Erişilebilirlik

İngiliz Gazeteci: 'Kaşıkçı’nın Ölümü Dünyayı Sarstı'


İngiliz Gazeteci: 'Kaşıkçı’nın Ölümü Dünyayı Sarstı'
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:02:36 0:00

İngiliz Gazeteci Jonathan Rugman, Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’ndaki akıbetini kitap haline getirdi. Bu kitap şimdiye dek olay hakkında İngilizce yazılmış en kapsamlı kitap olarak değerlendiriliyor. Kitap, Kaşıkçı’nın ölümü kadar yaşamından da notlarlarla aynı zamanda bir biyografi özelliğini taşıyor.

İngiltere’de VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Gazeteci Jonathan Rugman, yazdığı kitabı anlatmaya, çalıştığı 4. Kanal Haber Merkezi tarafından İstanbul’a gönderildiği günü hatırlayarak başladı.

Rugman, “Suudi Arabistan konsolosluğuna çok yakın olan Levent’teki Mövenpik Otel’e yerleştiğimde öğrendim ki Kaşıkçı’nın infaz timinden bazı kimseler de bu otelde konaklamıştı” ifadelerini kullandı.

Rugman en başından beri, Arap dünyasının en tanınmış gazetecisinin, girdiği konsolosluktan bir daha çıkamamasını ve onu bekleyen nişanlısının kaldırımın üzerinde kalakalmasını ‘çok sıradışı’ bir haber konusu olarak gördüğünü söyledi.

Rugman “İlk gece uyumakta zorlandım çünkü bütün işaretler Suudi Prensi gösterirken, Amerika Başkanı Donald Trump’ın, nasıl olup da bu inanılmaz olaya müdahale etme ya da adaleti sağlama yönünde bu kadar isteksiz olduğunu anlamaya çalıştım” dedi.

Kitapta uluslararası toplumun, özellikle de Trump yönetiminin ve ABD Kongresinin olaya ilişkin tepkileri de yer alıyor; Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkileri gözden geçiriliyor.

“Bir adamın İstanbul’da öldürülmesinden çok daha fazlası”

“Asıl dikkat çekici olan, İstanbul’da öldürülen bir adamın, Yemen’de yıllardır süren ve binlerce insanın öldürüldüğü savaşa bu denli büyük bir etkisinin olması” diyen Rugman cinayetin ardından Amerika’da Kongre’nin Suudi Arabistan’la ilişkilerini 11 Eylül saldırılarından beri ilk kez bu kadar ciddi sorgulamaya başladığını hatırlattı. “Demek ki bu vaka özünde, bir adamın İstanbul’daki ölümünden çok daha fazlası” diyen Rugman “Olayın ardından ABD, binlerce insanın öldürüldüğü Yemen’deki savaşa Amerika’nın etkisini sona erdirecek kararları Kongre’den geçirmeye başladı” diye konuştu.

Yazar, bölgede izlenen yerleşik politikaların yeniden gözden geçirilmesinde Cemal Kaşıkçı olayının çok önemli bir payı olduğunu düşünüyor.

“Yayınlanan en geniş kapsamlı dinleme kayıtları bu kitapta”

Cinayetin ses kayıtlarının tapeleri, kitabın tüyler ürperten bölümü. Yazara göre, bugüne kadar bu konuyla ilgili yayınlanmış en geniş kapsamlı dinleme kayıtları bu kitapta yer alıyor. Yazar, cinayetten dört gün öncesine dek uzanan kayıtlarda, olayın daha önceden planlandığına ilişkin çok sağlam ipuçları olduğunu iddia ediyor.

Rugman, Cemal Kaşıkçı’nın konsolosluğa geldiği 2 Ekim günü öncesi geçen konuşmalardan birinde infaz timinin kendi arasında yaptığı ölçü tartışmasını örnek gösteriyor. Rugman, “Biri diğerine Kaşıkçı’nın gövdesiyle kalçalarının aynı valize sığıp sığmayacağını soruyor. Olay yeri inceleme uzmanı bir bilim insanı olduğu anlaşılan kişi ise yanıt veriyor: Hayır!” diye anlatıyor.

Kitaba göre infaz timi, Cemal Kaşıkçı’nın uzun boylu ve iri yapılı bir insan olduğunu ifade ederken ‘kalçası, bir atın kalçası kadar geniş’ ifadesini kullanmış.

Rugman, bu kimselerin cinayet daha gerçekleşmeden cesedi nasıl parçalara ayırmaları gerektiğini, nasıl çantalarda taşınabileceğini ve ne kadar ağır olabileceğini tartıştıklarını söylüyor.

Rugman “Bir başka telefon dinlemesinde de, infaz timinin lideri olduğu anlaşılan kişi, Riyad’dan İstanbul’daki istihbarat subayına “kafasını kesseniz, konuşmaz” diyor ve soruyor “Kastettiği kişi, bir gün sonra öldürdükleri Cemal Kaşıkçı değilse kim?”

Rugman, ses kayıtlarının eline nasıl geçtiğini gizli tutuyor ama kaynağına güveniyor. En azından Türk resmi makamlarınca tutulan resmi kayıtlara uyduğunu söylüyor ve ekliyor, “Bu kayıtlara göre cinayet düpedüz önceden planlanmış.”

“Cinayet gelişigüzel işlenmedi”

Rugman, bu cinayetin gelişigüzel işlenen bir cinayet olmadığını, emrin yukarıdan geldiğini gösteren birçok ipucu barındırdığını düşünüyor. Birleşmiş Milletler (BM) raporu, bu ipuçları gözönünde tutulduğunda, Suudi Prens Abdullah Bin Selman hakkındaki soruşturmanın daha da ileri götürülmesi gerektiğini söylüyor.

Yazara göre kanıtlar olayı daha net anlatıyor: “Riyad’dan İstanbul’a infaz timini getiren uçaklar diplomatik dokunulmazlığa sahip. Gelen 15 kişi de devlet memuru ve ikisi diplomatik pasaportlu. Bazıları kraliyetin koruması olarak bizzat Prens Selman’ın yakınındaki isimler. Hatta Selman’a 2018 başında, Londra ve Teksas ziyaretlerinde eşlik eden General Mutaip de kraliyet muhafızlarının komutanı.”

Rugman cinayetle ilgili bazı soruları da gündeme getiriyor ve cinayet sonrası infaz timinin elebaşının Prens Selman’ın medya danışmanını aradığını ve “patrona söyle” dediğini kaydediyor. Yazar“O patron kim olabilir? Medya danışmanı ile Prens arasında o gün karşılıklı atılmış 11 SMS’de ne yazıyordu?” diye soruyor.

Jon Rugman, altını çizdiği bu soruların Suudi yetkililerce ‘cinayetle ilgisi olmadığı şeklinde’ geçiştirildiğini belirtiyor, “Açıktan bir ölüm emri kanıtlanamayabilir, ama bütün bunların nereye gittiği belli” diyor.

“Ne Türk ne de Amerikan makamları ölüm emrine ilişkin net bir kanıt ortaya koymadı. İstihbarat değerlendirmeleri orta ve en üst düzey güvenirlik seviyelerinde. Zaten hiçbir istihbari değerlendirmesi yüzde 100 olamaz” diyen yazar elindeki belgelerin yazılı olduğunu ancak satırların ses kayıtlarından elde edildiğini söylüyor.

Ankara’da MİT’in elinde tuttuğu ses kayıtlarını hiçbir gazetecinin dinlemesine izin verilmediğini kaydeden Rugman “Türk basınına sızdırılan tapelerin orijinal ses kaydının 45 dakikalık bölümü de sadece BM’nin yargısız infazlar soruşturma savcısı ve ekibi tarafından özel izinle dinlendi. Söylediklerine göre kayıtların toplam uzunluğu yedi saatmiş” diyor.

Gazeteci, kayıtların kaynağının sağlamlığına rağmen şüphe olasılığını gözardı etmiyor. Sonuçta ses kayıtlarına dayalı bu belgeler ona verilmeden önce değiştirilmiş bile olabilir ama yazara göre, bugüne kadar kimse karşı çıkamadı.

“Türk makamları bu cinayetin önceden planlandığını herkese göstermek istiyor” diyen yazar Türkler’in bunda başarılı da olduğunu çünkü soruşturmayı yürüten BM raportörünün de aynı noktada olduğunu söylüyor.

Ancak Rugman, yine de bir gazeteci olarak kanıtları doğrudan görmek ya da duymak imkanı bulamamaktan dolayı huzursuz olduğunu belirtti.

“Kayıtlar mahkemede kabul edilecek mi?”

Rugman’a göre bir başka soru işareti de bu kayıtların mahkemede kabul edilip edilmeyeceği. Yazar, “Belki Türk makamları da bunların birer kanıt olarak mahkemece kabul edilmesini istemiyordur” diyen yazar “Sonuçta gizli dinleme sonucu elde edilmiş kayıtlar ve özünde çok rahatsız edici. Bir adamın ölümünden önceki son dakikaları yansıtıyor” diye ekliyor.

Donald Trump’ın ve dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un dahi ses kayıtlarını ellerinde olmasına rağmen dinlemekten kaçındıklarını hatırlatan Rugman “Sadece CIA Başkanı Gina Haspel’in, olaydan sonra Türkiye’ye gidip kayıtları dinlediğini biliyorum” diyor.

“Ayrıca, Türkiye’nin istihbaratta ortaklık yaptığı, müttefik ülkelerden görevlilerin de gelip kayıtları dinlediği, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, defalarca, ‘bu belgeleri paylaştık’ şeklinde açıklandı” diyen Rugman Amerika’nınsa bu olay üzerindeki değerlendirmesinin hala gölgede kaldığını düşünüyor.

“Amerikalılar, bu ses kayıtlarına rağmen Prensin hiç bir zaman tamamen suçlu olduğunu iddia etmediler” diyen Rugman “Kendi istihbaratları da var ve Prens Selman’ın bir önceki yıla kadar süren konuşmalarını tekrar gözden geçiriyorlar. Ortadoğu’daki üst düzey makamlarla sürekli temas halindeler. Topladıkları bilgilerden biri sızdı ve New York Times gazetesinde yayınlandı. Suudi Prensi’nin 2017'de Kaşıkçı’dan rahatsız olduğu ifadesi ’tırnak içinde’ kullanılmıştı” diye konuştu.

Rugman’a göre Amerikalılar bir yandan büyük resmi oluşturan istihbaratı toplarken arka planda kalmayı ve Türkler’in bu konudaki öncülüğü sürdürmesini bilinçli olarak tercih ediyor.

“Dinlenmediklerinden emin olmak istediler”

Jon Rugman, cinayet günü, öncesi ve sonrasıyla ses kayıtlarının elde ediliş şeklini şu şekilde açıkladı: “Size kaynağımı söyleyemem ama güvenilir bir kaynaktan öğrendiğim kadarıyla bir ay kadar önce Suudi Arabistanlı uzman ekip, Riyad’dan İstanbul’a dinleme cihazlarını temizlemeye gönderildi.”

Bununla da yazar, belli ki Suudi Arabistanlı yetkililer kimsenin dinlemediğinden kesinlikle emin oldukları bir ortama ihtiyaç duydukları çıkarımını yapıyor.

Rugman, “Kaşıkçı’nın öldürülmesinden bir hafta kadar önce İstanbul’a varan ekip ve Pazartesi, Salı ulaşan infaz timi konsolosluğun dinleme cihazlarından arındırıldığını zannediyorlardı. Böylece bu cinayeti sanki hiç himse duyamaz diye düşündüler” diyor.

Rugman, dinleme cihazlarının Türk yetkililerce sonradan yeniden yerleştirildiğini düşünüyor. Konuyu anlatmaya “Eğer bir ‘güvenli konuşma odaları olsaydı…” şeklinde devam eden Rugman diplomatik binaların özel amaçlara hizmet eden mimari özellikleri olduğuna da değiniyor.

Rugman “Aslında, her konsolosluğun ses geçirmez, güvenli konuşma odaları vardır. Diplomatik binaların hemen hemen hepsinde bulunur. Herhangi bir dinlemeye maruz kalınmayacak şekilde planlanan özel odalardır. Ölüm timinin bu odayı kullandığını sanmıyorum” diyor.

Rugman, olay öncesi dört günde yapılan herşeyi “beceriksizce” olarak niteliyor.

Rugman şu ifadeleri kullandı: “Kaşıkçının Cuma günü geleceği belliydi. Herşeyi aceleye getirdiler, haftasonuna ekibi toparlamakta karmaşa yaşadılar. Sanıyorum bu kişiler Suudi Arabistan’da muhaliflere yönelik ülke içi operasyonlarda herhangi bir titizlik gerektirmeden, gelişigüzel çalışmaya çok alışıklar. O yüzden çok rahattılar, son derece pervasız davrandılar”

Rugman’a göre bu infaz timinin ‘beceriksiz’ çalışmalarına diğer bir örnek, Kaşıkçı’nın kıyafetlerini giydirdikleri bir ekip üyesine, İstanbul’daki mobese kameralarına, sanki Kaşıkçı konsolosluktan ayrılmış izlenimi vermeye çalışırken oynadıkları oyundu.

Rugman olayı şöyle anlatıyor: “Elimizde gülünç bir gösteri de var. İnfaz timinin 57 yaşındaki üyesi General Madani, Cemal Kaşıkçı’nın ölümünden sonra onun kıyafetleriyle, oymuş gibi davranarak, İstanbul turu attı, Sultanahmet camiine gitti. Onu ele veren detayı İstanbul’daki emniyet müdürlerinden Mustafa Çalışkan tespit etti. Madani’nin ayağındaki spor ayakkabıları Cemal Kaşıkçı’nın ayağındakilerle aynı değildi. Madani Kaşıkçı’nın ayakkabılarını giymemiş kendi spor ayakkabılarıyla gezmişti ve bu onu hemen ele verdi.”

Kitapta bilinmeyenler kadar, bu cinayetin uluslararası kamuoyunda, her düzeyde ne kadar etkili olduğu ve neleri harekete geçirip değiştirdiği de anlatılıyor. Yazara göre tüm olanlar ‘yasalara dayalı düzen’ için de bir kırılma noktası.

“Devlet bir kişiyi hedef aldığında göreceli bir cezasızlık söz konusu. Baktığımız zaman 11 kişi yargılanıyor. Beşi cinayetle suçlanıyor. Resmi kayıtlarda isimleri yok” diyen Rugman şöyle devam ediyor: “BM’nin raporunda, olaya İstanbul’da karıştığı sabit kişilerden biri, yargılananlar listesinde bile yok. Davayı takip eden diplomatların içerde neler olup bittiğini anlatmaya izni yok. Ayrıca biliyoruz ki Prens’in medya danışmanı Saud El Kahtani de, soruşturmayı yürüten Suudi savcının ve dahası Amerikan hükümetinin suça karışanlar listesinde olmasına rağmen yargılananlar arasında değil ve serbest dolaşıyor.”

Yazar her şey bir yana, bu cinayetin Cemal Kaçıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz için de çok acı biten bir aşk öyküsü’ olduğunu düşünüyor.

Yazarın Özgeçmişi:

Janothan Rugman, 10 yıldan fazla süredir İngiltere’deki 4. Kanal Haber Merkezinin Dış Haberler Muhabiri. Arap Baharı haberleriyle tanındı. Somali’deki kıtlıktan Akdeniz’deki mülteci krizine çok sayıda haberi ekrana taşıdı. Futbolda yolsuzluk ve Haiti depremi de yaptığı haberler arasında. 2016’daki Paris saldırısında gösterdiği habercilik başarısı ona BAFTA ödülünü getirdi. Bu kitabından başka “Atatürk’ün Çocukları: Türkler ve Kürtler” adlı bir kitabı daha var.

XS
SM
MD
LG