İngiltere'nin ekonomisine mal olacak 2,5 milyar sterline rağmen bir anda Çin’in teknoloji devi Huawei’yle çalışmaktan vazgeçmesi tartışılıyor.
Karara gerekçe olarak “siber güvenlik” gösterilmiş olsa da uluslararası ilişkiler açısından konu farklı yönleriyle de değerlendiriliyor.
Londra’da City Üniversitesi Uluslararası Politikalar Bölümü'nde karşılaştırılmalı politik araştırmaları yapan öğretim üyesi Dr. Mustafa Kutlay, İngiltere’nin Huawei kararının ardında yatan nedenleri VOA Türkçe Londra muhabiri Barış Çimen’e değerlendirdi. Kutlay’a göre İngiltere’nin Huawei yasağı bir son değil, başlangıç.
VOA Türkçe: Acaba ne oldu da İngiltere 5G’de Huawei’den vazgeçti?
Dr. Mustafa Kutlay: “Bu tarz kararları, zannediyorum uluslararası siyasi iktisatta daha çok görmeye başlayacağız çünkü Amerikan hegemonyasının göreli gerilediği bir dönem yaşıyoruz yani liberal, uluslararası düzen geriliyor. Batı dışı aktörler başta Çin olmak üzere uluslararası ekonomide gittikçe artan oranda etkin hale geliyor ve bu aktörler serbest piyasa ekonomisinin kurallarını kendi normları çerçevesinde esnetmeye, kendi çıkarları çerçevesinde kullanmaya çalışıyor ve farklı bir ekonomik model ile uluslararası sistemde sosyalize oluyorlar. Yani Çin örneği, devlet kapitalizmi modeli ile çalışıyor ve bu demokratik kapitalist model ile her zaman örtüşmüyor. Çok taraflı uluslararası ticaret geriliyor. Yani örneğin, Dünya Ticaret Örgütü daha az etkin bir kurum, 10 yıl öncesine kıyasladığınızda. Bundan sonraki dönemde de zannediyorum tek taraflılık ya da iki taraflı anlaşmalar, çok taraflı kural temelli ticaretin önüne çıkacak.”
VOA Türkçe: Siber güvenliğimiz söz konusu denildi ve Amerika, altyapısında Huawei kullanan ülkeler ile istihbarat paylaşımımızı yeniden gözden geçiririz, dedi. Üstelik İngiltere’de Ocak ayında hükümet 5G altyapısının %35’i oranınında Huawei kullanılabilir dedi. Şimdi Ulusal Güvenlik Konseyi de bunun tam tersi bir karar alarak Huawei’den vazgeçti. Üstelik olanı da sökeceğiz dendi. 2027’ye kadar mobil altyapıda Huawei kalmayacak.
Dr.Mustafa Kutlay: “İşte biz gittikçe artan oranda Jeo-ekonomi’nin gittikçe yükselişini gözlemliyoruz yani ekonomik enstürmanların devletlerin çıkarları için, siyasi amaçlar için kullanıldığı bir dönem. Bunu daha sık yaşamaya başlayacağız çünkü ortada yapısal bir güç dönüşümü ve bu dönüşüm içerisinde de ciddi gerilimler var. Bu İngiliz hükümetine özgü bir durum olmayacak şüphesiz, Avrupa’da örneğin, pek çok devlet benzer problemler ile uğraşacak, hassas kararlar vermeye çalışacaklar, çünkü bir taraftan Çin gibi aktörler ile daha fazla ticaret yapmak, daha fazla yatırım çekmek isteyecekler, ekonomik büyüme gerçekleşmesi lazım ama diğer taraftan da örneğin ABD gibi ülkeler, Çin gibi potansiyel hegemon ülkelere bu tarz ambargolar koyduklarında artık ittifak sistemlerini gözden geçirmeye çalışacaklar. Şu anda İngiliz hükümetinin de içinde bulunduğu durum bu, pek çok Avrupa hükümeti de benzer durumlarda daha fazla kalacak. Yani, ekonomik çıkarlarınızı öncelemek durumunda mısınız yoksa bunu yaparken güvenlik çıkarlarınızı ve siyasi ittifaklarınızı korumayı başarabilecek misiniz? Bunlar eskiye oranla daha zor kararların verilmesi gereken bir dönemin işaretçisi. Huawei kararında da her şey bitmiş değil benim gördüğüm. Uzun bir zaman var, uzun bir zaman marjı var 10 yıldan bahsediliyor ve biz öngörü yapmakta zorlanıyoruz çünkü uluslararası sistem çok hızlı dönüşüyor. Dolayısıyla bence tartışma bitmiş değil, tam tersine az önce söylediğim çerçeveden bakılırsa yeni başlıyor.”
VOA Türkçe: İngiltere, Avrupa Birliği’nden ayrılıyor ve kendine yeni ortaklar arıyor. Mesela, Türkiye ile temasları var. Ticari potansiyelini arttırma yolunda bir anlaşmaya çalışıyorlar ama diğer yandan bakıyorsunuz çok daha büyük bir ticari ortağını bir kalemde silmeye çok hazır. Cambridge Econometriks adlı şirketin yaptığı araştırmaya göre Çin’in yatırımları ile İngiltere’de yüz bin kişi çalışıyor ve oradan gelecek gelire muhtaç durumda. Yüz bin kişi, eğitim, turizm, bilimsel araştırma alanında çalışıyor. Sadece dört tane dörder yüz kişilik şirketi var, 1 milyar sterlinlik yatırım daha geliyor, bir araştırma enstitüsü kurulacak. İngiltere elinin tersi ile itebilecek durumda mı bunları?
Dr.Mustafa Kutlay: “Kolay bir şekilde elinin tersi ile itilebilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum çünkü İngiltere’nin Çin’e ihracatI örneğin 30 milyar Pound civarındaydı 2019’da ve Çin’den yapmış olduğu ithalat ise yaklaşık 50 milyar Pound’du. Yani, ortalamaya vurduğunuzda %6,5-7’lik bir ticaret payı demek, İngiltere’nin toplam ticareti içerisinde. Biliyorsunuz iktisatta fırsat maliyetleri ile daha çok analiz yapılır. Elde etmeye çalıştığınız şeyin karşılığında nasıl bir bedel ödüyorsunuz, devletler bunu da düşünmek zorundalar. O da şu; İngiltere’nin temel güvenlik müttefiki Amerika Birleşik Devletleri ve Amerikan firmaları, Amerikan yatırımları İngiltere’de ve Avrupa’nın geri kalan kısımlarında çok büyük bir hacim teşkil ediyor. Dolayısıyla, işte bu jeo-ekonominin yükseldiği, ticaret savaşlarının ve korumacılığın ön plana çıktığı zamanlarda, sadece kimden ne kazanacağınıza bakmazsınız aynı zamanda almış olduğunuz kararların maliyetinin ne olduğunu da hesaba katmak zorundasınız yani her zaman çok pozitif toplamlı bir oyun olmuyor. Negatif toplamlı bir oyun da olabilir, sıfır toplamlı bir oyun da olabilir. Bir de şunu görüyoruz; özellikle Covid sonrası dünyada ekonomiler her tarafta küçülüyor, istihdam sorunları gittikçe artan oranda hükümetleri zorlamaya başlıyor. Bu yüzden her bir iş ya da her bir iş imkanı daha fazla öne çıkıyor, önemli. İşte bu verilecek olan ekonomik kararların gittikçe daha da zorlaşmasını beraberinde getiriyor. Çünkü her karar peşi sıra bir takım siyasi ve güvenliğe ilişkin çıkarımları da beraberinde getirecek.”
VOA Türkçe: Bir kitap var, Clive Hamilton ve Mareike Ohlberg’in. Avustralyalı araştırmacı ve Alman araştırmacı Çin üzerine yazmışlar; Gizli El. Çin’in Batı’ya nüfuzunu anlatıyor. Gizli El, Çin’in İngiltere’deki bazı elitler üzerinde lobicilik faaliyetleri yaptığına da değiniyor. Yani mesela Huawei İngiltere’ye girerken sadece cazip bir mal, ürün satar gibi değil, onun içeride siyasi altyapısını da hazırlıyor.
Dr.Mustafa Kutlay: “Aslında ekonomi ile siyaset her dönemde birbirleri ile iç içe geçmiş durumdadır yani baktığınızda liberal devletler içerisinde de , çok uluslu şirketler başka ülkelerde yatırım yaparken arkalarında ciddi bir siyasi ve diplomatik destek alırlar. Ama Çin modelinde daha net bir şekilde ortaya çıkan durum, Çin’in devlet güdümlü bir ekonomik model takip etmesi. Biliyorsunuz karşılıklı bağımlılık açısından bakıldığında bir beklenti vardı. Eğer Çin dünyanın geri kalan kısmıyla entegre olursa ticaret, ekonomik ilişkiler derinleşirse bu peşi sıra barışçıl siyasi ilişkileri de beraberinde getirecek hatta ekonomik olarak müreffeh haline geldikçe Çin’in kişi başına düşen geliri arttıkça bu peşi sıra demokratikleşmeyi de sağlayacak. Yani bu modernizasyon teorisi olarak bilinir siyaset biliminde ama Çin modelinde bu çalışmadı. Gördüğünüz üzere Çin kişi başına düşen gelirini ciddi anlamda arttırdı, son 30-40 yılda küreselleşmenin en çok kazanan devletlerinden bir tanesi haline geldi ve ihracat konusunda oldukça pro-aktif ve dinamik bir ülke. Küresel büyümenin de motoru halinde ama problem şu ki bu ekonomik liberalleşme, dünya ile entegrasyon peşi sıra bir siyasi liberalleşme getirmedi.”
VOA Türkçe: Çin Büyükelçisi Liu Xiaoming Londra’da bir online basın açıklamasında çok sert bir dil kullandı. Çin’i düşman olarak görmek istemezsiniz dedi. Biz de ona göre bir gelecek düşünürüz o halde dedi.
Dr.Mustafa Kutlay: “Son 10 yılda baktığınızda Çin’in merkez ve Doğu Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Avrupa kıtasında satın aldığı ya da yatırım yaptığı toplam varlığı Bloomberg verilerine göre 318 milyar dolar olduğunu görüyoruz. Bu bölgedeki ABD ile ilişkili aktivitenin %45’i daha fazla ticari, ekonomik aktivite demek. Yani Çin, Afrika’da, Avrupa Birliği’nde, dünyanın değişik bölgelerinde yatırımlarını gittikçe arttıran oranda hızlandırıyor ve bazı noktalarda özellikle doğrudan Amerikan çıkarları ile karşı karşıya geliyor. Trump’ın bu konudaki politikasının net olduğunu görüyoruz. Yani korumacılık özellikle Çin’e karşı ticaret savaşlarının devam ettirilmesi eğiliminde, bilmiyoruz Trump yeniden seçilecek mi ama Trump seçilemese bile, Amerikan başkanı değişse bile, bu daha önce bahsettiğim küresel dönüşümler devam edecek. Çin-ABD rekabeti devam edecek. Belki daha kontrol edilebilir bir seviyeye getirilebilir, belki bugünkü kadar dramatik seyretmeyebilir ama bu rekabet devam edecek. Bu rekabet devam ettiği müddetçe biz ekonominin daha fazla güvenlik enstürmanları çerçevesinde kullanıldığını, siyasetle ekonominin daha fazla iç içe geçtiğini ve uluslararası ilişkilerin merkezi bir teması haline geldiğini görüyor olacağız diye zannediyorum. Bu daha da ilerleyen dönemde bir takım dediğim gibi siyasi güvenlik yansımaları da olacak olan meseleler haline gelecek, diğer devletler ise bir taraftan ekonomik çıkarlarını korumaya çalışırlarken; yani, küresel ekonominin dönüşümüne paralel ilişkilerini çeşitlendirmeye gayret ederlerken diğer taraftan da geleneksel müttefikleri ile ilişkilerini iyi tutmaya çalışacaklar. Tıpkı İngiltere örneğinde olduğu gibi, ABD ile olan güvenlik ve siyasi ilişkilerini devam ettirmeye çalışacaklar ama diğer taraftan Çin gibi ülkelerden gelen, doğrudan yabancı yatırımları bu ülkeler ile olan ticaret ilişkilerini de derinleştirmeye çalışacaklar. Bu tarihin hiçbir döneminde kolay bir karar olmadı açıkçası, ancak bugün zannediyorum son 30 yılla kıyaslandığında daha da zor, daha kırılgan bir küreselleşme dönemine giriyoruz.”