Chicago Üniversitesi Radyoloji Bölümü’nden Doktor Nisa Cem Ören, özellikle Omicron varyantı kaynaklı vaka sayısının ciddi şekilde artmasıyla, hastanelerin ‘yatan hasta’ bölümlerine veya acil servislere yoğun bir talep olduğuna dikkat çekti. VOA Türkçe 6. Gün yayınına katılan Doktor Ören, hastane çalışanlarının kendilerinin de hastalandıklarını, bu durumun da personel ihtiyacı doğurduğunu ifade etti.
Omicron varyantının özellikle akciğer tutulumuna ve solunum yetmezliğine neden olduğunu söyleyen Ören, “Uzun dönemde kalıcı etkilerini şu aşamada test etmek biraz zor ama gözlemlediğim ileride akciğer hastalıklarına neden olabilir. Yine çok ilginç bir şeyi var bu COVID'in, pıhtı atıyor çok, özellikle yatan hastalarda, bu olunca tabii bu pıhtının gittiği yerler beyin olabilir, böbrekler olabilir, diğer organlar olabilir. Bunlarda beslenme yetersizliğine bağlı hasarlara neden oluyor. Bu bir başka problem. Elbette daha tartışmalı, ama diyabeti tetiklediği düşünülüyor. Belki ilerleyen zamanlarda buna yönelik çalışmalar yapılırsa, şeker hastalığını tetikleyeceği de ortaya konabilir. Tabii bir de özellikle COVID’den kurtulan hastalarda ağır bir tedavi geçirdikten sonra kalıcı bir yorgunluk ve psikolojik problemler de uzun dönemde ortaya çıkan etkiler maalesef.Birkaç hastada akciğer transplantasyonuna kadar gittiğini burada gözlemledim” dedi.
Kanser hastaları, nakil hastaları gibi bağışıklık sisteminin düşük olduğu kişilerin virüsten daha olumsuz etkilendiğine dikkat çeken Doktor Nisa Cem Ören, bu kişilerin bir şekilde tedaviye muhtaç olan hastalar olduğunu ama virüsle savaş aracı olan bağışıklık sisteminin düşük olması nedeniyle tedaviye daha geç yanıt verdiklerini vurguladı. Hastanenin yoğunluk durumundan ve ortamdaki bulaşıcı hastalıklar yüzünden bu kişilerin tedavilerini ertelemek zorunda kaldıklarını söyleyen Ören, bu kişilerin hastalıklarını daha ağır atlattıklarını ya da mevcut tedavilerinin geciktiğini ifade etti.
Aşı karşıtlarının toplumu yanlış yönlendirdiğine dikkat çeken Doktor Nisa Cem Ören, “Bu biraz çağımızın hastalığı gibi, yani sosyal medyada, Twitter'da bir bilgi ortalığa atılıyor ve bu bilginin doğruluğu test edilmeden çok yaygın kitlelere ulaşılıyor” diyerek, aşı konusunda ciddi tereddütleri olan kişilerin konuyu sağlık çalışanları ya da bu konuda bilgili olan kişilerle tartışıp, ona göre bir karara varması gerektiğini söyledi.
“Benim gözlemlediğim; özellikle aşı karşıtlarının elindeki kanıtlar gerçekten de ciddiye alınacak şeyler değil. Bir de şu etki var; piyasaya yeni bir ilaç sürünce iki sene bu ilacın üzerine çok fazla odak olur. Bu da yapılan çalışmalarda gösterilmiş. Aşının ufak tefek yan etkileri elbette olacak. Bu yan etkileri de böyle abartılı, büyütüp ve kötü olarak göstermek de ayrı bir problem. Bir diğeri de biraz da bize iş düşüyor, iş sağlık çalışanlarına düşüyor, belki biz de bunu çok iyi anlatamıyoruz. Biraz daha insanların seviyesine inerek onları dinlemeye yani karşımıza almaktan ziyade, dışlamaktan ziyade dinleyip ortak bir akılla bu işin çözülmesi bence en mantıklı yol. Aslında hem onlara hem de bizlere bu iş düşüyor” diye konuştu.
Aşıyla birlikte maske ve mesafenin önemine de vurgu yapan Doktor Ören, “Bunlar kanıta dayalı ortaya konmuş veriler, koruyucu tedbirler fakat bu koruyucu tedbirlerin nasıl uygulanması gerektiğiyle ilgili problemler görüyorum, özellikle maskenin takılmasıyla ilgili; ağzın, burnun tam kapatılması gerekiyor ya da el hijyeni ile ilgili bilindik, çok basit uygulamalar... Fakat bilinç düzeyinin arttırılması lazım, insanlardaki sorumluluk düzeyinin artması lazım. Sadece kendileri için değil, etrafta diğer insanların da yaşadığının farkına vararak, bu koruyucu tedbirleri buna göre uygulamaları lazım.
“Özellikle aşı gerçekten etkili” diyen Ören, “Her ne kadar hastaya bulaşsa bile bu virüs daha hafif atlatılıyor. Dolayısıyla biraz aşıyla ilgili önyargıların kırılması ve bu tedbirlerin de gerçekten bir sorumluluk bilinciyle değerlendirilip buna göre hareket edilmesi bence en akıllı çözüm” şeklinde konuştu.