Uzmanlar Trump yönetiminin İran’a baskı politikasının ters tepebileceği ve Tahran’ın, Yemen gibi nüfuz sahibi olduğu bölgelerde buna askeri olarak karşılık verme ihtimalini doğurabileceği uyarısında bulunuyor.
Trump yönetimi aralarında Türkiye’nin de olduğu İran’dan petrol ithal eden 8 ülkeye dolaylı yaptırımlardan muafiyet tanımış, 2 Mayıs itibariyle de bu muafiyet hakkının sona ereceğini, sürenin uzatılmayacağını açıklamıştı. Bu sürenin dolduğu gün, ABD’nin İran politikası Washington’da SETA Vakfı’nın düzenlediği panelde tartışıldı.
İran ve P5+1 ülkeleriyle Obama döneminde 2015 yılında varılan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilen Trump yönetimi Tahran’a yönelik yaptırımları aşama aşama yeniden devreye sokmuş hatta ilk kez İran ordusunun elit birliği olarak tanımlanan İran Devrim Muhafızları’nı da yabancı terör örgütü listesine almıştı.
Trump yönetimi İran’ın enerji sektörünü hedef alan yaptırımlar kapsamında Türkiye dahil olmak üzere 8 ülkeden İran’dan petrol alımını kademeli olarak azaltmaları ve en nihayetinde de sıfıra indirmelerini istemiş, bunun için de bu ülkelere 6 aylık bir süre tanımıştı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo geçen hafta düzenlediği basın toplantısıyla bu sürenin uzatılmayacağını açıklamış ve Amerika’nın İran’a yönelik yaptırımları uygulamakta kararlı olduğunun altını çizmişti.
Amerikalı yetkililer İran’a yönelik sert politikanın amacının Tahran’ı tavır değişikliğine itmek olduğunu dile getirmiş, uygulanan ekonomik baskı politikası ve yaptırımlarla İran’ın petrol gelirinin 10 milyar dolar azaldığını savunmuştu. Peki Trump yönetiminin İran’a uyguladığı azami baskı poltikası Tahran’ı tavır değişikliğine yönlendirebilir mi?
“Yaptırımlar ters teper, rejim ayakta kalmayı başarır”
Washington’da SETA Vakfı’nın düzenlediği panele katılan Atlantik Konseyi İran Girişiminin Geleceği projesinin direktörü Barbara Slavin Trump yönetiminin uyguladığı baskı politikasının ters tepeceği görüşünü dile getirdi. İran ekonomisinin daraldığını vurgulayan Slavin İran’da yüksek enflasyon ve artan işsizliğe dikkat çekerek söz konusu yaptırımların İran halkının içinde bulunduğu koşulları kötüleştirmekten öteye gidemediğini savundu.
İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif Trump yönetiminin 8 ülkeye yönelik yaptırımlardan muafiyeti uzatmayacağını açıkladığı günlerde New York’taydı. Zarif orada yaptığı açıklamada Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman’a atıfta bulunarak İran konusunda şahin politikaları savunan isimler için “B ekibi” ifadesini kullanmış, bu ekibin Trump’ı İran’la istemediği bir savaşa sokmaya çalışmakla suçlamış, amacın da İran’da rejim değişikliği olduğunu savunmuştu. Hatta İran Dışişleri Bakanı yaptırımların İran’ı yıldıramayacağı mesajını da “Yaptırımların etrafından dolanmanın her zaman yolları vardır. Bu alanda bizim doktoramız var” ifadelerini kullanmıştı.
Barbara Slavin panelde yaptığı konuşmada İran Dışişleri Bakanı Zarif’in New York temasları sırasında kulllandığı ifadelere atıfta bulundu. Trump yönetiminin baskı ve yaptırım politikasının İran’nın bölgedeki davranışını değiştirmesiyle sonuçlanmayacağını söyleyerek nükleer anlaşmanın akıbetine dikkat çekti. Petrol gelirlerini alamayan ve anlaşmadan fayda sağlayamayacak olan İran’ın nükleer anlaşmadan doğrudan çekilmese bile bazı alanlarda hileye başvurma ihtimalininin olabileceğini vurguladı.
Atlantik Konseyi İran Girişiminin Geleceği projesi direktörü Barbara Slavin’e göre Trump yönetiminin sert İran politikasına rağmen rejim ayakta kalmaya devam edecek. İran’da rejimin 1980-1988’deki İran-Irak savaşı gibi son derece zor koşullarda bile ayakta kalmayı başardığına dikkat çeken Barbara Slavin İran’ın ABD’de 2020 seçimlerinde Demokrat Partili bir başkanın göreve gelmesiyle Amerika’nın yeniden İran’la nükleer anlaşmaya girebileceği kanısında olduğunu ancak 2020 seçimlerini Trump’ın kazanması halinde İran’ın yeniden durum değerlendirmesi yapmak zorunda kalacağının mesajını verdi.
ABD’nin İran’da amacı rejim değişikliği mi?
İran’a uygulanan sert politikanın amacı İran’ın nükleer programını tamamen durdurmak mı; Hizbullah, Kudüs gücü ya da Yemen üzerinden bölgede gösterdiği nüfuzu kırmak mı yoksa İran’da rejimi devirmek mi?
Hudson Enstitüsü uzmanlarından Mark Doran’a göre bu üç muhtemel amaç arasında rejim değişikliği en olası olmayan seçenek. Suriye örneğini veren Mark Doran, “Bana kalırsa rejim değişikliği günleri artık geride kaldı. Yönetim ne düşünüyor bilemem ama pek çok kişi Suriye’de de Esat’ın düşeceğini düşündü. Fakat sonra Ruslar ve İranlılar devreye girdi. İran rejimi düşecek olsa yine devreye girecek olanlar olabilir. Bunu göz önünde bulundurmak lazım” diye konuştu.
Türkiye İran yaptırımlarından etkilenecek mi?
SETA’nın Washington Koordinatörü Kadir Üstün ise Obama döneminin İran politikasının en sorunlu kısmının İran’ın nükleer anlaşma sonrasında bölgede çok güçlenmesiyle sonuçlanması olduğunu belirtti. “Anlaşma nükleer programla ilgili anlaşma olacaktı. Ancak anlaşma sonrasında Türkiye dahil olmak üzere bölgesel güçler İran’ın bölgede çok fazla güç kazanmaya başladığını hissetti” ifadelerini kullandı.
Peki Trump yönetiminin Türkiye dahil olmak üzere sekiz ülkeye yaptırımlardan muafiyeti uzatmama kararı alması Türkiye’yi nasıl etkiler?
Kadir Üstün, Türkiye’nin İran’dan petrol alımının zaman içinde azalmasıyla İran’a yönelik yaptırımların geçmişte yürürlüğe girdiği döneme kıyasla bugün durumun daha farklı olduğunu vurguladı. Türkiye’nin İran’a yönelik yaptırımlar devreye girdiğinde petrolünün yüzde 50’sini İran’dan aldığını, bu nedenle o dönem yaptırımlardan çok daha fazla etkilendiğini, şu anda ise Türkiye’nin petrol ihtiyacının yüzde 10’undan daha azını İran’dan karşıladığı için bu kez petrol kaynaklı yaptırımlardan muafiyetin bitecek olmasına daha hazırlık olduğunu belirtti.
İran’la yeni bir nükleer anlaşma ya da müzakere mümkün mü?
Amerika’nın İran’a yönelik sert politikasının amaçlarından birinin İran’ı yeni bir nükleer anlaşma için müzakere masasına yeniden çekmek olabileceği yorumu dile getirilmişti. Uluslararası Kriz Grubu’nun İran Masası Direktörü Ali Vaez Amerika ve İran arasında önümüzdeki 1,5 yıllık süre zarfında böyle bir olasılık görmüyor. Bunun en önemli sebebi de elbette Amerika’da 2020 yılında yapılacak olan başkanlık seçimleri.
Ali Vaez, Trump yönetiminin seçime giden süreçte İran konusunda böyle bir siyasi risk almaya yanaşmayacağını savundu. İran’da da batı ülkeleriyle nükleer anlaşmanın mimar olarak görülen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in siyaseten büyük bir bedel ödediğine atıfta bulunan Ali Vaez, İran’da iç siyaset dinamikleri açısından da böyle bir olasılık görmediğini söyledi.
İran’la savaş olası mı?
ABD’de 2020 Kasım’ında yapılacak başkanlık seçimlerinin sonucuna göre hem İran hem de Amerika’nın konum alacağını belirten Ali Vaez, “Demokrat bir başkan seçilirse İran tarafında beklenti Amerika’nın nükleer anlaşmaya koşulsuz olarak yeniden girmesi yönünde olur. Eğer Trump bir dönem daha başkan olursa, İranlılar Trump’ın ikinci döneminde kendilerine daha anlamlı bir şeyler sunabilecek konumda olabileceğini düşünebilir” değerlendirmesinde bulundu.
İranlılar için “Teslim olmanın yaptırımlar yüzünden zorluk çekmekten daha kötü” olduğuna dikkat çeken Ali Vaez, İranlıların ancak ellerinin daha güçlü olduğu anda müzakere masasına oturacakları imasında bulunarak “Gerilimi düşürmeden önce yükseltmeleri gerek. Bunun için de nükleer programa yeniden başlamaları gerekir. Bu da müzakere masasına dönmeden önce yeniden bir nükleer kriz yaşamamız gerektiği anlamına geliyor. Beyaz Saray’da böyle bir ulusal güvenlik ekibi varken bu da savaş anlamına geliyor” diye konuştu.
Yemen üzerinden çatışma kızışır mı?
İran’ın petrol ihracatını hedef alan yaptırımların devreye girmesinin ardından İran’dan nasıl bir misilleme gelebileceği konusundaki tartışmalarda İran’ın uluslararası petrol taşımacılığı açısından kritijk öneme sahip olan su yolu olan Hürmüz Boğazı’nı kapatıp kapatmayacağı sorusu gündeme gelmişti.
Uluslararası Kriz Grubu’nun İran Masası Direktörü Ali Vaez Hürmüz Boğazı’ndan ziyade Kızıldeniz’e vurgu yaptı. Yemen’deki iç savaşta Husilere destek verdiği belirtilen İran’ın Amerika’dan son dönemde peşi sıra gelen sert adımlara karşılık olarak Yemen savaşı üzerinden Suudi Arabistan ile çatışmaları yoğunlaştırabileceği olasılığına dikkat çekti.