Türkiye, 24 Ağustos 2016’da başlattığı Fırat Kalkanı Harekatı’nı 29 Mart 2017’de sona erdirdi. Dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu sonrasında karar resmen açıklandı.
Açıklamada “Ülkemizin sınır güvenliğini sağlamak, DEAŞ terör örgütünün ülkemize yönelik tehdit ve saldırılarını önlemek, yerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönüşlerine imkan vermek ve Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde huzur ve güven içerisinde yaşamlarını sürdürmelerini sağlamak maksadıyla yürütülen harekatın başarıyla sonuçlandığı” ifadeleri yer aldı.
71 askerin hayatını kaybettiği harekatta Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye sınırında bulunan IŞİD’i El Bab’ın güneyine itmeyi başardı. Harekat sonunda Cerablus-Çobanbey-El Bab üçgenindeki IŞİD varlığı sona erdi.
Metin Gürcan: “Fırat Kalkanı, sonu kötü yönetilen bir başarı hikayesi”
Harekatı dört evreye ayıran güvenlik ve strateji uzmanı Metin Gürcan, ilk iki aşamada çok başarılı olan Türkiye’nin son iki evreyi kötü yönettiği görüşünde: “Birinci evre, Cerablus’un ele geçirilmesi; ikincisi IŞİD’i Türkiye sınırından uzaklaştırarak Cerablus-Çobanbey arasının iki ayda temizlenmesi; üçüncü aşama bu hattan güneye sarkma aşaması. İşte ABD ve Rusya’nın yeşil ışığıyla başlayan harekat burada sorgulanmaya başladı. Önce Rusya sonra da ABD Fırat Kalkanı’ndan soğumaya başladı. Dördüncü aşama El Bab’ın ele geçirilmesi dönemi --ki bu ABD’nin Rakka, Rusya’nın ise Halep operasyonları için gerekliydi. Ancak bu aşamada Amerika ve Rusya Fırat’ın batısındaki harekatın kontrolden çıktığını düşünüyorlardı. Ben Fırat Kalkanı’nın son evresinin Kasım 2016’dan itibaren kötü yönetildiğini düşünüyorum. Sonu kötü yönetilen bir başarı hikayesidir.”
Fırat Kalkanı Harekatı’nın ikili karakteri olduğunu belirten uluslararası ilişkiler uzmanı Erhan Keleşoğlu Türkiye’nin IŞİD’e karşı başarılı mücadele verdiği kanaatinde.
Keleşoğlu: “Referandum öncesi bitirilmesi sürpriz oldu”
Suriye’den Kilis’e füzelerle saldıran IŞİD’in sınırdan uzaklaştırıldığını vurgulayan Dr. Keleşoğlu, El Bab’ı aldıktan sonra ilgisini PYD/YPG’ye yoğunlaştıran Türkiye’nin bu güçlerin ağırlıkta olduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni Menbiç’ten çıkartamadığının altını çiziyor.
“Burada ABD ve Rusya ile karşı karşıya gelinmiş gibi görünüyor. PYD’yi doğrudan destekleyen ABD’nin yanı sıra Rusya da Türkiye’nin PYD’ye karşı hasmane tutumuna karşı önlemler aldı. Menbiç’in batı tarafına yardım ekipleri yollandı. Suriye Demokratik Güçleri, Esat rejimiyle anlaşarak bazı köyleri onların kontrolüne bıraktı. Menbiç’in kuzeyi ve batısı Türkiye’nin olası bir harekatına karşı kapatılmış oldu. Afrin bölgesine Ruslar kendi kuvvetlerini yolladılar. Bu da açıkça Türkiye’ye verilmiş ‘Daha fazla ilerlemeyin’ mesajı. Bir taraftan NATO müttefiki ABD diğer taraftan onun küresel rakibi Rusya bunu yapınca, Türkiye’nin yapacak bir şeyi kalmadı. Ben de bunun ilan edilmesini bekliyordum. Sürpriz olan bu kararın referandum öncesi açıklanması ki bu da Türkiye’ye baskının şiddetini gösteriyor.”
Gürcan: “Ankara, Trump ve Putin arasında sıkışmış durumda”
Metin Gürcan, harekatın kazanımları arasında Türk Silahlı Kuvvetleri gibi konvansiyonel bir ordunun yeni nesil terör örgütü IŞİD’e karşı zorlu bir saha olan Suriye’de mücadelesini gösteriyor. Askerin fedakarlığı ve akıttığı kan ile terle IŞİD’e üstün geldiğini belirten Gürcan, sürecin askeri başarıya rağmen diplomasi ve siyaset alanında kötü yönetildiği iddiasında: “Çünkü gereğinden fazla konuştuk ve yapamadık. Önce ‘Rakka sonra Münbiç en son Afrin’e gidilecek’ denildi. Ama olmadı. Türkiye’nin daha az konuşup sahada daha çok yapması gerekiyordu. Kestirilemez, belirsiz hedefler verdiğinizde ABD ve Rusya sizi çevrelediler. IŞİD ile cephemiz kalmayınca ‘Tüm terör örgütleriyle mücadele edeceğiz’ dedik. Ama kapasitemiz kalmadı, gerçekliği bükemedik. Bundan sonra Fırat’ın doğusu da ve batısı da Amerika ve Rusya arasında kalacak. Aslında Ankara, Trump ve Putin arasında sıkışmış durumda.”
Keleşoğlu: “Washington'a göre IŞİD’e karşı en etkili güç SDG”
Türkiye’nin kısa vadede istediğini almış gibi göründüğünü ifade eden Keleşoğlu ise TSK’nın çekilmesinin ardından Ankara’nın desteklediği güçlerin ne yapabileceğinin bugün tahmin etmenin güç olduğu kanısında.
“TSK oradan ayrıldıktan sonra Türkiye’nin ittifak içinde olduğu güçlerin hem rejime hem de Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı tutunup-tutunamayacağını bilmiyoruz. Bu gruplar Türkiye’nin ateş gücü desteğiyle bu iki oluşuma karşı başarı kazanmıştı. Bu kalıcı olabilir mi, çok şüpheli. Bunun da ötesinde ABD Dışişleri Bakanı, Ankara’da hem Cumhurbaşkanı hem de Dışişleri Bakanı ile görüştükten sonra YPG ile ilgili sorulara kaçamak yanıt verdi. Obama hükümeti eliyle başlatılan destek devam edecek gibi görünüyor. Washington yönetimi, IŞİD’e karşı en önemli güç olarak SDG’yi görüyor. Bu durum da tüm Türkiye’nin tüm baskılarına rağmen tersine çevrilemeyecek gibi gözüküyor.”
Gürcan: “Türkiye Fırat’ın batısında köşeye sıkışıyor”
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Ankara ziyaretinde en önemli gündem maddelerinden biri Rakka’ydı.
Ancak Tillerson, “Rakka’nın kontrolünün yerel yurttaşlara verilmesini istiyoruz” demekle yetindi.
Türkiye’nin operasyonu katılıp-katılmayacağı konusunda yorum yapmadı.
Metin Gürcan’a göre, bugün Türkiye’nin en çok konuşması gereken konu Rakka değil İdlib: “Biliyorsunuz Ruslar’ın Türkiye’ye verdiği görev, Cerablus-Çobanbey-El Bab üçgeninde kendi kontrolündeki muhalifleri tek çatı altında toplamak ve ılımlılaştırmak. Türkiye bunu becerirse sorun aşılabilir, ama aşılamaz da Rusya Halep’teki gibi demir yumruk politikasıyla muhalifleri betona gömmek yaklaşımı sergilerse İdlib’in akıbeti ne olur? İşte, orada da Ankara’nın alacağı pozisyon önemli. Sünni cihatçı muhalifler bumerang gibi Türkiye’yi de vurabilir. Bu nedenle Türkiye Fırat’ın batısında köşeye sıkışıyor.”
Metin Gürcan, bu konjonktürde Türkiye’nin YPG/PYD’ye bir harekata girişmesini gerçekçi bulmuyor.
Gürcan: “Uzun vadede ABD Türkiye’ye ihtiyaç duyacak”
Rakka’ya gelince, Metin Gürcan her ne kadar Türkiye’nin şu an için Rakka operasyonundan dışlanmış görünüyor olsa da uzun vadede Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu düşünüyor.
Zira nüfusunun %99’u Sünni Arap olan Rakka’nın elde tutulmasını ağırlığı Kürt olan Suriye Demokratik Güçleri’yle mümkün görmüyor: “Rakka’dan dışlanmış durumdayız ama üç önemli konu var. Birincisi lojistik destek. Rakka harekatı bir yıl sürecek ve İncirlik Üssü’nün ABD’ye maliyeti Ürdün’ün beşte bir maliyetinde. İkincisi PYD’nin elindeki Cezire ve Kobani kantonlarındaki YPG askeri varlığı güneye Rakka’ya aktarılacak. ABD’nin YPG güçleri Rakka’da çatışırken Türkiye’nin bir ‘çılgınlık’ yapmasını önlemek için Ankara’ya ‘havuçlar’ önermesi gerek. Üçüncü boyut ise Rakka’nın nüfusu %99 Arap Sünni. Belki Rakka IŞİD’den arındırılırken Türkiye’ye ihtiyaç yok ama elde tutulması için Türkiye’nin aktif katılımı olmalı. Bu nedenle de Koalisyon Güçleri Türkiye ile işbirliği yapmak zorunda.”
ABD ve Türkiye arasında işbirliği yeni dönemde ne kadar mümkün?
Dr. Erhan Keleşoğlu, Türkiye’nin en büyük ikinci kamu bankası Halkbank’ın genel müdür yardımcısının tutuklandığı, Fethullah Gülen’in iadesine izin verilmediği, 15 Temmuz’un kilit isimlerinden Adil Öksüz’e ABD elçiliğinden telefon açıldığı bir ortamda iki ülke ilişkilerindeki sisli havanın süreceğini söylüyor.