Suriye ve Irak’ın önemli bir kısmını işgali altında bulunduran IŞİD militanları, kutlamalara sıcak bakmadı. Öyle ki, Hazreti Muhammed’in doğum yıldönümünün kutlanması dahi yasaklanmış durumda. Bununla birlikte, örgüt, bu ay Suriye’nin Rakka kentini işgalinin birinci yıldönümünü resmen kutladı.
Ancak Rakka halkı için kutlanacak pek bir şey yok.
Militanların kenti kontrolları altına aldığı bir yıl boyunca yüzlerce Rakka sakini, dışarıdan örgüte katılan yeni militanlara yer açmak için evlerinden sürüldü. Zamanında 200 bin kişinin yaşadığı Rakka, şimdi terörün pençesi altında. İnsan hakları eylemcileri ve bir süre önce kentten kaçmayı başaranlar, cihatçı militanların sert şeriat hükümlerini uyguladığını, insanları kırbaç, kol-bacak ve baş kesme gibi yöntemlerle cezalandırdığını söylüyor.
Örneğin kentte sigara ya da alkol içmenin cezası, 40 kırbaçtan başlıyor.
Rakka’da tek bir Hristiyan bile kalmadı. Militanların kenti işgalini izleyen ilk günlerden itibaren kentten kaçtılar.
Yalnızca 16 Ocak günü IŞİD militanları Rakka ve çevresinde 15 kişiyi idam etti. Merkezi Londra’da bulunan Suriye İnsan Hakları İzleme örgütü, idam edilenlerin cesetlerinin uzun süre teşhir edildiğini bildiriyor.
IŞİD’in kontrolü altındaki Suriye ve Irak topraklarından her gün kan dondurucu haberler gelmeye devam ediyor. Son olarak Irak’ta iki kişi, eşcinsel oldukları gerekçesiyle yüksek bir binadan aşağıya atıldı.
Birleşmiş Milletler uzmanları, Kasım ayında vardıkları kararda, IŞİD sorumlularının Suriye’nin kuzeydoğusundaki işledikleri eylemlerden dolayı “kitlesel boyutta” savaş suçlarıyla yargılanabileceklerini bildirdi. Militanlar, sivillere ve tutsaklara yönelik baş kesme, insan taşlama ve silahlı saldırılardan sorumlu tutuluyor.
IŞİD militanlarına sorulursa, kendileri işgal ettikleri bölgelere istikrar getirdiklerini savunuyor. Militanlar işgal ettiklerin yerin sakinleri ve mültecilere yönelik sosyal hizmet programları oluşturduklarını söylese de insan hakları eylemcileri bu iddiaları doğrulamıyor.
“Rakka Sessizce Katlediliyor” adlı eylemci grubunun üyelerinden Ebu İbrahim el Rakkavi, “IŞİD, kent sakinleri ve mülteciler için hiçbir şey yapmıyor” diye konuşuyor. El Rakkavi’ye göre Rakka halkına hizmet götüren tek kuruluş, bir yerel eczacının kurduğu aşevinden ibaret. Aşevi, her gün bir kez ücretsiz yemek dağıtıyor ve aşevi destek bölge halkının yaptığı ve kısmen de dışarıdan gönderilen yardımlarla sağlanıyor.
Suriye’nin altıncı büyük kenti olan Rakka’da yabancı gazetecilerin çalışmasına olanak yok. Bundan dolayı, “IŞİD’in başkenti” haline gelen bu kentte yaşananların ayrıntılarını yalnızca eylemcilerle kentten kaçanlar sağlıyor. Ancak verdikleri bilgiler, kentte durumun gittikçe daha kötüleştiği yolunda. Kent sakinleri açlık tehlikesiyle karşı karşıya. Elektrik kesintileri, su ve ilaç sıkıntısı da yaşanıyor.
Temel gıda fiyatları hızla artarken, halk her gün cezalandırılma ya da ölüm tehlikesi altında yaşıyor. Kendini “Ebu Muhammed” diye tanıtan bir eylemci, “IŞİD’in karakter cinayeti” işlediğini de söylüyor. Eylemciye göre militanlar her türlü muhalefeti ya da kendi püriten anlayışlarıyla çelişen her görüşü bastırmaya niyetli.
Kentte çoğu lokanta da kapalı.
Rakka ekonomik olarak keskin bir uçurumla bölünmüş bir kent. Kent halkı ayakta zor dururken, militanlar ve aileleri yüksek hayat standartlarına sahip, özel kliniklerde de tedavi görebiliyor. Kentte çok sayıda yabancı savaşçı bulunuyor. Bunların önemli bir kısmı Iraklı ve Tunuslu. Çeçen ve Dağıstanlılar, ayrıca Avrupalılar da var. Batılı yetkililer, her ay en az bin yabancı savaşçının, IŞİD’e katılmak için bazen aileleriyle birlikte örgütün kontrolu altındaki bölgelere gittiğini söylüyor.
IŞİD savaşçıları ve aileleri, örgütten her ay 1100 dolar düzeyinde maaş alıyor. Savaşın hüküm sürdüğü Suriye’de bu rakam olağanüstü. Örgütün gelir kaynağı ise petrol kaçakçılığından, kaçırılan kişiler için ödenen fidyelerden, kamyon şoförlerinden ve yardım örgütlerinden “vergi” adı altında gasp edilen haraçlardan geliyor.
Geçim sıkıntısı yaşayan aileler için bu maaş umursanmayacak kadar fazla. Öyle ki, bazıları ailenin geri kalanını geçindirmek için bireylerini örgüte katılmaya teşvik etmekten kaçınmıyor. Yerel halk da, bazı yoksul ailelerin çocuklarını, IŞİD’in beyin yıkayıp yeni cihatçı büyütmek için açtığı gençlik kamplarına yolladığını doğruluyor.
Beyin yıkama faaliyetleri kamplar dışında da devam ediyor. Militanların kontrolü altındaki camilerde, okullarda ve militanların organize ettiği etkinliklerde halka idam ve savaş videoları izlettiriliyor. Ebu İbrahim el Rakkavi, çok sayıda çocuğun bu “dava çadırlarında” kafalarının dini ideolojiyle doldurulduğunu söylüyor.
IŞİD’in beyin yıkama faaliyetlerinin halk üzerinde etkisi olmadığını söylemek artık zor. Artık çocuklar sokakta oynarken bile militanları örnek alıyor. Kentte gizlenen IŞİD karşıtı eylemcilerden biri, şans eseri sokakta bir eşeği döven bir grup bir çocuğa rastlayıp onlara neden böyle davrandıklarını soruyor. Çocuklar, eşeğin “sigara içtiğini” ve o yüzden kırbaçladıklarını söylüyor. Kentteki bazı gençler, militanlara katılmalarına izin vermeyen anne-babalarını “günahkarlıkla” suçluyor. Militanlar bununla da yetinmiyor, genç ve çocukları kaçırıyor, ya da anne-babalarının izni olmadan zorla kamplara katıyor.
Rakka’da kadınları “disiplin altına almak ve denetlemek” için ayrıca kadınlardan oluşan bir polis birimi mevcut. Yalnızca kadınlardan oluşan yüz kişilik el Hansa birliği, IŞİD’le bağlantılı olarak çalışıyor. Kadınların çoğu yabancı savaşçı, ya da “cihat gelinleri” adıyla anılıyor. Çoğu Tunuslu, Çeçen, Faslı, Fransız ya da İngiliz.
Etrafa korku saçan el Hansa birlikleri sokaklarda ve binalarda devriye geziyor, şeriatı ihlal edenleri, yani “başlarını doğru örtmeyenleri” yakalıyor. Kırbaçlama gibi olağan yöntemlerin yanı sıra ortaçağ metotları da “şeriatı çiğneyen” kadınlara uygulanan bir ceza. “Isırgan” adı verilen uçları sivri bir maşa, kadınların göğüslerine uygulanan bir işkence aracı olarak kullanılıyor.
Eylemcilere konuşan 24 yaşında bir kadın “uygunsuz davranıştan” dolayı IŞİD militanlarınca tutuklanmış. Ona “kırbaç mı tercih edersin, ısırganı mı?” diye sorduklarında genç kadın daha az acı vereceğini düşündüğü için ısırgan adlı işkence aletini seçtiğini söylemiş. Genç kadın bu işkence sonucunda “tüm kadınlığını kaybettiğini” söylüyor.
Sigara içtiği için tutuklanan 25 yaşında bir kişinin anlattıkları da oldukça ürkütücü: 40 kırbaçla cezalandırılan genç adam yerleri kan içinde bir işkence odasına kapatılmış, ardından da içinde birçok tutsağın bulunduğu bir hücreye. Eylemcilere konuşan genç adam “işkence görenlerin çığlıklarını duyabiliyordum” diyor.
Suriye asıllı Fransız vatandaşı bir doktor olan Ubeyde el Müfti’ye göre iç savaş yaşayan ülkedeki durum oldukça kaygı verici. Suriye Tıbbi Yardım Birliği Örgütleri adlı kuruluşun da üyesi olan el Müfti, bu ay Paris’te düzenlediği basın toplantısında Suriye’deki durumun “dayanılmaz ve felaket boyutlarında olduğunu” söylerken, çok sayıda Suriyeli’nin temel sağlık hizmetlerinden yoksun olduğuna dikkati çekti.