Bünyamin Aygün’ün habercilik yolculuğu başarılı bir foto muhabiri için sıradan sayılabilecek bir seyirdeydi. Çatışma nerede, o oradaydı. Filistin’de, Irak’ta aylar geçirmiş, tarihi fotoğraf karelerine sığdırmıştı. Dolayısıyla Suriye’de iç savaş yaşanırken, Bünyamin’in dünyanın başka bir bölgesinde olması beklenemezdi. Suriye’de filizlenen aşırı unsurların 2013 ortalarında henüz adı konulmamıştı belki ama takvimler 2014’ü gösterdiğinde tüm dünyada oklar acımasız infazlarıyla tek bir örgütü gösteriyordu.
Bünyamin Aygün, her birini izleyemediği infaz videolarındaki rehinelerin ne hissettiğini biliyor, çünkü 40 gün boyunca aynı korkuya kendi öldürülme şeklini düşünüp karar verecek kadar yakındı. Aygün yaşadıklarını “IŞİD’in Elinde 40 Gün” adlı kitabında topladı.
Her dine ayrı infaz
Aygün, örgütün Ürdünlü pilotu infaz etme şekliyle dünyaya bir mesaj vermek istediğini vurguluyor.Gazeteci, “Çünkü IŞİD, kitabımda da yazdığım gibi, eğer Müslümansanız ve öldürülmeniz gerekiyorsa, bıçakla sizi infaz ediyor. Eğer Müslümansanız, Müslümanlıktan çıkmışsanız, münafıksanız, kurşuna dizilerek öldürülmeniz gerekiyor. Müslümansanız, ya da hangi dinden olursanız olun, yüz kızartıcı suç işlemişseniz, iple asılmak suretiyle infaz ediliyorsunuz. Suçunuzun ağırlığına göre de, yüz kızartıcı bir suçsa, hırsızlık, tecavüz gibi, biraz da darağacında bekletiliyorsunuz” diyor.
“Fatiha okumama rağmen Müslüman olduğuma inanmadılar”
Aygün’e geri dönüp baktığında, örgütün rehineler üzerinde nasıl bir baskı yöntemi uyguladığını soruyoruz. Diğer rehineler neler yaşamış olabilir?
“Birincisi Müslüman olana çok büyük saygıları var. Gayrimüslim olduğunu kabul eden rehinelere çok büyük saygıları var ve zaten bunu defalarca bana da söylediler. Ama mesela 'Elhamdülillah Müslümanım' dememe ve Fatiha okumama rağmen benim Müslüman olduğuma inanmadılar. ‘Sen münafıksın, sen Türkiye'de Müslüman olmayan bir hükümete hizmet ediyorsun. Çalıştığın gazete Yahudiler’e hizmet ediyor” dediler.
“Gayrimüslim rehinelere iyi davranıyorlar”
IŞİD, korkunç eylemlerini İslamiyet kurallarına uygun olarak yaptığını savunan, Batı’ya bu mesajları veren bir örgüt. Ancak Bünyamin Aygün, bir Müslüman olarak farklı bir rehine muamelesi görmediğini anlatıyor.
“Yani sadece sizin bireysel anlamda Müslüman olmanız yetmiyor, nerede, hangi kurumda çalıştığınız, hangi ülke vatandaşı olduğunuz, bunlar da çok önemli. Emin olun rehinelere çok şaşırtıcı bir şekilde çok iyi davranıyor, özellikle de gayrimüslim olan rehinelere çok iyi davranıyorlar.”
“Rehineler son ana kadar infaz edileceklerini bilmiyor”
Bünyamin Aygün’e IŞİD’in elindeki rehinelere nasıl davrandığını, bir günlerinin nasıl geçtiğini soruyoruz.
“Son ana kadar onları asla infaz edeceğini söylemiyor, söylemediği gibi çeşitli çekimler yapıyor. Bu deneme çekimidir, bir yapıyor, iki yapıyor, belki üçüncüde, dikkat ederseniz hepsi çok soğukkanlı duruyor, çünkü şöyle bir taktik var, sadece IŞİD'de değil, aslında bütün rehinelerde var. Karşınızda yüzünü görmediğiniz, mimiklerini görmediğiniz bir grup silahlı insan var. Tıpkı Guantanamo'da olduğu gibi üzerinize çevrili namlular, beş vakit namaz kılıyorsunuz, beş vakit abdeste götürüyorlar. Her gittiğinizde birisi sizin kelepçelerinizi, ayaklarınızı çözüyor, gözbağınızı çıkarıyor. Bir kişi de makul bir mesafede durarak sizin kontrolunuzu sağlıyor. Normalde zararsızsınız, bir kişiyi bile kontrol edemezken, onlar 2-3 kişi sizi sürekli kontrol altında tutuyor.”
“Kurşuna dizilmeyi tercih ettim”
Günler süren sorguda en fazla maruz kaldığı sorunun gerçekten Müslüman olup olmadığıyla ilgili olanlar olduğunu anlatıyor Aygün. Artık bir süre sonra yaşamayacağından emin olduğunu, infaz edileceği günü beklediğini söylüyor.
“Yüzünü görmediğiniz, mimiklerini görmediğiniz insanlar, karanlıkta sizi eliniz bağlı, gözünüz bağlı günlerce tutuyor ve günlerce casusluk sorgulaması yapıyor. 'Kime çalışıyorsunuz, CIA mı, MOSSAD'mı? Senin adın Bünyamin, Benyamin Netanyahu'dan bağlantı kurup, sürekli böyle 20 gün süren, kendi adıma söylüyorum. 20 günün sonunda geldiğim nokta şuydu. Nefes alıyorum. Yemek yiyorum, bir şeyler içiyorum, ama sadece bu. Kırmızı çizgilerim, olmazsa olmazlarım bitiyor. Bir süre sonra artık ölüme de razı oluyorsunuz. Mesela ben o noktaya gelmiştim. Bu kitapta da çok net bir şekilde var. Bir süre sonra nasıl öleceğinize 'acaba şöyle mi ölsem, böyle mi ölsem?' Kesilerek değil de, ben kurşuna dizilmeyi... Bu anlatılacak birşey değil. Şu anda rahat konuşuyor gibi görünebilirim. Ama o zamanki rehinenin gözünden, rehinenin duygularından bunlar anlatılır gibi şeyler değil. Müthiş derin ızdırap. Çok derin acı. Oradaki rehinelerin yaşadığı korku yetiyor. Biliyorsunuz ki, bu örgüt sizi er geç öldürecek. Yaşamanız yüzde bir, belki binde bir olasılık. O binde bir olasılık da nasıl olacak? Ortadoğu'nun göbeğindesiniz. Türkiye son on yılda hiçbir rehinesini bırakmadı. Hepsini de pazarlıklı, ya da pazarlıksız, canlı almayı başarmış bir ülke. Bunu bildiğim halde çok korkuyordum. Örgütün de yapısını biliyorum. Sizi bırakmaz, ya sizi ciddi pazarlık unsuru yapacak, bu şu da olacak. Savaş halinde olduğu Esat'a da verip kendi adamının bırakmasını isteyebilir, Türkiye'ye de verebilir.
“Hava saldırılarından nasıl kaçacaklarını biliyorlar”
“Bence hava saldırıları yeterli değil. Çünkü örgütün bünyesinde dünyanın dört bir yanından cihada gelmiş, “cihatçı” denen insanlar var. Bunun anlamı ben buraya ölmeye geldim, 'şehit olmaya geldim', dolayısıyla ölmeye gelmiş, ölümü göze almış ve her birinin belinde patlamaya hazır TNT düzeneği olan insanlarla hava operasyonuyla mücadele etmeniz mümkün değil. Karadan mücadele de zor. Ha ne yapabilirsiniz? O ayrıca tartışılmalı. Bana sorarsanız, hava operasyonları, zaten Amerika çatısı altında birleşen Batı da bunu kabul ediyor, hava operasyonları belki zayıflatabilir Kobani'de olduğu gibi. Oran verin derseniz, yüzde 30 zayıflatır, yüzde 40 zayıflatır. Ama asla yüzde 60-70 zayıflatmaz örgütü. Çünkü hava operasyonları bellidir. Örgüt bizim sandığımızdan çok daha yetenekli. Bu örgüte bir övgü değil. Bu sadece teknik bir tespittir. Benim bölgede yaptığım, hem rehinelik dönemimden, hem de bölgede yaptığım gazetecilikten edindiğim bilgiler de, hepsi çok iyi eğitimli savaşçılardan oluşuyor. Dolayısıyla hava saldırısından nasıl kaçacaklarını biliyorlar. Hava saldırıları yoğun olduğu zamanlarda ne yapacaklarını biliyorlar. Kara saldırılarında ne yapacaklarını iyi biliyorlar.”
“Batı’nın işi zor”
Peki IŞİD’le mücadele kapsamında Amerika öncülüğünde sürdürülen hava operasyonları karada nasıl bir ortamda karşılanıyor? Bugüne kadar etkisi ve başarısı Kobani’de ortaya çıkan bu müdahale, örgüte gerekli darbeyi vuruyor mu?
“Örgütü çok geç fark etti Batı. Batı hava müdahalesiyle çok şey yapılamayacağının farkında. Ama geç farkına vardı. Örgütün varlığının çok geç farkına vardı. Bölgede istihbarat elemanları ne yapıyordu? Her ülkenin kendi sorgulayacağı bir şeydir. Ama şu anda Batı, askeri kaynaklar ne yapacağını çok iyi biliyor. Ama bölgede bazı hassasiyetler var. Önemli noktalar var, bunları aşmak da zaman istiyor, hakikaten Batı'nın işi çok zor.”