Türkiye'de ve uluslararası yarışmalarda çok sayıda ödül alan fotoğrafçı ve yönetmen Gökçe Erenmemişoğlu üç yıldır New York'ta yaşıyor.
Reklam fotoğrafçılığı ve özellikle gıda reklamları üzerinde yoğunlaşan Erenmemişoğlu, Türkiye'de tanınan birçok markanın reklam fotoğrafını ve filmlerini çekti.
Kişisel fotoğraf projeleriyle uluslararası fotoğraf festivallerinde de Türkiye’yi başarıyla temsil eden Erenmemişoğlu, kendisine farklı ufuklar açmak için üç yıl önce New York'a taşınma kararı aldı.
New York'ta reklam fotoğrafı ve film projeleri üzerine çalışmalarını sürdüren Gökçe Erenmemişoğlu, reklam fotoğrafçılığının püf noktalarını ve New York'taki projelerini VOA Türkçe'ye anlattı.
Golden Drum ve Epica ödüllerini kazandı
Fotoğrafla uğraşmaya 1992 yılında başlayan Erenmemişoğlu, stajyer olarak başladığı reklamcılık macerasında birçok ulusal ve uluslararası ödül aldığını söylüyor:
“İstanbul Üniversitesi'nde reklamcılık okurken staj mecburiyeti vardı. Stajı da bir fotoğrafçının yanında yaptım tamamen şansa. O fotoğrafçı benim ustam oldu 8 yıl boyunca. Mesleği öğrendim sonra da reklam fotoğrafçılığına başladım.1998'de başladım yavaş yavaş. 2000'de de kendi adıma iş yapmaya başladım. 2000 yılından beri reklam fotoğrafçılığı yapıyorum. Bunun büyük bir kısmı, son üç yılı hariç Türkiye'de İstanbul'da oldu. Çok güzel işlere imza attık, çok büyük projeler yaptık. Uluslararası alanda iyi yerlerde temsil ettik ülkemizi. Güzel ödüller aldık. Reklamcılık dalında kayda değer dünyanın en büyük ödüllerinden birçok ödülü aldım yaptığım işlerle. Arkadaşlarla aldık daha doğrusu.Reklamcılık ödülleri zaten dünyada bellidir. Kayda değer 4-5 tane ödül var. Onlardan bir tanesi Golden Drum. Yaptığım işlerden iki tanesi 2006-2007'ydi yanılmıyorsam, Golden Drum aldı. Onun dışında Cannes'da ödül aldım. New York reklam festivalinde ödül aldım. Epica ödülü aldım iki ya da üç kere. Onun dışında Kristal Elma ve Kırmızı, Türkiye'deki yarışmalardan iki tanesi zaten, onlarda ödül aldım yaptığım işlerle pek çok kere. Başarı ödülleri dahil, birincilik ödülleri dahil pek çok ödül aldım. Reklam maceram böyle. 2011 yılında kendi stüdyomu açtım İstanbul'da. 2011'den işte 2016'ya kadar kendi stüdyomda çalıştım bilfiil hiç durmadan. Çok yoğun bir şekilde çalıştım.”
Yeni ufuklar için New York'a taşındı
Erenmemişoğlu, sektördeki sorunlar ve kendisine yeni ufuklar açma hedefiyle üç yıl önce New York'a taşındığını belirtiyor:
“İşte Türkiye'deki reklam sektöründeki negatif gelişmeler, bizi başka kararlar almaya itti. Mutsuz olmaya başladım ülkede yaptığım işlerden. Yeni ufuklar olsun başka tecrübeler edinelim düşüncesiyle üç yıldır New York'ta yaşamaktayım. Buraya geldik bambaşka ufuklar açtık kendimize. Başka hayatların, başka vizyonların, başka bakış açılarının sanatta, reklamcılık ve fotoğrafçılıkta mümkün olduğunu gördüm. O beni çok mutlu etti hala da ediyor.
Yaptığın işlerin takdir edilmesi, akıntıya karşı yüzmeden bir şeyleri başarabilmek mutluluk verici. Burada bunları tecrübe ediyorum. Mutluyum.
New York dünyada birçok işin olduğu gibi bunun da merkezi. Dünyanın konusunda en iyileri buraya geliyor. Burada korkunç bir rekabet var. Burada bir şeyleri başarmak, hani 'Amerikan rüyası' var ama diğer taraftan bir şeyleri başarmak kat kat zor.”
'Still Life' fotoğrafçılık
Gökçe Erenmemişoğlu, kendisini gıda reklamlarına yoğunlaşan bir “still life” fotoğrafçısı olarak tanımlıyor:
“Still life fotoğrafçılık (hareketsiz obje çekimi) disiplin olarak gıda fotoğrafçılığından başka unsurlar içeriyor. Bunlardan en önemlisi de ışık. Işık bilgisi, ışık kullanma yeteneği, grafiği ve dokuyu doğru şekilde kullanmayı, farklı şekilde kullanmayı içeriyor still life fotoğrafçılığı. Benim o tecrübemi gıda fotoğrafçılığına yansıtabilmem benim için çok büyük bir artı oldu. Ve bundan da çok keyifle faydalandım. Dolayısıyla 'benim tarzım nedir' sorusunun cevabı aslında bunda yatıyor. Daha çok grafik bir anlatımı olan, sade anlatımı olan gıda fotoğrafçılığı diyebiliriz. Ben hiçbir zaman mesela hamburger çekmekten hoşlanmadım. Onu da birçok kişi yapabiliyor. Herkes yapabiliyor. Ama ben onu farklı şekilde çekmeyi önerdim sektöre.”
Et yemeği reklamlarında zorlanıyor
Daha çok gıda ve yemek reklamları çeken Erenmemişoğlu, reklamcılıkta başarılı olmak için bu işi sevmek gerektiğini vurguluyor:
“Yemeği sevmek bunun bir unsuru. Sevmezseniz yapamazsınız ama benim problemim şu ki, ben vejetaryenim. Dolayısıyla et ve bunun gibi konuları çekerken zorlanıyorum. Çünkü benim kokuyla ilgili problemlerim de oluyor. Mesela eşim evde et pişiremiyor benim yüzümden falan. Ama bir şekilde tolere ediyoruz açıkçası. Yemeği sevmek, ilgili olmak, neyin nasıl pişirildiğini bilmek hangi unsurları, konuları içerdiğini bilmek, farklı dünya mutfaklarına hakim olabilmek zaten bu konunun, yemek fotoğrafçılığının, gıda fotoğrafçılığının alt başlığı aslında. Bunları bilmezseniz, ilgili değilseniz yapamazsınız yani. Önünüze geleni çekiyor olursunuz, mekanikleşir. O mekanikleşme sonunda da zaten ortaya çıkan ürün evrensel bir ürün olamaz, herkesin her an yapabileceği bir ürün olur. Sizin fotoğrafçı olarak içinizden bir şey vermiş olmanız lazım.“
“Reklamcılık para kontrollu bir mesleğe dönüştü”
Erenmemişoğlu, reklam fotoğrafçılığı için gerekli en önemli özelliğin sabır olduğunu söylüyor:
“Reklam fotoğrafçılığının en önemli unsurlarından birisi sabır. Sabırlı olmak zorundasınız. Sabırsızsanız katiyen yapamazsınız. İyi insan ilişkileriniz olması gerekiyor. Bunu da şu yüzden söylüyorum, muhatabınız bir kere müşteriler. Onlarla pozitif ilişkiler kurmanız gerekiyor ki iyi iş çıkarırsanız, onların taleplerini doğru şekilde karşılayasınız. Bu iletişimde tabi hem görsel iletişimden geçiyor hem de sözsel iletişimden geçiyor. Birbirini doğru anlamaktan geçiyor. Bunu kurduktan sonra reklam fotoğrafçılığı çok rahat yapılabilir. En önemli unsuru bu. Türkiye'deki maalesef benim asistanlığım döneminde, 92-93'te başladım ben, o zamanlarda yaratıcılık ön plandaydı. Yapılan işlerde en önemli şey güzellik, estetik, yaratıcılıktı. En önemli içerik buydu. Ama son yıllarda maalesef birçok şeyin değişmesi, ülkedeki değişimlerle beraber sektör de değişti. Artık para kontrollu bir sektöre dönüştü. Artık estetik, hak, işin hakkı olan zamanı, üreticiye, sanatçıya, fotoğrafçıya, yönetmene her neyse vermek yerine belli bütçesi içinde bir işi yaptırma odaklı işler talep ediliyor. Bu da tabi kaliteyi çok düşürüyor. Kalite düşünce zaten işin evrenselliği kayboluyor. O zaman da tabi kısır döngü böyle sektör kendi kendini geliştiremeden devam ediyor. Bu çok rahatsızlık verici tabi. Ben bunun sancısını çok çektim Türkiye'de. Bunun tabi değişmesini ümit ediyoruz, en kısa zamanda düzelmesini ümit ediyoruz.”
Stok fotoğrafçılığı
Teknolojinin yaygınlaşmasıyla fotoğraf tüketimi de arttı. Erenmemişoğlu, artan fotoğraf talebine yanıt vermek için stok fotoğrafçılığının da öneminin arttığını belirtiyor:
“Artık günümüzde dijital çağa geçişle, dijital fotoğrafçılığın gelişmesiyle fotoğraf tüketim hızı çok hızlandı. Buna karşılık olarak da arz, fotoğraf arzı da çoğaldı. Fotoğrafın tüketim süresi çok hızlı artık. Eskiden mesela biz bir reklam fotoğrafı çekimi yapardık o bir ay-15 gün billboardlarda kalırdı. Şimdi öyle değil. Gün be gün değişiyor işler. Öyle olunca reklam fotoğraflarının maliyetleri de değişmeye başladı. Bütün bu dengeler, algoritmalar değişmeye başladı. Dolayısıyla stok fotoğraf, fotoğraf dünyasında, reklam fotoğraflarında özellikle payı git gide artmaya başladı. Böyle olunca biz de düşündük ne yapalım falan diye. Buna başlayalım dedik. Neler tüketiliyor, neler talep ediliyor onları araştırıyorsunuz. Bunun karşılığında sizin yapabileceklerinizi listeliyorsunuz. Sonra konu belirleyip çekim yapıyorsunuz. Tabi ben stok fotoğraf için etrafı çekmek yerine yine konum gereği ürün fotoğrafı, yemek fotoğrafı gibi o tarz işlere yöneliyorum, bunları evimde prodüksiyonunu hazırlıyorum yine eşim bana yardımcı oluyor. Stilinde prodüksiyonunda. Öyle küçük masa üstü düzenlemelerle çekimler yapıp yüklüyorum. Oradan karşılık alıyorum. Devamlı bunu yapıyorum açıkçası boş kaldıkça.”
'Limbo' adlı kısa filmi bir çok festivalde gösterildi
Erenmemişoğlu, fotoğrafçılık kariyerinin yanı sıra reklam filmi yönetmenliği de yapıyor. Bir buçuk dakikalık “Limbo” isimli kısa filmi ise birçok festivalde gösterilmiş.
“Reklam filmi yönetmenliğine de 2007 yılında başladım. Pek çok reklam filmi yönettim Türkiye'de. Bunlar baya ulusal medyada hem de sinemalarda yayınlandı, internette de yayınlandı. Sonra benim bir fotoğraf projem var uzun soluklu, 10 yıldır süregelen 'Limbo' diye bir proje. Onun bir ayağı olarak bir kısa film projesi gündeme geldi, bir buçuk dakikalık. Onu çektik. Sağ olsun Türkiye'deki yapımcım Metin Gıcır sponsor oldu tüm maliyetleri karşıladı. Onu çektik. Güzel de bir film oldu. Projeyle beraber çok güzel örtüştü. Sonra onu ben buraya gelince festivallere gönderdim ufak ufak. Bir iki festivale gönderdim. Hemen seçildi, gösterim buldu. Öyle olunca heveslendim. Mutlu ediyor insanı yaptığınız işlerin karşılık bulması doğal olarak. Bir sürü festivale gönderdim, Türkiye de dahil. Türkiye'de gösterildi. Dünyada da Çin dahil, Belçika, İtalya, İspanya her yerde. Sanıyorum toplamda 60-70 festival olmuştur. Oralarda gösterildi, ödüller aldı. Biz de burada Amerika'dakilerden 2-3 tanesine gidebildiklerimize gittik. Orada soru-cevaplara katıldık, izleyicilerle buluştuk. Çok olumlu geri dönüşler aldık. Şimdi ondan aldığım feyzle bir senaryo yazdım, uzun metraj senaryosu. Onun üstünde son bir buçuk yıldır çalışıyorum. Şimdi storyboard üstünde çalışıyoruz. Finansman arıyorum. Finansman bulur bulmaz inşallah çekeceğim bakalım.”
Erenmemişoğlu, yönetmenlik kariyerini senaryosunu da kendisinin yazdığı psikolojik unsurlar içeren uzun metrajlı bir İstanbul hikayesi ile taçlandırmak istiyor. Bunun için bir fon toplama kampanyası da başlatmış. Yeterli fonu toplayınca bu hayalini de İstanbul'da gerçekleştirmek istiyor.
Gökçe Erenmemişoğlu'nun çalışmalarına ulaşmak için buraya tıklayın.