AK Parti ve MHP’nin yasalaştırmayı öngördüğü 9. Yargı Paketi’nde yer alan “etki ajanlığı” suçu düzenlemesine tepkiler sürüyor.
Ankara Barosu, iktidar cephesince “etki ajanlığı suçu” oluşturulması girişimini, devlete güven duyulmasını sağlayacak “hukuki güvenlik” ilkesine aykırı bulduğunu açıkladı ve “Meşru ve anayasal temi̇nat altındaki̇ faali̇yetler bi̇r hukuk devleti̇nde suç hali̇ne geti̇ri̇lemez” mesajı verdi.
Yazılı açıklamada, “Bireyler ve basın mensupları, bu belirsiz kanun hükmü karşısında, suçlamaktan korkarak kamunun bilmesi gerekenleri araştırmaktan ve yazmaktan kaçınacaklardır. Gerçekten bu türden belirsiz düzenlemelerin yarattığı asıl sorun; bu hükümlerden hareketle kurulan mahkûmiyet hükümlerinin sayısı değil; özgür araştırma, haber alma ve kamusal tartışma ortamlarını bir bütün olarak ‘donmasına’ yol açma potansiyelidir. Bu durum, AİHM kararlarında özellikle basın özgürlüğüne yönelik tehditleri açıklarken kullanılan ‘caydırıcı etki’ kavramının ta kendisine denk düşmektedir” ifadeleri kullanıldı.
Ankara Barosu, Venedik Komisyonu’nun “etki ajanlığı” görüşünü hatırlattı: “Örgütleri damgalama ve susturma riskine sahip”
Benzer bir düzenleme Türkiye’nin kuzeydoğu komşusu Gürcistan’ın da gündeminde.
Gürcistan’daki sivil toplum kuruluşlarının finansmanını hedef alan “yabancı etkinin şeffaflığı” konulu yasa tasarısı Salı günü ülkenin meclisinden geçti. Ülkede protestolara neden olan tasarı, Avrupa Konseyi’nin danışma organı olan Venedik Komisyonu gibi kurumların tepkisini çekmişti.
Ankara Barosu da bu duruma işaret ederek, “Venedik Komisyonu’nun görüş raporuna göre, kanun, şeffaflığı sağlama iddiasıyla, fonlarının küçük bir kısmını bile yurtdışından alan örgütlerin damgalanması, susturulması ve nihayetinde ortadan kaldırılması riskini doğuracak objektif bir etkiye sahiptir. Etkilenen örgütlerin hükümeti eleştirenler olması halinde, böylece görevden alınmalarının açık, bilinçli kamusal tartışmayı, çoğulculuğu ve demokrasiyi olumsuz etkilemesi gibi güçlü bir risk yaratılmaktadır” değerlendirmesinde bulundu.
Açıklamada, Türkiye’nin de üye olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) da Gürcistan’daki düzenlemeyi demokrasi ve sivil toplum haklarına aykırı bulduğu anımsatıldı.
Sibel Güneş: “Buradaki amaç ajan yakalamak değil, eleştirel gazeteciliği baskıyla susturmak”
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) gelecek ay özellikle “etki ajanlığı” suçlamasının tartışılacağı bir panel için hazırlıklarını sürdürüyor.
VOA Türkçe’nin ulaştığı TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, daha önceki paketlerde olduğu gibi iktidarın bu yargı paketinde de basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü kısıtlamak için bir düzenleme yapma alışkanlığından vazgeçmediğini dile getirdi.
TGC Genel Sekreteri, “Bu düzenlemenin başından beri karşı çıktığımız Dezenformasyon Yasası’ndan çok daha ağır sonuçları olacak. AYM ve AİHM önünde Türkiye aleyhine kararlarda bir leke olarak duracak. Etki ajanlığı gibi subjektif, belirsiz ve hukuksal olmayan bir kavram üzerinden düzenleme yapmaya çalışarak bir korku kültürü yaratmayı amaçlıyorlar. Buradaki amaç ajan yakalamak değil, eleştirel gazeteciliği baskıyla susturmak. Düzenlemede Türkiye aleyhine kara propaganda yapanların cezalandırılacağı belirtiliyor. Ancak kara propagandanın nasıl tanımlanacağı bilinmiyor. Bu düzenleme mutlaka 9. Yargı Paketi’nden çıkarılmalı. İktidar hoşuna gitmeyen tüm haberleri bu kapsama koyabilir, yeni bir cadı avı başlatabilir” dedi.
Düzenlemenin sadece gazetecileri değil tüm toplumun düşünce özgürlüğünü baskı altına almayı hedeflediğini belirten Sibel Güneş, meslekleri gereği araştırma yapan insanları olağan şüpheli haline getirmekten kaçınılması çağrısında bulundu.
Gazeteciler Cemiyeti avukatı Tekşen: “Sansür yasasına rahmet okutacak en tehlikeli kanuni düzenleme”
Ankara merkezli Gazeteciler Cemiyeti’nin avukatı Gökhan Tekşen de, “etki ajanlığı” düzenlemesiyle oluşturulan yeni suç tipinin salt düşünceyi dahi suça çevirmesinin mümkün olduğunu ve bunun suçun kanuniliği ilkesine aykırılık içerdiğini vurguladı.
Basın özgürlüğü bağlamında dava süreçlerinde görev alan avukat Tekşen, VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede “Ülke menfaatini kimin belirleyeceği belirsizlik içeriyor. Burada hükümet politikası mı, devlet politikası mı yoksa Milli Güvenlik Kurulu mu belirleyecek, bu siyasal yararlar nelerdir? Hiç şüphesiz her devletin iç ve dış siyasal yararı var ama bunları belirleyecek olan kimdir? Temel hak ve özgürlüklerle çeliştiği zaman bu çatışma nasıl çözülecek? Her yönüyle belirsiz. Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak, Türkiye’nin iç siyasal faaliyete menfaati aykırıdır derseniz, faaliyetleri yasaklarsanız ne olacak? Veya zam istiyorum diye toplanan emekliler etki ajanlığı mı yapacak? Bunlar çok belirsiz, doğrudan bir dikta rejimi kurmaya elverişli bir kanun hükmüdür” tespitini yaptı.
Tekşen, devamında, “Bugüne kadar görülmüş en tehlikeli kanuni düzenleme içermektedir. Dolayısıyla sansür yasasına bile rahmet okutacak niteliktedir. Toplumun en önde gelen hukukçuları, barolar, barolar birliği, gazeteciler, tüm sivil toplum ve hatta siyasi partiler, çünkü siyasi faaliyet yapmak da bu anlamda suç sayılabilecek bir noktadadır, bu kanuna karşı gelmelidir. Bu kanun basit bir cezai düzenleme değil, bir rejim değişikliği işaretidir, tehlikelidir. Türkiye’yi demokrasi rotasından çıkartabilecektir” diye konuştu.
Forum