerin ardından Cenevre’de başladı.
Özellikle muhalefetin katılımı konusunda yaşanan belirsizlikler süreci sıkıntılı hale getirmişti. Ayrıca Suriye Demokratik Birlik Partisi PYD’nin görüşmelere katılımı Türkiye’nin de müdahil olduğu bir başka krizi doğurdu. Suriyeli Kürt grup son olarak görüşmelere katılmayacağını açıklamıştı. Türkiye de PKK’yla bağlantılı gördüğü bu grubun Cenevre görüşmelerine katılmasına karşı çıkıyordu.
Bu gelişmelerle ilgili olarak görüşlerini aldığımız Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Kasım Han, Amerika’nın Sesi’ne şu değerlendirmelerde bulundu:
“PYD konusu bir büyük güç politikası haline dönüştü. Seviye olarak da uluslararası sistemin en üst düzeyinde konuşulmaya başlandığını anlıyoruz. Zira Amerika'nın temel kaygılarından birisi PYD'yi kendileri ‘gözetmedikleri’ takdirde, Ruslar'ın bu pozisyona zaten çoktan razı ve hevesli oldukları yönünde. Ve bir kere işler bu yöne doğru yürümeye başlarsa, belki Türkiye'nin kendi müttefiklerini PYD karşısında arzu etmedikleri bir pozisyona geçmekten alıkoyması mümkün olmuş olacak, ama PYD'nin kendi arzu ettiği zemine oturması ve o avantajı elde etmesi çabuklaşa da bilecek. Zira Rusların PYD'nin arzularıyla ilgili olarak Amerikalılar kadar dahi sınırlayıcı olmayacakları net biçimde anlaşılıyor. Bunun da Amerikan dış politikasının Suriye'yle ilgili dosyası gündeminde önemli bir yeri olduğunu görüyoruz ve öyle anlamak da doğrusu olacaktır diye düşünüyorum.”
Rusya'nın Kamışlı'daki varlığı Türkiye'ye bir mesaj
Rusya’nın Kamışlı’daki askeri varlığının, Türkiye’ye net bir mesaj verdiğini ifade eden Dr. Ahmet Kasım Han, bu durumu şu şekilde yorumluyor:
“Ruslar bir mesaj veriyorlar. Bu mesajı zaten uzun bir zamandır fiilen veriyorlar. Bu etkili bir mesaj. Türkiye'nin Suriye'deki masadan öncelikleri ve tercihleri itibarıyla dışlandığını görüyoruz. Bu Kamışlı'daki Rus askeri varlığının gerçekleşmesi de çok net bir biçimde bu noktada önemli bir mesaj olacaktır. Fiili bir durum yaratmaya çalışıyor Ruslar. Hatta yaratmış oldukları fiili durumu güçlendirmeye ve konsolide etmeye çalışıyorlar. Doğrusu Türkiye'nin bunu durdurmak için de çok bir şey yapabileceği kanaatinde değilim ne yazık ki.”
'İran'la ticari ve stratejik ilişkiler birbirlerini etkilememeli'
Türkiye’nin Rusya’yla uçak krizi sonrası gerilen ve kopma noktasına gelen ticari ilişkilerinin, kalkan İran ambargosundan sonra rota değiştirebileceğine değinen Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Kasım Han, bunun gerçekleşmesinin bazı koşullara bağlı olduğunu vurguladı:
“İran’ın ihtiyaç duyduğu yatırımı çekebilmesi açısından, Türkiye önemli bir lojistik rotadır. Ayrıca İran'ın da sahip olduğu enerji kaynaklarını eğer Avrupa piyasalarıyla buluşturmak gibi bir kaygısı varsa, Türkiye yine bu anlamda İran'a bir imkan sunmaktadır. Ayrıca İran ekonomisinin uzun süren yaptırımlar sonrasında, tekrar canlanması açısından Türkiye’nin gerek yatırım, gerek üretim ve tüketim cephelerinde yapabileceği çok şey var. İran’ın bunların tamamından vazgeçeceğini düşünmüyorum. İki ülke arasındaki dış ticaretin hızla artacağı muhakkak ancak bütün bunlar ticari ilişkilerin ve stratejik ilişkilerin birbirini hiç etkilememesine bağlıdır ki, bu pek de mümkün değil.”
Yaptırım baskısı üzerinden kalkan İran, uluslararası ticaret bağlantılarını yeniden güçlendirmek amacıyla Batılı ülkeler nezdinde atağa geçmiş durumda. Bu da, son dönemde özellikle Suriye konusunda siyasi anlaşmazlığa düşen Ankara ve Tahran arasında ilişkilerin yeniden onarımı açısından yeni bir fırsata dönüşebilir.