Avrupa Birliği ortak para birimi Euro ve ABD Doları 20 yıl sonra ilk kez geçen hafta eşitlendi. Daha sonra euro, dolar karşısında bir miktar değer kazandı ve parite 1,01 civarında seyrediyor. Peki dolar euro karşısında niçin bu kadar değer kazandı ve bu iki yabancı para biriminin neredeyse eşitlenmesi Türk ekonomisi açısından ne anlama geliyor?
Ekonomist Güldem Atabay, pandemi sonrası artan talebin tedarik zincirindeki sıkıntılar nedeniyle karşılanamadığını ve bunun da büyük merkez bankalarının öngörülerinin ötesinde bir enflasyon artışın yol açtığını söyledi.
VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Atabay, Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) hızla faiz artışına giderken Avrupa’nın bu konuda geride kaldığını söyledi: “Doların faizini yükselttiğiniz zaman göç dolara doğru oldu. Avrupa tarafından yani euro tarafından da çıkışlar, satışlar oldu. Avrupa Merkez Bankası da enflasyonla mücadele edecek ama ABD'nin FED'i kadar hızlı ve etkili bir şekilde edemeyecek. O zaman da dolar değer kazanıp euro değer kaybediyor ve pariteye geldi. Olan bu aslında.”
Dolar daha da değer kazanacak mı?
Enflasyonun henüz zirve yapıp yapmadığının belli olmadığına dikkat çeken Atabay, bir yandan da “durgunluk ne zaman gelecek” tartışmalarının başladığını vurguladı: “Tahminimce 2023 ortasından önce olmayacak. Asıl resesyon var mı yok mu, durgunlukla ilgili verilerden biz o zaman görmeye başlayacağız. Dolayısıyla bence bu 1 paritenin daha doların güçlenmesi yönünde hareketi var. Şu anda piyasalar zaten 0,95'i fiyatlamaya başladı. 0,90'a kadar gitmesi bence olası. Ben, euro’nun değer kazanmasının biraz belli bir vade ile en azından önümüzdeki 12-18 ay içinde olamayacağını düşünüyorum.”
Ekonomist Mahfi Eğilmez’in aktardığı verilere göre 2021 yılında Türkiye’nin 225 milyar dolarlık ihracatının yüzde 46’sı euroyla yüzde 47’si dolarla, kalanı da diğer para birimleriyle yapıldı. Turizm ve diğer görünmeyen kalem gelirlerinin (navlun, sigorta vb.) yüzde 70’e yakını euro cinsinden elde ediliyor. Yine 2021 sonuçlarına göre toplam 271 milyar dolarlık ithalatın yüzde 48’i euroyla, yüzde 45’i dolarla yapıldı. Aynı yılda yapılan dış borç ödemesinin yüzde 60’a yakını dolarla, yüzde 30’a yakını euroyla ve kalanı diğer para birimlerinden.
“Bizim açımızdan cari açığı biraz daha ivmelendirecek bir durum söz konusu”
Ekonomist Güldem Atabay, Türkiye’nin ithalat artışının ihracat artışından çok daha hızlı olduğunun altını çizerek, dolar-euro paritesindeki eşitlenmenin Türkiye’nin dış ticaret açığını arttıracağını belirtti: “Euro'nun değer kaybetmesi şu demek, biz sattığımız birim başına daha az dolar karşılığı kazanıyoruz. Dolayısıyla bizim 1 ihracat yaparken, 1 ithalatı karşılarken belki şimdi 1,5 ihracatla 1 ithalatı karşılıyor olabileceğiz. Dolayısıyla bizim açımızdan cari açığı biraz daha ivmelendirecek bir durum söz konusu. Parite kalmaz, bir de 0,90'lara giderse bunu daha somut bir şekilde hissediyor olacağız biz dış ticaret verilerimizden.”
“TL'nin çok kırılgan bir yere doğru gittiğini görüyoruz”
Türkiye’nin dış borçlarının da ağırlıkla dolar cinsinden olduğunun altını çizen Atabay, “Rezervlerimiz eksi 50 milyar dolarda. Doğrudan yatırım gelmiyor. Hükümete güven yok. Finans piyasalarına yatırım gelmiyor. Negatif reel faiziniz eksi yüzde 60 civarında. Paranızı koruyamıyorsunuz. Döviz yok. Dış borç ödemeleriniz önümüzdeki 12 ayda 200 milyar dolar civarında. TL'nin çok kırılgan bir yere doğru gittiğini görüyoruz” diye konuştu. Olası bir durgunluğun Avrupa’da Amerika’ya kıyasla daha ağır geçeceğini kaydeden Atabay, bunun da Türkiye’nin ihracatını azaltacağı uyarısında bulundu.
Atabay, bu tablo karşısında faiz arttırmadan dövizi baskılama amacıyla izlenen politikaları da eleştirerek, “Para politikası yok. Kullanmıyorsunuz. Ve bunu kullanmayacağınızı inatla açıklıyorsunuz. Araç faiz. Kullanmıyorsanız, işte böyle bir sarmala girip açmazda sıkışıyorsunuz sonuçta” dedi.
“Bizim için cari açığın büyüklüğü ve nasıl finanse edeceğimiz daha önemli”
İzmir Ekonomi Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Alper Duman da, Amerikan ekonomisinin Avrupa ekonomisine kıyasla çok daha iyi durumda olduğunu belirterek, bunun kısa vadede kolayca değişmeyeceğini söyledi: “Görünen o ki, yani bir süre Amerikan ekonomisi Avrupa Birliği'ndeki ekonomilere nazaran daha iyi olacak. Avrupa Birliği ülkeleri faiz arttırarak, Amerika Birleşik Devletleri'nin yaptığına bir karşılık verebilirler. Ama yine de genel bir dengeyi, bu gidişatı değiştireceklerini ben pek düşünmüyorum.”
Duman, dolar-euro paritesindeki eşitlenmenin Türkiye açısından negatif bir etki yaratacağını söylese de sektörler bazında bunun farklılıklar göstereceğini kaydetti. Türkiye’nin en büyük ihracat kaleminin otomotiv olduğunu hatırlatan Duman, otomotiv girdilerinin Avrupa’dan euro ile alınmasını, Ortadoğu ve Afrika’ya yapılan ihracatın ise dolarla gerçekleşmesini buna örnek gösterdi. Ancak Duman, enerji yoğun bir sektör olan çelik sektöründe ise dolar-euro paritesindeki eşitlenmenin olumsuz sonuçlar doğuracağını söyledi: “Yani bizim için uzun dönemde dolar/euro paritesindense cari açığın büyüklüğü ve biz onu nasıl finanse edeceğiz, yani bunun için nereden para bulacağız, o daha önemli.”
“Verimlilik artışı olmadığında da ticaret açığı ve cari açık her daim bizim sorunumuz olur”
Diğer ülkelerin dolara olan taleplerini azaltmaya çalıştıklarına dikkat çeken Prof. Dr. Duman, bunun da doların daha fazla değerlenmesi önünde bir engel oluşturabileceğini ifade etti: “Yani bizim için Türk Lirası'na karşı doların ne olacağı önemli asli olarak, ondan bahsetmek gerekiyor. Biz sonuçta belli bir üretim kapasitesi içindeyiz. Borçluluğumuz gittikçe artıyor ve borçları ödemek zorundayız. Geçen haftanın haberi mesela CDS primlerinin 900'e vurması idi. Bu 2002'den, 2003'ten sonraki en yüksek seviye. Bizi asıl tedirgin etmesi gereken şey o.”
Avrupa’nın resesyona girmesinin Türkiye’yi olumsuz etkileyeceğine değinen Duman, bunun da büyümeyi ve istihdamı olumsuz etkileyeceğini belirtti.
Türkiye’nin kamu borçlanmasını döviz yerine Türk Lirası ile yapması gerektiğinin altını çizen Duman, “Tabii ki bunu söylemek, yapmaktan daha kolay. Çünkü Türk Lirası'yla borçlanmak için size talep gelmesi gerekiyor, zorla insanlara tahvil alın diyemezsiniz. Yabancılar mesela 2000'lerin başlangıcından 2008-2009'a, hatta 2012-2013'e kadar gelip bizden Türk Lirası tahvil alıyordu. Sermaye girişi vardı. Bu bize çok fayda sağladı. Çünkü borçlanma maliyetleri düşüktü. Şimdi artık yüksek. Daha sermayenin maliyetini düşürecek tedbirler almalı ki devlet, doların yükselmesi tehlikesinden kurtulabilsin” dedi.
Türkiye’nin esas olarak verimliliği arttırmaya odaklanması gerektiğini vurgulayan Duman, bunun için de çalışanların teşvik edilmesi gerektiğini belirtti: “İnsanlar verimli olduklarında karşılığını alabildiklerini bilmeliler. Eğer çalışanların yüzde 55'i, 60'ı asgari ücret alıyorsa bunlara hiçbir teşvik vermiyorsunuz demektir. Bu olmazsa hem kısa dönemli hem de orta, uzun dönemde verimlilik artışı olmaz. Verimlilik artışı olmadığında da ticaret açığı ve cari açık her daim bizim sorunumuz olur.”