Milli Eğitim Bakanlığı’nın en son açıkladığı verilere göre Türkiye’de otizm, dikkat eksikliği, özel öğrenme güçlüğü, zihinsel yetersizlik, görme yetersizliği gibi nedenlerle özel eğitime ihtiyacı olan 380 binden fazla öğrenci bulunuyor. Ancak özel eğitim öğrencileri de Corona virüsünün başladığı Mart ayından bu yana diğer öğrenciler gibi okullarından uzak kaldı.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 12 Ekim’de yüz yüze eğitimin kapsamının genişletileceğini ve diğer kademelerle birlikte özel eğitim öğrencilerinin de sınıflarına döneceğini açıkladı. Böylece, özel gereksinimli öğrencilerin velilerinin sosyal medyada “Geri geri gidiyorum çünkü okula gidemiyorum” sloganıyla başlattığı kampanya da karşılığını buldu.
Liseye giriş sınavını kazanarak bu yıl 9. sınıfa geçen otizmli Ceren’in annesi Arzu Gökçe, bu çağrıyı yapanlardan biri. Aynı zamanda Türkiye Otistiklere Destek ve Eğitim Vakfı’nın başkanı olan Gökçe, VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, kızının edinmesi uzun yıllar alan birçok kazanımı bu süreçte kaybettiğini söyledi.
Gökçe, “Kızım önceden ağlayan, bağıran, konuşmayan bir çocuktu. Ağır durumundan eğitilebilir, kaynaştırma düzeyinde bir Asperger sendromu noktasına geldi. Hiç vurma, öfke krizleri yoktu. Ama eşim, ben ve diğer kızım, kızımızdan dayak yedik. Çünkü rutinleri bozuldu. Evde bu çocuğun arkadaşı yok. Eve kapandığı zaman çok ciddi problemler doğdu” dedi.
“Okul olmadan hayata entegrasyon olamaz”
Özel Çocuklar Eğitim ve Yardımlaşma Derneği Başkanı ve aynı zamanda otizmli annesi olan Parin Yakupyan’a göre de okul, özel gereksinimli öğrencinin hayatında “su, hava, yemek gibi elzem” bir yer tutuyor. Yakupyan, “Eğitim olmadan özel gereksinimli birey gelişemez ve hayata entegrasyonu söz konusu olamaz. Bu mümkün değil. Normal gelişen bireyler için de eğitimin çok önemli bir yeri var ama özel gereksinimli bireylerin yaşıtlarını yakalaması ancak eğitimle mümkün. Okulların kapalı olmasından tüm bireyler etkilendi ama en çok etkilenenler özel gereksinimli bireyler oldu” diyor.
Devlet özel gereksinimi olan öğrencilere farklı eğitim hizmetleri veriyor. Aynı gereksinimi olan öğrenciler özel eğitim okullarında ders görebilirken, diğer okullardaki normal gelişim gösteren yaşıtlarıyla da bir arada kaynaştırma sınıflarında eğitimlerini sürdürebiliyorlar. Bakan Selçuk geçen yıl yaptığı bir açıklamada, 2005'te sosyal güvenlik kapsamında sunulan özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetinin vatandaşlık temeline yayılarak 60 binden 380 bine çıkarıldığını vurgulamıştı.
Devlet ayda 8 saat özel kurumlardan alınacak eğitim ve rehabilitasyon hizmetinin de parasını karşılıyor. Mart ayında tüm eğitim kurumları kapatılınca, özel gereksinimli öğrencilerin ve ailelerinin yöneldiği bu kurumların 15 Haziran’dan itibaren açılmasına karar verilmişti. Ancak devletin parasını karşıladığı saatin çok kısıtlı olması, dar gelirli aileler açısından yine eğitimin kesilmesi anlamına geldi.
“Annelerin nefes almaya, çocukların rutine dönmeye ihtiyacı var”
Otizmli öğrencilerin anneleriyle bir anket yaptıklarını ifade eden Gökçe, “1.183 anneye ‘okullar açılırsa çocuklarınızı gönderecek misiniz’ diye sorduk, yüzde 83’ü ‘göndereceğiz’ diye anketimizi doldurdular. Annelerin tamamına yakınının sonradan okulların kapanması söz konusu bile olsa bir nefes almaya ihtiyacı var. Çocukların da okullarına rutinlerine dönmeye ihtiyacı var” dedi.
Bu süreçte özel gereksinimli öğrencilerin ve ailelerinin günlük yaşamının da olumsuz etkilendiğini kaydeden Gökçe, “Okul açıkken anne sabah 8’de servise veriyor, işbaşı yapıyor, 5’te çocuğunu yine servisten karşılıyor, bu sıkıntıları yaşamıyordu. Mersin’de hemşire bir annemiz çocuğunu uyutmak için ilaç verip kapıyı üstüne kilitleyip pandemide göreve gitti. Başka bir arkadaşımız 9 yaşındaki kızına 20 yaşında ağır otizmli oğlunu teslim etmek zorunda kaldı. Bir arkadaşımın annesi vefat etti, huzurevinden cenazeyi alıp defnedebilmek için çocuğunu bırakabileceği hiçbir yer yoktu pandemi döneminde” dedi.
Okulun öğrenciler için olduğu kadar ebeveynleri için de önemli olduğunu sözlerine ekleyen Gökçe, “Okul annelere nefes aldıran bir sistem. Oradaki insanlar bize destek oluyor, bakamadıklarımıza bakmaya çalışıyorlar. Bize nefes aldırmak için ellerinden geleni yapıyorlar ama şu ana kadar elimizden bu sistem alınmıştı” diye konuştu.
“Rehabilitasyon için ödenen para arttırılsın”
Peki öğrencilerin kazanımlarında yaşadığı kayıp okullar açıldığında nasıl telafi edilecek? Özel eğitim okullarının hangi teknik detaylarla açılacağı henüz Bakanlık tarafından açıklanmasa da Yakupyan ders saatlerinin kısıtlı kalmasının telafi sürecini imkansızlaştıracağını söyledi. “Bizim çocuklarımızın hayatında rutin çok önemli. Gerileyen akademik durumun yanında ortaya çıkan davranış problemlerinin ortadan kaldırılması çok ciddi bir zaman gerektiriyor. Telafi edilebilecek bir zaman yok. 21 Eylül’de bütün çocuklarla beraber özel eğitim okulları açılmalıydı ama açılmadı” diyen Yakupyan, ailelerin talebinin rehabilitasyon merkezlerinde devletin ücretini karşıladığı saatin arttırılması olduğunu kaydetti.
Diğer kademelerde açılacak okulların, TRT kanalları ve EBA internet sitesi üzerindeki uzaktan eğitim ile birlikte devam edeceğini açıklayan Bakanlık, aslında Mayıs ayında özel gereksinimi olan öğrenciler için de uzaktan eğitimde yaptıkları çalışmaları duyurmuştu. Buna karşın otizmli olan kızının uzaktan eğitimde televizyon ve internet başındaki motivasyonunun çok kısıtlı olduğunu söyleyen Gökçe, “Biz otizm tanısı aldığımız günden itibaren bize söylenen, ‘televizyonu, tableti kapat’ oldu. Sadece ödül olarak kullandığımız televizyona, tablete zorla çocuklarımızı oturtup eğitim aldırmaya çalışıyoruz. Aileler 2-3 dakikadan fazla bilgisayar başında oturtamıyorlar. Zaten bizim ailelerimiz buldukları her bir kuruş parayı eğitime ayırdıkları için evine internet bile bağlatmamış. Çocuğu bilgisayardan, telefondan uzak dursun diye bunu yapmamış” dedi.
“Uzaktan eğitim kişiselleştirilmeli”
Başarının ancak her özel gereksinimli öğrenci için uzaktan eğitimde farklı bir yöntem, farklı bir öğrenme tarzı geliştirilerek sağlanabileceğini söyleyen Yakupyan, “Zaten bu yüzden adı özel eğitim. Kişiye özel ve özgü olması sebebiyle. EBA, genele hizmet eden bir sistem. Fabrikasyon içeriğin bizim çocuklarımıza özelleştirilmediği, kişiselleştirilmediği müddetçe fayda sağlaması mümkün değil. Ama ne yapılabilir? Uzaktan eğitimi her çocuğun kendi öğretmeniyle yapılabilmesi sağlanmalı. Yine yüz yüze olduğu kadar fayda sağlamayacak ama sıfırdan iyi. Okulların kapalı kaldığı dönemde öğretmenler de evdeydi. Niye biz evde olan öğretmen ve öğrenciyi birleştiremeyelim? Gönüllü olanlar elbette yaptı ama bu konuda Bakanlığın bir çalışması olmadı” diye konuştu.
Corona vakalarında yeniden artış yaşanması durumunda okulların kapanabileceğinden endişe eden Yakupyan, uzaktan eğitim seçeneğinin ‘ehveni şer’ olarak dışlanmaması gerektiğini belirtti: “Uzaktan eğitimin kişiselleştirilmesi, ailenin işin içine katılması, uzaktan eğitimde aileye danışmanlık verilmesi alınması gereken tedbirler. Aile işin içinde olduğunda çocuklarımızın gerilemesi daha az oldu. Bu süreçte aile eğitiminin aslında ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı. Ailelerimiz çocuklarıyla evde geçirdikleri süreyi eğitimle yoğurmalılar. Ama ebeveynliklerini de unutmamalılar. Bu hassas bir terazi. Okullar eğer kapanırsa uzaktan eğitimin kişiselleştirilerek verilmesinden başka şans yok. Çocuk bir davranış problemi gösterdiğinde onu tanıyan öğretmeni uzaktan yönlendirebilir”.
Kaynaştırma öğrencilerinin sıkıntısı
Arzu Gökçe’nin otizmli kızı Ceren ise 9. sınıfa geçen bir kaynaştırma öğrencisi olduğu için özel gereksinimi olmasına karşın henüz ders başı yapıp yapamayacağı net değil. “Diğer sağlıklı çocuklar aileleri bir sistem oluşturduğu zaman bu yıl hiç okula gitmeseler bile uzaktan konu anlatımları dinleyerek bir şekilde süreci atlatabilir. Ama biz bunu yapamıyoruz. Hiç faydalı olmuyor” diye konuşan Gökçe, kızı okula başlayacak olsa dahi bu yıldan umutlu değil.
Gökçe, “Bu yılın kayıp yıl olduğunu düşünüyorum. Biz Ceren’in her okula geçişinde ‘güvenli alan’ oluşturana kadar, okul yöneticilerine ve öğretmenlere Ceren’in otizmini anlatana kadar okuldan ayrılmıyorduk. Ceren’in durumunu şimdi hiç kimse bilmiyor okulda. Kendini güvensiz hissedecektir. Hatta sınıfta kalsa da seneye bu süreç geçtikten sonra sıfırdan mı başlasak diye düşünüyorum” dedi. Gökçe’nin de tercihi bire bir eğitimlerin yapıldığı özel kurumlardan faydalanmak.
“Destek eğitim odaları neden kullanılmıyor?”
Ancak Yakupyan’a göre kaynaştırma öğrencilerinin ve ailelerinin endişesini giderecek bir yol daha var: kaynaştırma eğitiminin yapıldığı her okulda açılması zorunlu olan ve özel gereksinimli öğrencilerin yaşıtlarından geride kalmasının önüne geçmeyi amaçlayan ‘destek eğitim odaları’. Ne var ki Yakupyan’a göre bunun da önünde bir engel bulunuyor: “Şu anda okullarımızda kaynaştırma öğrencilerinin devam ettiği 8 ve 12. sınıflar da açılıyor. Bunun dışındaki kademelerde de diğer çocuklarla beraber eğitime gitmek riskliyse destek eğitim odaları açılabilir ve bire bir eğitim imkanı sağlanabilir. Ama öğretmenlerin ek ders ücretleri kaldırıldı. Destek eğitiminde de öğretmenlere ek ders ücreti ödeniyordu. Ek ders ücreti kaldırıldığı için destek eğitim odaları da kaldırılmış oldu.”
Kaynaştırma öğrencilerinin diğer gereksinimli öğrenciler arasında en çok desteğe ihtiyaç duydukları bir dönemden geçtiğini de kaydeden Yakupyan, “Çünkü o çocukları normal gelişen yaşıtlarıyla birlikte örgün eğitime alıyorsunuz. Onlardan aslında akademik bir şey öğrenmesini çok fazla beklemiyoruz. Beklediğimiz, diğer normal gelişen çocukların taklit yoluyla davranışlarını ve hayat içerisinde öğrenmeleri gerekeni öğrensinler. Akademik ihtiyaçlarını da sınıf ortamında değil destek eğitim odalarında ve özel eğitim merkezlerinde giderebilmek mümkün. Şimdi destek eğitim odaları da açılmıyor. Ne olacak o zaman bu çocukların hali?” dedi. Yakupyan, kaynaştırma yoluyla eğitim alan otizmli öğrencilere Bakanlığın ücretli olarak sunduğu ‘gölge öğretmen’ hizmetinin de bu dönemde ücretsiz hale getirilebileceğini belirtti.
“Çocuklara okul kurallarını hatırlatmalıyız”
Yaz tatilinin de araya girmesiyle uzun bir süre okulların kapalı kaldığını söyleyen Yakupyan okullardaki bazı fiziksel sorunlara da “Özel gereksinimli çocuk anneleri tuvalet kullanımı ile kuralların yeniden düzenlemesini ve bu alanda hijyenin sağlanması için yeni düzenlemeler istiyor. Tuvaletlerde hijyen koşulları özellikle özel eğitim okullarında kötü durumda. Maksimum hijyen koşulları sağlanarak okulların açık olması bizim için çok önemli” sözleriyle dikkat çekti.
Diğer yandan öğrencilerin de okulların kapalı kaldığı sürede alışkanlıklarından kopmuş olabileceğini söyleyen Yakupyan ailelere şu önerilerde bulundu: “Uzun bir süre çocuklarımız sıralarından ve sınıflarından ayrı kaldı. Bu süreçte çocuklarımız sınıf içerisindeki ve okul kurallarını unutmuş olabilir. Bu kuralları tekrar hatırlatmakta ve çalışmakta fayda var. Ayrıca bıraktıkları okul ve yaşam düzeni eskisi gibi olmayacak. Ailelerimizin çocuklarını okulda hijyen hususunda nasıl davranacakları konusunda alıştırmaları gerekir. Bu noktada gittikleri merkezlerden ve eğitimcilerinden destek alabilirler.”