Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu toplantıları sırasında yaptığı konuşmada Türkiye’nin, Paris İklim Anlaşması’nı TBMM onayına sunacağını açıkladı. Erdoğan "Paris İklim Anlaşması'nı, yapıcı adımlara uygun şekilde ve ulusal katkı beyanımız çerçevesinde, önümüzdeki ay Meclisimizin onayına sunmayı planlıyoruz" dedi
Çevre Bakan Yardımcısı ve Türkiye’nin İklim Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, Erdoğan’ın bu adımını ve Türkiye’nin küresel ısınma konusundaki girişimlerini ve iklim değişikliğini sorunlarını VOA Türkçe’ye değerlendirdi.
BM zirvesi kapsamında New York’a gelen Birpınar, 2015 Paris İklim Anlaşması’na Türkiye’nin, 2016 yılında ilk imza koyan ülkelerden biri olmasına karşın neden bugüne kadar TBMM gündemine gelmediğini anlattı.
Birpınar, 1992 yılında uluslararası alanda çevre konusunda kurulmuş sistem kapsamında Türkiye’nin, gelişmiş ülke sınıfında değerlendirildiğini bu sebeple yardımlar ve teşviklerden yararlanamayacak durumda olduğunu ancak bunun doğru olmadığını söyledi.
Birpınar “Paris Anlaşmasında Ek-1 olarak tanımlanan, emisyon hacmi yüksek yani kirleten gelişmiş ülkelerin, Ek dışında yer alan emisyon hacmi düşük ancak gelişmekte olan ülkelere, maddi ve teknolojik olarak desteklenmesine karar verildi. Biz gelişmiş ülkeler listesinde yer aldık ancak Türkiye’nin emisyon hacmi düşüklüğü yani doğanın kirletilmesinde sorumluluğu olmadığı için ek-1 listesinde olmayı reddediyoruz. Temel sorun buydu. Kaldı ki ülkelerin emisyon hacimleri ve gelişmişlik düzeyleri de dinamik bir süreç. Bunun en güzel örneği; o dönemde Güney Kore, gelişmekte olan bir ülkeyken şimdi kimse Güney Kore’ye gelişmekte olan ülke diyemez. Onlar artık gelişmiş ülke sınıfındalar. Çin de bugün artık gelişmekte olan değil gelişmiş bir ülke. Biz o nedenle bu sistemin ve sınıflandırmanın dinamik olması gerektiğini savunduk. Paris Anlaşması, yapılırken de adil davranılmasını istedik. Türkiye 2015’te anlaşma yapılırken gelişmekte olan ülke değil gelişmiş ülke sınıfında görülüyordu. Gelişmiş ülkeler ilgili fona her yıl 100 milyar dolar para verecekler gelişmekte olan ülkeler de bu paraları kullanacaktı. Bu para emisyon azaltımında ya da adaptasyonda kullanılacaktı. Ancak toplanan sadece 8 milyar dolar oldu” dedi.
“İklim meselesi bir çevre meselesi olmaktan çıktı ulusal güvenlik meselesi haline geldi”
Çevre Bakan Yardımcısı Birpınar, dünyada yaşanan iklim değişikliği sorunlarının bugün artık bir çevre sorunu olmaktan çıkıp bir güvenlik konusu haline geldiğini belirtti. İklim değişikliğiyle ortaya çıkan olumsuz koşulların göçleri de tetikleyeceğine dikkat çeken Birpınar “İklim meselesi, artık bir milli güvenlik meselesi olmaya başladı. İleride de iklim göçleri dediğimiz kavimler göçü gibi göçler olacak. Pakistan’da örneğin son raporlara göre, iklim değişikliği kaynaklı felaketler nedeniyle 20 milyon insanın hayatını kaybedeceği ifade ediliyor. Bu insanlar ilk sene bu sorunları yaşar ikinci sene yaşadığı bölgeyi terk edip göç hareketine başlar. Bangladeş’te de geçen yıl iklim koşulları kaynaklı felaketler nedeniyle 10 milyon insanın yer değiştirmek zorunda kaldığını biliyoruz. Bu dünyanın genel bir sorunu. BM raporlarına göre bizim bulunduğumuz Akdeniz çanağı bölgesinde orman yangınları sıcaklığın bir derece yükselmesi halinde yüzde 47, iki derece üzerine çıkması halinde yüzde 67, üç derece üzerine çıkması halinde de yüzde 97 aratacağına işaret ediyor. Biz bu sene 150 bin hektarlık bir ormanlık alanı yangınlarda kaybettik. Bunun ana sebebi sıcaklığın artması, rüzgarın şiddetlenmesi ve nem oranının düşmesi oldu” tespitlerini yaptı.
“Sıfır atık projesinde Sayın Emine Erdoğan’ın katkılarıyla çok önemli kazanımlar elde ettik”
Birpınar, Türkiye’nin Emine Erdoğan’ın katkılarıyla yürüttüğü sıfır atık projesi kapsamında çok önemli ilerlemeler kaydettiğini söyledi. Çevre Bakan Yardımcısı, Cumhurbaşkanı’nın BM Genel Kurulu’nda hitabında dile getirdiği geri dönüşüm oranlarına değindi. Birpınar, Türkiye’nin 2000’li yılların başında yüzde 1’i bile bulmayan geri dönüşüm oranlarında bugün son iki senede geri dönüşüm oranının yüzde 13’ten yüzde 22’ye yükseldiğini söyledi. Birpınar “Bugün Türkiye’de sizin attığınız kağıt, plastik, ambalaj gibi atıkların yüzde 22’si yeninden dönüştürülerek kullanılır hale geldi. Bu çok önemli bir gelişme. Buradaki hedefimiz 2023’te bunu yüzde 35’e daha sonra da yüzde 60’lara çıkarmak. Bunun da iklimle alakası şu. Siz ne kadar çok çöpü depolarsanız oradan bir süre sonra metan gazı çıkmaya başlıyor. Metan gazı karbondioksitin 15-16 katı daha etkin bir gaz. Bu sebepten AB çöp depolama sahalarını kapattı. Bizim de bunu yapmamız lazım” dedi.
Birpınar geri dönüşümden ekonominin de büyük fayda sağladığını atık kağıdın ton fiyatının 2 bin 100 TL’ye, atık pet şişenin ton fiyatının 7 bin TL’ye kadar yükseldiğine dikkat çekti.
“Ayrıitırılmış atık ithal ediyoruz çünkü Türkiye’de bir geri dönüşüm sektörü oluştu”
Türkiye’nin İngiltere’den ayrıştırılmış atık ithal etmesine dair haberlerin tepki yaratmasıyla ilgili olarak da Birpınar aslında bunun yanlış anlaşıldığını Türkiye’nin bu atıkları geri dönüşüm sektöründe kullanmak üzere ithal ettiğini söyledi. Birpınar “Aslında iyi bir şey oldu Türkiye’de. Bir geri dönüşüm sektörü oluştu. Ülkemizde geri dönüşüm yapan fabrikalar oluştu. Bu atıkları alıp elyafa, kartona çeviriyorlar. Atık kağıdı alıp karton haline getirip bunu ihraç ediyorlar. Bu firmaların atık ihtiyacı var. Atıktan ürün üretiyorlar. Burada üretilenlerin yüzde 90’ı ihraç ediliyor. Çünkü AB bizim tekstil üreticilerimize örneğin ürettiğin ürünlerde yüzde 30 geri dönüşümlü elyaf kullanacaksın diyor. Atık endüstrisi ihtiyaçlarını önce iç piyasadan karşılıyor yetmeyince yurtdışından temin etme yoluna gidiyor. Ayrıştırılmış halde getirilenlere biz onay veriyoruz ancak karışık halde getirilen atıklara biz itiraz ediyoruz izin vermiyoruz. Örneğin sadece pet şişe ya da sadece atık kağıt getiriliyorsa onay veriyoruz ama hepsinin bir arada olduğu karışık atıklara biz Ticaret Bakanlığı’yla da koordine olarak izin vermiyoruz. Çünkü karışık olarak geldiğinde bunun yüzde 60’ı kullanılıyor yüzde 40’ı yine çöp olarak kalıyor” dedi.
“Paralı poşet uygulaması plastik poşet kullanımını yüzde 80 oranında azalttı”
Türkiye’de market ve mağazalarda poşetlerin ücretli hale gelmesi de tepki çeken bir başka konu olmuştu. Bakan Yardımcısı Birpınar, paralı poşet uygulaması sonucunda ülkede plastik poşet kullanımının yüzde 80 oranında azaldığını söyledi. Birpınar “Poşet meselesini vatandaşa yansıtmak zorunda kaldık. Vatandaş markete gittiğinde bir poşeti satın aldıklarını taşımak için alırken yanında bedava olduğu için on tane de çöp poşeti vs. olarak kullanırım diye poşet alıyordu. Bunu önlemek için poşeti paralı yaptık. Bu 25 kuruşun 22,5 kuruşu devlete geliyor gerisi de zaten bunun markete kalıyor ama marketlerin bundan kar etmesi söz konusu değil çünkü bir poşetin maliyeti 10 kuruş. Bu durumda market de poşeti dikkatli vermeye başladı. Önümüzdeki sene 25 kuruşun tamamını devlet almaya başlayacak. Bizim derdimiz para değil. Oradan yılda gelen para 500-600 milyon TL biz de bunu belediyelere alt yapı desteği için aktarıyoruz. Vatandaş bu uygulamayla poşet kullanımını yüzde 80 azalttı. Eskiden kişi başına yılda 90 poşet kullanılıyordu şimdi 10 poşete düştü. İnsanlar para verip poşet almıyor. Poşetler denizleri çevreyi kirletiyor ve bu sebeple bu uygulama çok başarılı oldu. Zaman zaman siyasiler poşetin paralı olması bize zarar verdi deseler de Cumhurbaşkanı ve eşi Emine hanım bu kararın arkasında durdular ve çok faydalı bir uygulama oldu” değerlendirmesini yaptı.
“Müsilajla mücadele için ‘atık tesisleri için temel atmama törenleri’ yapılmamalı”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu göreve geldikten sonra bir arıtma tesisi için “temel atmama töreni” yapmıştı. Çevre Bakan Yardımcısı Birpınar, bu tarz tesislerin yapılmamasının, övünülecek bir şey olmadığını, aksine Türkiye’nin her yerinde daha fazla arıtma tesisi yapılması gerektiğini vurguladı.
Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj ya da diğer adıyla deniz salyası sorunuyla ilgili de açıklamalarda bulunan Birpınar, Marmara Denizi’nin kapalı bir deniz olması ve yoğun bir nüfus ve sanayi baskısı altında olmasına dikkat çekti. Birpınar “Marmara kapalı bir deniz ve maalesef Marmara’ya akan suların çoğu sadece ön arıtmadan geçiyor yani tam arıtılamıyor. Onun için çevre yatırımlarını durdurmamak lazım. İstanbul’da ve etrafındaki tüm şehirlerde arıtma tesislerinin temel atmama töreni değil daha fazla arıtma tesisi temel atma töreni yaparak altyapıyı güçlendirmek gerek. Bunu bütün belediyeler için söylüyorum. Vatandaşlara da büyük görev düşüyor. Karaya attığını her bir çöp denize gidiyor. Deniz kirlendiği zamanda oradaki mikroskobik canlılar bu kirliliklerle besleniyor ve büyüyorlar. Büyüyünce de obezleşip ölüyor ve deniz yüzeyine çıkıyorlar. Bu da denizdeki oksijeni kesiyor. Bizim hızla üstteki müsilajı temizlememizin ana sebebi oksijen akışını ve denizdeki canlı yaşamını sağlamak. Dipte müsilaj var deniyor ama biz ODTÜ’yle onların bilim gemisini kullanarak çalışmalar yapıyoruz. Bu yaz Marmara’da 20-50 metrelerde müsilajın olmadığı ortaya çıktı. Ama risk var mı elbette ki var. Japonya’da da Adriyatik’te de zaman zaman bunlar görülüyor. Biz yüzeydeki temizliği yaptık ama bunun kirliliğin kaynağının kesilmesi lazım. Şu an genel durumu iyi Marmara Denizi’nin ve sürekli takip ediyoruz. En ufak bir müsilaj olduğunda da ona da müdahale edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Birpınar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onaylaması halinde Marmara Denizi’nin tamamının özel çevre koruma alanı ilan edileceğini de belirtti.