Erişilebilirlik

İstanbul Sözleşmesi İçin Gözler Danıştay Kararında


Duruşmada Cumhurbaşkanlığı adına yazılı savunmayı paylaşan İdari İşler Başkanlığı yetkilisi Emre Topal
Duruşmada Cumhurbaşkanlığı adına yazılı savunmayı paylaşan İdari İşler Başkanlığı yetkilisi Emre Topal

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi hakkında 3718 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın iptali için kadın örgütleri, avukatlar ve bazı siyasetçiler tarafından açılan davanın duruşması yapıldı.

Davada Danıştay’ın vereceği karar, aynı zamanda Cumhurbaşkanı imzalı kararların yargı denetimine açık ya da kapalı hükmünde olup olmadığının da bir testi olarak görülüyor.

Bugün başkent Ankara’da tarihi nitelikte bir dava duruşması günü yaşandı. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 Mart 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı aleyhindeki dava başvurularına ilişkin Danıştay’da tarafların katılımıyla duruşma yapıldı.

Danıştay 10. Dairesi Başkanı Yılmaz Akçil başkanlığındaki ve birisi kadın üye olan beş kişilik heyet, İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili karar vermek üzere davacı kadın örgütleri, siyasi partiler ve barolar adına avukatları dinledi. Davacı taraf, İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanmasında Türkiye’nin katkısını da işaret ederek, anayasal yaşam hakkı bakımından Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın iptalini talep etti.

İstanbul Sözleşmesi İçin Gözler Danıştay Kararında
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:06:49 0:00

Bu talep kapsamında, Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK) Temsilcisi Avukat Hülya Gülbahar’ın “İstanbul Sözleşmesi yerli ve millidir. Bizler bu sözleşme için yıllardır çaba harcıyoruz, mücadele etmeye de devam edeceğiz” görüşü alkışlarla karşılandı.

Davalı taraf konumundaki Cumhurbaşkanlığı adına İdari İşler Başkanlığı’ndan Emre Topal’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararına ilişkin esas yönünden Danıştay tarafından denetim yapılamayacağını öne sürmesi ise salonda tepki gördü.

Danıştay Savcılığı adına savcılar Nazlı Yanıkdemir, Elmas Mucukgil ve ardından Aytaç Kurt, dava başvurularına ilişkin önceki yazılı görüşlerinde Anayasa’ya aykırılık yönünden Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın iptal edilmesi gerektiğini kaleme almıştı. Bugün “Duruşma Savcısı” sıfatıyla salondaki Danıştay Savcısı Aytaç Kurt, Cumhurbaşkanlığı’nca yapılan “Erdoğan’ın kararına ilişkin esas yönünden denetim yapılamaz” yönündeki iddiaya rağmen son sözü sorulduğunda, “Tek cümleyle Cumhurbaşkanlığı Kararı iptal edilmelidir” dedi. Savcı Kurt’un sözünü salondakiler ayakta alkışladı. Son savunma sözleri sorulduğunda avukatlarca da Danıştay 10. Dairesi Heyeti’ne görüşü yönünde karar verilmesi talebi seslendirildi. Bu konuda özetle, “Danıştay'da savcılar var diyoruz, şimdi artık Danıştay’da hakimler de var demek istiyoruz” görüşü dile getirildi.

Kadınlar Neden İstanbul Sözleşmesi'ni Savunduklarını Anlattı
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:16:27 0:00

Bugün Cumhurbaşkanlığı aleyhine 10 dava başvurusuna ilişkin duruşma düzenlenmiş oldu. Bu kapsamda, Ankara Barosu, 29 Ekim Kadınları Derneği, Gaziantep Barosu, Diyarbakır Barosu, Erzurum Barosu, Tekirdağ Barosu, Gelecek Partisi’nin aralarında bulunduğu başvurulara ilişkin karar verilecek. Danıştay 10. Dairesi’nin alacağı ilk karar, diğer başvuru dosyaları açısından bağlayıcı nitelikte olacak. Böylece CHP adına Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, DEVA Partisi, HDP gibi siyasi partilerce yapılan başvurular açısından bu ilk duruşma kapsamında ilan edilecek karar belirleyici olacak.

Heyete kritik soru: Neden maske takıyorsunuz?

Duruşma sırasında yapılan hukuki anlatımlar yanı sıra Ankara Barosu’na kayıtlı Avukat Canan Dumrul’un mahkeme heyetine yönelik “Neden maske takıyorsunuz?” sorusunu yöneltmesi ön plana çıktı.

Dumrul, geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Corona virüsü salgını koşullarına rağmen Türkiye’da kapalı mekanlarda da artık maske kullanmaya gerek olmadığı yönünde karar aldığını anımsattı. Buna karşın salonda Daire Başkanı Akçil’in yanındaki dört hakim üye tarafından maske takıldığına işaret eden Dumrul, “Cumhurbaşkanı kararıyla maske kullanma kararı kaldırıldı ama heyetinizden dört kişi maska kullanmaya devam ediyor. Nefesimizi ve nefzimizi korumak için maske kullanmaya devam ediyoruz. Biz kadınlar da kendi varlığımızı korumak için İstanbul Sözleşmesi’ni savunuyoruz. Biz o sözleşmeyi lütuf ile almadık. O sözleşmeyi tek imzayla verecek değiliz” dedi.

TBB: "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ilişkin karar verilecek"

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Avukat Erinç Sağkan, davacı Ankara Barosu adına duruşmada söz alarak, “Yarın bir başka uluslararası anlaşmadan yine aynı yöntemle çekilmesine neden olacağı için 9 No'lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesinin Anayasa’ya aykırılık iddiasının ciddiye alınmasını öneriyorum” talebinde bulundu. Sağkan, aksi takdirde Cumhurbaşkanı’nın kararıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin yarın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yapısına dayanak oluşturan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden de çekilebileceğini söyledi.

VOA Türkçe’nin de sorularını yanıtlayan Sağkan, Danıştay’ın aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle ilgili yargı denetimi yönünden karar vereceğini vurguladı. Sağkan, eğer İstanbul Sözleşmesi hakkında Türkiye adına Erdoğan’ın tek imzasıyla karar verilebileceği yönünde Danıştay’ın kararı sözkonusu olursa bunun hukuk devletine tamamen ters düşeceğini belirtti.

“Yasama’ya ait yetki gaspı söz konusu”

29 Ekim Kadınları Derneği adına Başkan Avukat Şenal Sarıhan, Erdoğan’ın kararına ilişkin “Erkek egemen anlayış ile körüklenmiş bir irade ile sözleşme feshi girişimi” yorumunda bulundu. Sarıhan, Yaşamın içinde bu sözleşme yürüyor, bu sözleşmenin yaşamasını sağlayacağız. Savcılar bizim gibi düşündüklerini ifade ettiler, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini tartıştılar. İki ay içinde 90 kadın katledildi. Hukuku adaleti yerine getirmenizi bekliyoruz” ifadesini kullandı.

Avukat Oya Aydın Göktaş da, ölen kadınları ve çocuklarını anımsatarak, “Nahide Opuz'un annesinin, Ahmet Yıldız’ın, Münevver Karabulut’un, Ceren Damar’ın, çocuk yaşta zorla evlendirilen satılan küçük Suriyeli kız çocuklarının avukatıyız. Bir kadın olarak kendi adıma, annemin adına, kızımın adına konuşuyorum. Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunduk neden ciddiye almıyorsunuz?” diye seslendi.

Danıştay'da İstanbul Sözleşmesi Davası Sürüyor
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:11:48 0:00

Güney Afrika Cumhuriyeti’nde “yürütme organına kendiliğinden yetki verilemeyeceği” gerekçesiyle iptal kararı verildiğini kaydeden Göktaş, “Cumhurbaşkanı’na yetki verilmesi kanunla sözkonusu ancak Anayasal yetki söz konusu değil. İdari hukukta hiç kimse kendi kendisine yetki veremez denilmektedir. Bu Cumhurbaşkanlığı Kararı, Yasama’ya ait yetki gaspıdır” dedi.

Avukat Ebru Beşe’nin ise, “Mülteci kadınlar adına da konuşacağım. İstanbul Sözleşmesi'nde 4. Madde göçmen veya mülteciler için ayrım yapılmaksızın imza altına alınmıştı. Göç yollarında cinsel saldırıya uğrayan kadınların ülkeye kabulunun teminatını veriyor. 4. Madde statü ve ikametine bakılmaksızın diyor. Mülteci kadınlar binlerce km yürüyerek canlarını kurtarmak için geliyorlar ve biz onların bu haklarını gasp ediyoruz” değerlendirmesi dikkat çekti.

“Gökkuşağı bayrağı düşmanlaştırılarak yasaklandı”

Davacı taraflardan Ankara Barosu adına Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Ceren Kalay Eken, İstanbul Sözleşmesi’nin öngördüğü Önleme, Koruma, Kovuşturma ve Bütüncül Politika Oluşturma şeklindeki hususlara iç hukukta Türkiye’nin sahip olmadığını ifade etti.

Avukat İlayda Doğa Karaman da, “Kamu yararı aramak durumundayız, 45 milyon kadın yararına değildir. Devlet tüm vatandaşlarını korumak ve bu yönde politikalar sergilemekle yükümlü” anımsatması yaptı.

Avukat Seher Duygu Çildoğan ise, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış gerekçesi olarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın yaptığı açıklamayı eleştirerek, “Bu karar ile LGBTQ+’ların varoluşlarının ve yaşamlarının nasıl etkilendiğinden bahsetmek istiyorum. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nca yapılan açıklamada, ‘Türkiye’de eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından marjinalleştirilmeye çalışılmaktadır’ denildi. Bu açıklamayla LGBTQ+’lara yönelik nefret söylemi dile getirilmiştir. Oysa İstanbul Sözleşmesi, taraf devletlere ayrımcı söylemlerden koruma yükümlülüğü yükler. Ama bu haklar sözleşmeden çıkma kararı gerekçesi yapıldı. Sözleşmeyle ilgili karar sonrasında sekiz nefret cinayeti işlendi. Gökkuşağı bayrağı düşmanlaştırılarak yasaklandı” diye konuştu.

“Sözleşmeye marjinal bir kesim karşı çıkıyor”

Tekirdağ Barosu adına söz alan EŞİK Platformu Temsilcisi Avukat Hülya Gülbahar ise, “Küçük marjinal bir kesim İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkıyor. Bu kesimdeki insanlar, çocuklarla evlilik yaşını indirmek istiyorlar, evlilik içi tecavüzün suç olmamasını istiyorlar, kol-bacak kırılmadıysa şiddet kabul edilmesini istemiyorlar. Sözleşmeye neden karşı çıktıklarını doğru anlamamız gerekiyor” ifadesiyle sözleşmeden vazgeçilme gerekçesini sorguladı. Oysa evsahibi ülke Türkiye’nin kenti İstanbul’un adıyla anılan sözleşmeyle dünya çapında kadın hakları için en temel güvence yaratıldığını anlatan Gülbahar, İstanbul Sözleşmesi için “Yerli ve milli bir sözleşme sözkonusu” vurgusu yaptı. Gülbahar, “İstanbul Sözleşmesi 6251 sayılı kanunla TBMM’de kabul edildi. Bu kanun yürürlükte. Anayasa 90’ncı maddesi kapsamında yürürlükte. Bu kanun ortadan kalkmadı” diyerek Erdoğan’ın kararını “Anayasa ve kanuna aykırı” olarak değerlendirdi.

VOA Türkçe’nin de sorularını yanıtlayan Gülbahar, “İstanbul Sözleşme çıkıldı dediğinizde ülke genelinde psikolojik etkisi sözkonusu. Dava uzadıkça ev içinde şiddet artıyor. Esasa dair yani kadınlara, çocuklara, şiddete maruz kalan erkeklerin geleceğine dair karar verilecek” diyerek en kısa sürede karar verilmesini talep etti.

Cumhurbaşkanlığı kararı nasıl savundu?

Duruşmada davalı taraf olarak Cumhurbaşkanlığı’nı temsilen söz alan avukat Fatma Turan Taşdemir, idarenin kararının hukuka uygun olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanlığı adına kapsamlı yazılı savunmayı paylaşan İdari İşler Başkanlığı yetkilisi Emre Topal ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararında Anayasa’ya herhangi bir aykırılık olmadığını savundu. Topal’ın, “İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi kadına yönelik şiddeti artırmamaktadır. Kadınlarımıza karşı şiddet uygulayan kim olursa olsun karşısında Türkiye Cumhuriyeti’ni, hakim ve savcıları, polisleri bulacaktır. Davacıların başvurularının çoğu Türk hukukun esasına hiçbir biçimde uymayan, birbirinden özensiz kopyala/yapıştır dilekçelerdir” sözleri salonda “Kim koruyor, hangi polis?” gibi tepkilere neden oldu.

İstanbul Sözleşmesi’nin dış ilişkiler boyutlu bir karar olduğunu ve Yürütme’nin başı sıfatıyla Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki yetkisine ilişkin yargı denetimi yapılamayacağını savunan Topal, “Antlaşmaların onaylanması ve sona erdirilmesi yürütme fonksiyonuna ilişkindir. Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile Cumhurbaşkanının TBMM’nin onayı olmaksızın yürütme yetkisini kullanması mümkündür. Dolayısıyla davacı tarafının iptal isteminin reddedilmesini talep ediyoruz. Biz Cumhurbaşkanımızın kararlarının doğruluğunu Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu gibi uluslararası kurum veya örgütlerin kararları doğrultusunda değerlendirmiyoruz” ifadesini kullandı.

Prof. Dr. Yazıcı: "Böyle cevap verse öğrencime sıfır verirdim"

Duruşmadaki davacı taraflardan birisi olan Gelecek Partisi adına Genel Başkan Yardımcısı, anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı ise, Cumhurbaşkanlığı’nca yapılan savunmaya sert tepki gösterdi. Kesinlikle Anayasa’ya ayrılık yönünde Danıştay’ın iptal kararı verilmesi gerektiğini söyleyen Yazıcı, “25 yıllık hocalık hayatımda bir öğrencim soruma böyle cevap verse sıfır verirdim” dedi.

Cumhurbaşkanlığı adına Topal’ın “Davacıların dilekçesi kopyala/yapıştır dilekçelerdir” sözlerine de Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkan Yardımcısı Avukat Sibel Suiçmez, “Allah kimseye inanmadığı kağıtları okumayı nasip etmesin” tepkisini gösterdi.

“Danıştay’da hakimler var demek istiyoruz”

Avukatlarca son sözler de ifade edildikten sonra Danıştay Savcısı’na görüşü soruldu. Savcı Aytaç Kurt’un “Tek cümleyle iptalini talep ediyoruz” sözleri salonda ayakta alkışlandı.

Savcılık tutumu itibariyle Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü, diğer kadınlarca ifade edilmekte olan “Danıştay’da savcılar var diyoruz. Açıklanacak karar ile Danıştay’da hakimler de var demek istiyoruz” açıklamasında bulundu.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Temsilcisi Fidan Ataselim de, kadına karşı şiddeti durdurmak için acilen İstanbul Sözleşmesi’ni hayata geçirmek gerektiği yönündeki mesajlarını paylaştı.

Duruşmadan izlenimler: Danıştay Heyeti anlayışlı, polis müdahaleciydi

Bugünden itibaren en geç 30 gün içerisinde İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin kararını açıklayacağı yorumlanan Danıştay 10. Dairesi’nin, bugünkü duruşma sürecinde kadınlar ve barolarca yapılan taleplere anlayışlı yaklaşımı göze çarptı. Danıştay, kadın hak örgütleri, barolar ve siyasi partilerce iletilen katılım taleplerini gözeterek bugünkü duruşmayı kampüsteki konferans salonuna taşıdı. “Danıştay tarihinde bir ilk. Bu kadar kalabalık bir duruşma ilk kez yapıyoruz” diyen Danıştay 10. Dairesi Başkanı Yılmaz Akçil, 650 kişilik salon dolduğu gerekçesiyle Danıştay’ın giriş kapısında içeri alınmayan kadınlarla ilgili taleplere de olumlu yanıt verdi. Akçil’in tutumu salonda alkışlarla karşılandı.

Duruşma başladıktan kısa süre sonrasında Danıştay’ın girişinde “Aç, aç” sloganıyla salona girme talebindeki kadınlara polis müdahale etti. Bu sırada amirlerince polis memurlarına biber gazı kullanılması yönünde sesli talimat verildiği öne sürülürken; dışarıdaki müdahale bilgisi salona da yansıdı. Kadın avukatlarca dışarıdaki polis müdahalesi gündeme taşınınca “Bizim yetkimiz duruşma salonumuza ilişkin” diyen Akçil, Danıştay görevlisine salondaki yer durumuna bağlı olarak 50 kadını daha içeri almaları talimatını verdi ve eğer salon uygun olursa 30 kadını daha içeri almalarını istedi. Böylece baro temsilcisi avukatlar, kapıdaki kadınları polis müdahalesinden korumaya çalışırken, sonrasında salona geçişlerini de sağladı.

  • 16x9 Image

    Yıldız Yazıcıoğlu

    Yıldız Yazıcıoğlu, 1994-1998 döneminde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Mesleğe 1997 yılında Cumhuriyet’te stajyer olarak başladı. 1998-2000 döneminde yüksek lisans eğitimine devam etti. 2000 – Mayıs 2009 döneminde Milliyet’te mesleki kariyerini cumhurbaşkanlığı ve parlamento muhabirliği noktasına taşıdı. 2009 - 2011 yıllarında ABD’nin başkenti Washington DC’de kariyerini sürdürdü ve farklı medya kuruluşları için temsilcilik – yorumculuk görevlerini yürüttü. Bu dönemde VOA Türkçe’de eğitim aldı ve görev yaptı. Ardından Ankara’ya dönüşünde Habertürk TV’de, ArtıBir TV’de görevler üstlendi. Şu anda VOA Türkçe ekibinde görev almayı sürdürüyor.

XS
SM
MD
LG