ANKARA —
Ankara’da görülen 12 Eylül Davası’nda, darbe mimarı olmakla suçlanan isimler ve dönemin genelkurmay başkanı Emekli Orgeneral Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında müebbet hapis cezası kararı verildi.
Kenan Evren’in aynı zamanda 7. Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyor olması nedeniyle, Celal Bayar’ın ardından Türkiye tarihinde ikinci kez cumhurbaşkanlığı makamında bulunmuş bir kişi müebbet hapse mahkum edilmiş oldu.
Evren ve Şahinkaya’nın sanık olarak yargılandığı dava, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde iki yılı aşkın süredir devam ediyordu. 22. duruşmada çıkan bu karar sonrasında 12 Eylül 1980’deki askeri darbe, yargı kararıyla “darbe” olarak kayda geçecek. O dönem, işkence uygulamakla suçlanan isimler hakkındaki 57 ildeki davalar hakkında da kısa sürede karar çıkması bekleniyor.
Duruşmada yaşananlar
Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılması nedeniyle Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın karar duruşmasında Cumhuriyet Savcısı’ndan mütalaasını yeniden okumasını talep edildi. Kenan Evren, daha önceki duruşmalarda olduğu gibi tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Fakültesi’nden, Şahinkaya ise İstanbul’daki hasta odasından görüntülü sistem ile katıldı.
Cumhuriyet Savcısı Erdinç Hakan Özdabakaoğlu mütalaasında, Evren ve Şahinkaya'nın, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmalarını" talep etti. Sanıkları darbeye yaklaşık 1 yıl önce karar vermiş olmakla itham eden Özdabakaoğlu, askeri darbe gerekçesi olarak TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesine dayanarak yaptıkları yönündeki beyanlarını anımsattı ve "Kanunla verilen bir yetkinin, Anayasa'yı ortadan kaldırmak adına kullanılması mümkün değildir" dedi.
Savcı: Sistematik işkence uygulandı
Cumhuriyet Savcısı Erdinç Hakan Özdabakoğlu'nun mütaalasında, “12 Eylül Darbesi’yle birlikte sistematik işkence uygulandığı” da kayda geçti. Mütaalada, 12 Eylül askeri darbesiyle gözaltı işlemlerinde delil elde etme yöntemi olarak ifade, istenilen ifadeyi vermeyenler için ise işkencenin tek yöntem olarak benimsendiği açıklandı. Mütalaada, "Gözaltına alınan ya da yakalanan kişiler sağ görüşlü iseler sol görüşlü polis ve askerlerden oluşturulan ekipler, sol görüşlü iseler sağ görüşlü polis ve askerden oluşturulan ekipler tarafından işkenceli sorgulara tabi tutuluyordu. İnsanlar gözaltında ve cezaevinde keyfi ve sistematik işkencelere tabi tutuldu. Cezaevlerinde eğitim adı altında bir kısım hareketler ve marşlar mahkumlara psikolojik baskı ve işkence yöntemi olarak kullanıldı. Sistematik işkencenin merkezi haline getirilen cezaevleri Diyarbakır Askeri Cezaevi ile Mamak Askeri Cezaevi idi. Aynı zamanda Ankara Emniyet Müdürlüğü’ndeki DAL (Derin Araştırma Laboratuvarı) olarak adlandırılan yer, Adıyaman'da Pirin Palas Hapishanesi, İstanbul'da Gayrettepe'de öne çıkan işkence merkezlerindendi. Sayılan bu yerler öne çıkmakla birlikte, ülkede tüm gözaltı ve cezaevlerinin o dönemde bu şekilde kullanıldığı ortaya çıkmaktadır" denildi.
Mütaalada, Diyarbakır Cezaevinde İç Güvenlik Komutanı Esat Oktay Yıldıran'ın, Mamak Askeri Cezaevinde ise İç Güvenlik Komutanı Raci Tetik'in işkence emirlerini verdiği de iddia edildi. Ankara Emniyeti’nde ise polis amirleri Zeki Kaman ve Dürüst Oktay'ın işkence uygulamalarında öne çıktıkları dile getirildi.
Savcılık mütalaasında, askeri darbede gerekçe olarak kullanılan 1 Mayıs 1977 Olayları, postayla gönderilen bombalar, 16 Mart İstanbul Üniversitesi Katliamı, 1978 Sivas olayları, Kahramanmaraş Olayları, Gazeteci Abdi İpekçi'nin öldürülmesi, Çorum olayları, Fatsa Operasyonu, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, MSP'nin Konya Mitingi de değerlendirildi. Detaylı değerlendirme sonucunda, 12 Eylül 1980 öncesi terör olaylarına bakıldığında, toplum kaosa sürüklenerek Türkiye’nin yönetilemez hale getirildiği ve askeri darbeye zemin hazırlandığı iddia edildi.
Savunma: Kurucu irade yargılanamaz
Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya’nın avukatlığını yürüten Avukat Bülent Acar ise, 12 Eylül Davası’nın “yok hükmünde olduğu” yönündeki savunmasını yineledi. Mevcut Anayasa’yı oluşturmuş Evren ve Şahinkaya’nın yönetiminde askeri kadroya yönelik yargılama yapılamayacağını belirten Acar, “Kurucu iradeyi yargılayamazsınız. Bu yargılama tümüyle hukuk dışı” diye konuştu. Evren ve Şahinkaya da, avukatlarınca yapılan savunmaya katıldıklarını beyan etmekle yetindi.
Celal Bayar’dan sonra Kenan Evren
Dava sonucunda Evren ve Şahinkaya, müebbet hapis cezasına çarptrırıldı. Evren’in 7. Cumhurbaşkanı sıfatı nedeniyle de Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 2’nci kez cumhurbaşkanlığı makamında bulunmuş bir kişi hakkında müebbet hapis cezası hükmü verilmiş oldu.
Celal Bayar, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ardından oluşturulan Yassıada Mahkemesi tarafından 15 Eylül 1961’de idama mahkûm edilmiş ancak sonrasında ileri yaşı nedeniyle cezası müebbet hapse çevrilmişti. Bayar, 7 Kasım 1964’de rahatsızlığı nedeniyle serbest bırakıldıktan sonra 7 Temmuz 1966’da dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından sağlık sorunları gerekçesiyle affedilmişti.
Davaya müdahil sivil toplum örgütlerinden Devrimci 78’liler Federasyonu Temsilcisi Nejat Kalkan, Amerika’nın Sesi’ne yaptığını açıklamada, “Elbette 34 yıl sonra da olsa bizim çok önemli bir karar. Bizler zaten Evren ve Şahinkaya gibi isimlerin kamu vicdanında yargılanmasını sağlamıştık. Şimdi yargı kararı da çıktı. Bunun demokratikleşme için önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Asıl kamu vicdanında mahkumiyeti önemli gördüklerini belirten Kangal, yaşları ve sağlık sorunları itibariyle tutuksuz yargılanan Evren ve Şahinkaya’nın bu aşamadan sonra Yargıtay’daki temyiz sürecinin sonuçlanmasını görmeye yaşlarının yetmeyebileceğini anımsattı. Ancak ne olursa olsun Evren ve Şahinkaya’nın orgeneral rütbelerini de kaybederek askeri darbeden mahkum edilmelerini önemsediklerini dile getirdi.
12 Eylül Davası’nda karar çıkmasıyla birlikte diğer illerdeki işkence davalarında da kararlar çıkmasını beklediklerini kaydeden Kangal, o dönemde yaratılmış tüm sorunların yerinde durduğunu ve işkenceye maruz kalan insanlara mutlaka hak iadesi yapılması gerektiğini vurguladı. Kangal, “Biz Evren ile Şahinkaya’nın bir intikam davası olarak yargılanması peşinde değiliz. Biz Türkiye’nin demokratikleşmesi ve 12 Eylül’ün eseri tüm sorunların çözülmesinin peşindeyiz. Umuyoruz ki bu kararla birlikte bu süreç başlar” diye konuştu.
Davaya işkence görmüş aileler adına katılan Avukat Mehmet Horuş, “Bu en sembolik 12 Eylül Davası’ydı. Bu iki yaşlı emekli general nazarında 12 Eylül rejimi mahkum edilmiş oldu. Alt kademe darbeciler ve işkencecilerle ilgili 57 kente dağıtılmış soruşturmalar var artık. Biz bunlara ilişkin davalarda da karar verilmesini istiyoruz” dedi.
Horuş, şimdi 12 Eylül Davası’nda sanık avukatlarınca mahkeme heyeti tarafından gerekçeli karar açıklandıktan sonra Yargıtay’a temyiz başvurusu yapılacağını kaydetti. Yaşları itibariyle Evren ve Şahinkaya’nın cezanın infazı yani hapse atılmalarının söz konusu olamayabileceğini belirten Horuş, “Ancak önemli olan haklarında mahkumiyet kararı hükmü bulunması” diye konuştu.
Kenan Evren’in aynı zamanda 7. Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyor olması nedeniyle, Celal Bayar’ın ardından Türkiye tarihinde ikinci kez cumhurbaşkanlığı makamında bulunmuş bir kişi müebbet hapse mahkum edilmiş oldu.
Evren ve Şahinkaya’nın sanık olarak yargılandığı dava, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde iki yılı aşkın süredir devam ediyordu. 22. duruşmada çıkan bu karar sonrasında 12 Eylül 1980’deki askeri darbe, yargı kararıyla “darbe” olarak kayda geçecek. O dönem, işkence uygulamakla suçlanan isimler hakkındaki 57 ildeki davalar hakkında da kısa sürede karar çıkması bekleniyor.
Duruşmada yaşananlar
Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılması nedeniyle Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın karar duruşmasında Cumhuriyet Savcısı’ndan mütalaasını yeniden okumasını talep edildi. Kenan Evren, daha önceki duruşmalarda olduğu gibi tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Fakültesi’nden, Şahinkaya ise İstanbul’daki hasta odasından görüntülü sistem ile katıldı.
Cumhuriyet Savcısı Erdinç Hakan Özdabakaoğlu mütalaasında, Evren ve Şahinkaya'nın, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmalarını" talep etti. Sanıkları darbeye yaklaşık 1 yıl önce karar vermiş olmakla itham eden Özdabakaoğlu, askeri darbe gerekçesi olarak TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesine dayanarak yaptıkları yönündeki beyanlarını anımsattı ve "Kanunla verilen bir yetkinin, Anayasa'yı ortadan kaldırmak adına kullanılması mümkün değildir" dedi.
Savcı: Sistematik işkence uygulandı
Cumhuriyet Savcısı Erdinç Hakan Özdabakoğlu'nun mütaalasında, “12 Eylül Darbesi’yle birlikte sistematik işkence uygulandığı” da kayda geçti. Mütaalada, 12 Eylül askeri darbesiyle gözaltı işlemlerinde delil elde etme yöntemi olarak ifade, istenilen ifadeyi vermeyenler için ise işkencenin tek yöntem olarak benimsendiği açıklandı. Mütalaada, "Gözaltına alınan ya da yakalanan kişiler sağ görüşlü iseler sol görüşlü polis ve askerlerden oluşturulan ekipler, sol görüşlü iseler sağ görüşlü polis ve askerden oluşturulan ekipler tarafından işkenceli sorgulara tabi tutuluyordu. İnsanlar gözaltında ve cezaevinde keyfi ve sistematik işkencelere tabi tutuldu. Cezaevlerinde eğitim adı altında bir kısım hareketler ve marşlar mahkumlara psikolojik baskı ve işkence yöntemi olarak kullanıldı. Sistematik işkencenin merkezi haline getirilen cezaevleri Diyarbakır Askeri Cezaevi ile Mamak Askeri Cezaevi idi. Aynı zamanda Ankara Emniyet Müdürlüğü’ndeki DAL (Derin Araştırma Laboratuvarı) olarak adlandırılan yer, Adıyaman'da Pirin Palas Hapishanesi, İstanbul'da Gayrettepe'de öne çıkan işkence merkezlerindendi. Sayılan bu yerler öne çıkmakla birlikte, ülkede tüm gözaltı ve cezaevlerinin o dönemde bu şekilde kullanıldığı ortaya çıkmaktadır" denildi.
Mütaalada, Diyarbakır Cezaevinde İç Güvenlik Komutanı Esat Oktay Yıldıran'ın, Mamak Askeri Cezaevinde ise İç Güvenlik Komutanı Raci Tetik'in işkence emirlerini verdiği de iddia edildi. Ankara Emniyeti’nde ise polis amirleri Zeki Kaman ve Dürüst Oktay'ın işkence uygulamalarında öne çıktıkları dile getirildi.
Savcılık mütalaasında, askeri darbede gerekçe olarak kullanılan 1 Mayıs 1977 Olayları, postayla gönderilen bombalar, 16 Mart İstanbul Üniversitesi Katliamı, 1978 Sivas olayları, Kahramanmaraş Olayları, Gazeteci Abdi İpekçi'nin öldürülmesi, Çorum olayları, Fatsa Operasyonu, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, MSP'nin Konya Mitingi de değerlendirildi. Detaylı değerlendirme sonucunda, 12 Eylül 1980 öncesi terör olaylarına bakıldığında, toplum kaosa sürüklenerek Türkiye’nin yönetilemez hale getirildiği ve askeri darbeye zemin hazırlandığı iddia edildi.
Savunma: Kurucu irade yargılanamaz
Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya’nın avukatlığını yürüten Avukat Bülent Acar ise, 12 Eylül Davası’nın “yok hükmünde olduğu” yönündeki savunmasını yineledi. Mevcut Anayasa’yı oluşturmuş Evren ve Şahinkaya’nın yönetiminde askeri kadroya yönelik yargılama yapılamayacağını belirten Acar, “Kurucu iradeyi yargılayamazsınız. Bu yargılama tümüyle hukuk dışı” diye konuştu. Evren ve Şahinkaya da, avukatlarınca yapılan savunmaya katıldıklarını beyan etmekle yetindi.
Celal Bayar’dan sonra Kenan Evren
Dava sonucunda Evren ve Şahinkaya, müebbet hapis cezasına çarptrırıldı. Evren’in 7. Cumhurbaşkanı sıfatı nedeniyle de Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 2’nci kez cumhurbaşkanlığı makamında bulunmuş bir kişi hakkında müebbet hapis cezası hükmü verilmiş oldu.
Celal Bayar, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ardından oluşturulan Yassıada Mahkemesi tarafından 15 Eylül 1961’de idama mahkûm edilmiş ancak sonrasında ileri yaşı nedeniyle cezası müebbet hapse çevrilmişti. Bayar, 7 Kasım 1964’de rahatsızlığı nedeniyle serbest bırakıldıktan sonra 7 Temmuz 1966’da dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından sağlık sorunları gerekçesiyle affedilmişti.
Davaya müdahil sivil toplum örgütlerinden Devrimci 78’liler Federasyonu Temsilcisi Nejat Kalkan, Amerika’nın Sesi’ne yaptığını açıklamada, “Elbette 34 yıl sonra da olsa bizim çok önemli bir karar. Bizler zaten Evren ve Şahinkaya gibi isimlerin kamu vicdanında yargılanmasını sağlamıştık. Şimdi yargı kararı da çıktı. Bunun demokratikleşme için önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Asıl kamu vicdanında mahkumiyeti önemli gördüklerini belirten Kangal, yaşları ve sağlık sorunları itibariyle tutuksuz yargılanan Evren ve Şahinkaya’nın bu aşamadan sonra Yargıtay’daki temyiz sürecinin sonuçlanmasını görmeye yaşlarının yetmeyebileceğini anımsattı. Ancak ne olursa olsun Evren ve Şahinkaya’nın orgeneral rütbelerini de kaybederek askeri darbeden mahkum edilmelerini önemsediklerini dile getirdi.
12 Eylül Davası’nda karar çıkmasıyla birlikte diğer illerdeki işkence davalarında da kararlar çıkmasını beklediklerini kaydeden Kangal, o dönemde yaratılmış tüm sorunların yerinde durduğunu ve işkenceye maruz kalan insanlara mutlaka hak iadesi yapılması gerektiğini vurguladı. Kangal, “Biz Evren ile Şahinkaya’nın bir intikam davası olarak yargılanması peşinde değiliz. Biz Türkiye’nin demokratikleşmesi ve 12 Eylül’ün eseri tüm sorunların çözülmesinin peşindeyiz. Umuyoruz ki bu kararla birlikte bu süreç başlar” diye konuştu.
Davaya işkence görmüş aileler adına katılan Avukat Mehmet Horuş, “Bu en sembolik 12 Eylül Davası’ydı. Bu iki yaşlı emekli general nazarında 12 Eylül rejimi mahkum edilmiş oldu. Alt kademe darbeciler ve işkencecilerle ilgili 57 kente dağıtılmış soruşturmalar var artık. Biz bunlara ilişkin davalarda da karar verilmesini istiyoruz” dedi.
Horuş, şimdi 12 Eylül Davası’nda sanık avukatlarınca mahkeme heyeti tarafından gerekçeli karar açıklandıktan sonra Yargıtay’a temyiz başvurusu yapılacağını kaydetti. Yaşları itibariyle Evren ve Şahinkaya’nın cezanın infazı yani hapse atılmalarının söz konusu olamayabileceğini belirten Horuş, “Ancak önemli olan haklarında mahkumiyet kararı hükmü bulunması” diye konuştu.