Ahlem El Zuhairi, Irak’ın Diyala kentinden bir avukat kadın. 2013 yılından beri Ankara’da yaşayan El Zuhairi, Türkiye’deki mülteci kadınlardan biri. Kerkük’te hakim olan eşi terörist gruplar tarafından öldürüldükten sonra Zuhairi, Irak’ta çocukları olan bir kadın için daha da zorlaşan şartlarda yaşamış.
El Zuhairi, kendi hikayesiyle büyük ölçüde aynı olan göçmen kadınların durumlarını ve zorluklarını hem yakından izliyor hem de bu kadınlara destek veren sivil toplum kuruluşlarının (STK) çalışmalarına da katılıyor.
El Zuhairi, Amerika’nın Sesi’ne eşinin öldürülüşünden Türkiye’ye göç etmesine uzanan hikayesini anlattı ve eşinin cesedini hala bulamadıklarını söyledi.
“Avukatlık yapmamın şeriata aykırı olduğunu söylediler”
Eşinin öldürülmesinin ardından şartların daha da ağırlaştığını söyleyen El Zuhairi hikayesini şöyle anlatıyor:
“2013’te Türkiye’ye geldim. Master için geldim ancak esas sebep farklıydı. O dönemde Irak’ta savaş hali vardı. Özellikle Diyala taraflarında hayat genel olarak çok zorlaşmıştı. Dinler ve mezhepler arası gerginlikler özellikle Diyala taraflarında hayatı yaşanamaz hale getirmişti.
Eşim Kerkük’te hakimdi. 2007’de terörist çeteler tarafından öldürüldü. Hala cesedini alamadım ancak kanunlara göre şehit. Arabası yakılmıştı, o şartlar içinde öldürülmüş olduğu açık.
Avukatım ancak o dönemde avukat olarak çalışamıyordum. Çetelere göre benim avukat olarak çalışmam şeriata uygun değildi. Irak medeni kanunlara tabi bir ülke, şeriat kanunlarına değil. Sadece bazı şahsi durumlarda şeriat kanunları geçerli.
Avukat olarak çalışamıyordum, 4 çocuğum vardı. Eşimden dolayı maaş bağlanmadı çünkü şehit olarak kabul edilmesi için seneler gerekiyordu.
Diyala’daki üniversitede hukuk danışmanı olarak çalışmaya başladım ama terörist çetelerin baskısı bitmedi. Birçok hukuk danışmanı bu çeteler tarafından katledildi, çünkü o çeteler kendilerinin yaptıklarının bilinmesini, yaptıkları hakkında konuşulmasını istemiyordu. Mesela “hepimiz insanız” gibi fikirler beyan ettiğinde şeriata aykırı konuştuğunu söyleyip tehdit ediyorlardı. O dönemde ben de tehditler aldım.
En büyük çocuğum 13, en küçüğü 2 yaşındaydı. O dönemde gitmem gerektiğine karar verdim. Üniversiteye başvurdum, ‘kendi masraflarımı karşılayacak şekilde Türkiye’de master yapmak istiyorum’ dedim. Türkiye’ye geldim ve kaldım. Daha sonra Birleşmiş Milletler’e başvurdum. Şu anda Türkiye’de mülteci olarak ikamet ediyorum.”
“Arabam durduruldu”
Irak’ta kadın olarak birçok sorun yaşadığını anlatan El Zuhairi, “Terör sadece insanları öldürmek değildir. Mesela, sen tesettür giyinmekte veya açık gezmekte özgürsün. Bu senin kişisel kararın. Ancak Irak’ta savaş sartlarıyla bu durumu değiştirmeye çalışıyorlardı. Bir defasında evden üniversiteye üniversitenin aracıyla gidiyordum. Üstümde pantolon ve uzun gömlek vardı. Devletin resmi aracındaydım. Yolda durdurup, “bu kıyafetin İslami değil” dediler. Bu hürriyetin gaspıdır. Şiddet sadece fiziksel değil ki, kadınlar üstündeki toplumsal baskı korkuç boyutlardaydı o dönemde” diyor.
“Türkiye’de avukat olarak çalışamıyorum”
Ankara’ya geldikten sonra Orta Doğu’da çalışmalar yapan bazı kuruluşlara hukuk hizmeti verdiğini anlatan El Zuhairi, Türkiye’deki göçmen kadınların karşılaştığı zorluklardan birinin de çalışma izni almak olduğunu söyledi.
“Ben avukatım ama avukat olarak çalışamıyorum, çünkü yabancıyım” diye konuşan El Zuhairi, Suriyeli, Iraklı, Somalili ya da diğer ülkelerden göçmen kadınların birçok sorun yaşadığını kaydediyor.
“Göçmenlerin kaydedildikleri kent dışına çıkamamalarının Birleşmiş Milletler’in bazı sözleşmelerine göre özgürlüğün kısıtlanması kapsamına girdiğini” savunan El Zuhairi, toplumun bir kısmının göçmen karşıtı olmasının da sorunlara sebep olduğunu vurguluyor.
Bu çerçevede, “basında yabancılar ve özellikle göçmenlerle ilgili çok olumsuz dil kullanılabildiğine” dikkat çeken El Zuhairi, “Türk toplumuyla yabancılar ve göçmenler arasındaki ilişkinin kurulmasına yardımcı olunması gerekiyor” diyor.
“Savaş şartları kadar kültür de etkili”
Göçmen kadınlara karşı kendi çevrelerinden fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddetin yaygın olduğuna dikkat çeken El Zuhairi bu durumu “Bizler doğu toplumuyuz. Kadınlar her yerde birçok sorun yaşıyor” sözleriyle dile getiriyor.
Türkiye’de STK’lar bünyesinde çalışırken karşılaştığı durumları paylaşan El Zuhairi göçmen kadınların yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Mesela kadın bize geliyor ve yardım etmemizi istiyor. Kanunlara göre, polise gitmesini ve kocasının göz altına alınması veya bir süre evden uzaklaştırılması gibi tedbirler alınabileceğini söylüyoruz. Bu durumda sorunun daha da büyümesinden korkabiliyor. Veya kızı şiddetten dolayı hasta ve hastaneye gitmesi gerekiyor. Hastaneye götürmüyor kocası çünkü polise haber verileceğini düşünüyor. Kanuna uygun hareket edildiğinde koca da kanun karşısında kadının hakları olduğunu öğreniyor ve düzelebiliyor. Kimi zaman kültüründen dolayı kimi zaman başka sebeplerden kadınlar hukuki hakları olduğunu bilmiyor, öğrenemiyor. Bu sorunun giderilmesi için gerekli bilinçlendirmenin yapılması gerekiyor ve bu da zaman isteyen bir süreç.”
“Erken yaşta evlilik yaygın”
Göçmen kadınların yaşadıkları en büyük sorunlardan birinin de erken yaşta evlilik olduğuna dikkat çeken El Zuhairi’ye göre, “Çocuklar okula gidebiliyor ancak bazı bölgelerde özellikle Suriyeliler ve Iraklılar arasında kız çocuklarının 13-14 yaşından itibaren okuldan alınması yaygın. Bu kız çocukları 14-15 yaşında evlendiriliyor. Erken yaşta evlendirilen bu kız çocukları birkaç ay sonra boşanarak veya hamile olarak da geri dönebiliyor. Aileler kızlarının sorumluluğunu almak istemiyor ancak erken evlilikler daha büyük sorunlara da yol açabiliyor.”
Zuhairi, göçmen kadınların yaşadıkları şiddet, okuldan alınma, erken yaşta evlendirilme, kanuni haklarını bilmeme gibi sorunların birçok sebebi olduğunu belirterek, “Savaş şartları, ekonomik durum, kız çocuklarının sorumluluğunun istenmemesi gibi sebepleri var ancak kültür de çok önemli bir faktör” diyor.