Washington Post gazetesinde çıkan bir haber, Türkiye ve Amerika’nın Suriye hakkındaki görüş ayrılığının giderek büyüdüğü ve bunun da Türk-Amerikan ittifakını olumsuz etkilediği görüşünü savunuyor. Gazeteye göre Suriye konusunda yaşanan anlaşmazlık, iki dost ülke arasındaki 60 yıllık ittifakın ne kadar dirençli olduğunun ve iki ülkenin hala müttefik olup olmadığının sorgulanmasına neden oldu.
Liz Sly’ın Ankara kaynaklı değerlendirmesine göre IŞİD’in bölge ülkeleri için asıl tehlike olup olmadığı konusunda iki ülke yetkilileri anlaşamıyor. Ankara ve Washington’un, Ortadoğu’daki karışıklıktan birbirlerini sorumlu göstermeleri ve karşılıklı kullandıkları suçlayıcı ve hakaret içeren açıklamalarıyla iki ülkenin Ortadoğu politikalarının birbirinden ne kadar farklı olduğunu gözler önüne seriyor.
Uzmanlara göre, Irak ve Suriye ile 780 kilometrelik sınırı olan Türkiye’nin “koalisyona yeterince katılmaması ve işbirliğine yanaşmaması” Amerika’nın Suriye’ye ve bölgeye istikrar getirme çalışmalarına büyük darbe vuracak, bu da Soğuk Savaş yıllarında başlayan 60 yıllık stratejik Türk-Amerikan ittifakını olumsuz etkileme potansiyeline sahip.
Amerika’nın eski Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone Washington Post’a yaptığı açıklamada, “Eğer Türkiye müttefikimiz değilse, hem Amerika’nın hem de Türkiye’nin sorunu var demektir” dedi ve “Türkiye belki de en önemli müttefikimiz” diye ekledi.
Gazetenin konuştuğu bazı uzmanlar ise, Kobani’nin aslında uzun zamandır süregelen çok daha derin görüş ayrılıklarını ortaya çıkardığını savunuyor. Merkezi Washington'daki Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Türkiye Programı Direktörü Bülent Alirıza, Suriye krizinin aslında tatsız olan ve hiç konuşulmadan bir kenara konulmuş sorunları açığa çıkardığını söyledi.
Washington Post gazetesi Türkiye ile Amerika arasında daha önce de ciddi sorunlar yaşandığını hatırlatıyor. Örneğin 1974’te Amerika, Türkiye’ye Kıbrıs harekatı yüzünden silah ambargosu uygulamıştı. 2003’te de TBMM, Amerikan askerinin Türkiye topraklarından Irak’a girmesine izin vermemişti.
2003’te Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olmasından itibaren Türkiye’nin “büyüyüp zenginleştiğine ancak daha otoriter ve muhafazakar siyaset izlemeye başladığına” dikkati çeken gazete, laiklik ve çoğulculuğa ters düşen bu politika anlayışının, Amerika’nın bölgede yaymak istediği demokrasi ve insan hakları çabalarına ters düştüğünü yazıyor.
Gazete, Amerika ve Türkiye’nin öncelikleri konusunda soru işaretlerine de yer veriyor. Bülent Alirıza’ya göre, iş düşmanın kim olduğunu tanımlamaya geldiğinde bile iki ülkenin üzerine anlaştığı birşey yok. Türk yetkililer, Amerika’nın Ortadoğu stratejisini dar görüşlü ve tehlikeli bulduklarını, bu stratejinin işlemeyeceğini ve hatta geri tepeceğini söyleyip rahatsızlıklarını dile getiriyor.
Türk yetkililer, "sınırında köktendinci bir grubun tehdidi altında yaşayacak olan Türkiye” diyorlar. Bu tehlikenin asıl nedeni olarak da yetkililer IŞİD gibi bir militan grubunun çıkmasında en büyük etken olarak Esat rejimini görüyor. Suriye rejiminin sadece savaşın uzamasına neden olduğunu düşünen Türk yetkililer, Esat’ın IŞİD tehlikesini doğuran istikrarsızlığın temel nedeni olduğunu savunuyor.
Ankara İpek Üniversitesi öğretim üyesi Gökhan Bacık, bundan sonra Amerika-Türkiye ilişkisinin “ihtiyaç ilişkisine” dönüştüğünü çünkü Türkiye’de yaşanan iç politika değişikliğiyle, Türkiye’nin ideolojik olarak Amerika’yla herhangi bir paylaşımı kalmadığını söylüyor.
Washington Post’un yazısını değerlendirmesi istenen Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jen Psaki, Türkiye’nin sadece uzun ve güvenilir bir NATO müttefiki olmadığını ayrıca IŞİD terör örgütüne karşı kurulmuş koalisyonun da önemli bir parçası olduğunu vurgulayarak Türk-Amerikan ittifakının zayıfladığı yönündeki spekülasyonları doğrulamadı.