Depremlerin ardından can kayıplarıyla Hatay’ın kültürel, tarihi ve sosyal dokusu çok ağır darbe alırken, Türkiye’nin tek Ermeni köyü Vakıf Köy, uğradığı yıkım nedeniyle varlığını devam ettirme endişesi duyuyor.
Türkiye’nin “inanç kardeşliği” kenti Hatay’da Samandağ ilçesinde Musa Dağı’nın eteklerinde yüzyıllardır Ermeni cemaati yaşıyor. İstanbul dışında Ermeni nüfusu varlığına sahip tek yerleşim yeri olmasıyla tanınmış Vakıf Köy, Antakya’nın adeta yok alma noktasına geldiği depremin acısını paylaşıyor.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleriyle kilisesi ve evleri hafif hasarlıyken 20 Şubat’ta Hatay merkezli depremler sonrasında yüzde 70 oranında yıkıma uğrayan köy, Antakya tarihinde Ermeni cemaati açısından “son” yaşanmaması için devletten ve halktan destek bekliyor.
Vakıf Köy, 6 Şubat sabahı sonrasında Antakya’nın, Defne’nin ve Samandağ’ın yerle bir olduğu manzaraya tanıklık ederken ve komşularını kaybetme hüznünü yaşarken, köyün az hasarlı olmasıyla teselli buluyordu.
Ancak 20 Şubat akşamı bu sefer Hatay, Samandağ ilçesi merkezli 6,4 ve 5,8 şiddetinde depremler ile sarsıldı. Samandağ başta olmak üzere Hatay’daki hasarlı binalar gibi Vakıf Köy’ün evleri de 20 Şubat’taki depremleri atlatamadı.
Uzun yıllar Vakıflı olarak bilinen ve 2021'de eski ismini geri kazanan köydeki evlerden yüzde 70’i oturulamaz hale gelirken, 6 Şubat gününü hasarsız atlatmış köy kilisesi de hasar aldı.
Vakıf Köy'ün özellikle yaz mevsiminde yurtdışındaki Ermeniler başta olmak üzere köyü merak edenleri ağırladığı pansiyonları da kullanılmaz durumda.
Antakya’da 6 Şubat sabahı tarihi sinagog binası yıkılırken, Yahudi Cemaati Başkanı Şaul Cenudioğlu ve eşi Tuna Cenudioğlu’nun hayatını kaybetmesi sonrasında Yahudi cemaati üyesi 10 kişi İstanbul’a gelmişti.
Bu gelişmeler üzerine Türk Yahudi Toplumu, “Tarihi Antakya Sinagogumuz ile beraber 2500 yıllık Yahudi hayatı da yaşanan bu büyük acı ile son buldu” ifadesiyle Hatay kentindeki kültürel zenginlik açısından üzücü bir açıklamaya imza atmıştı.
Şimdi çocukları ve gençlerini İstanbul’a göndermek zorunda kalmış olan Ermeni cemaati de benzeri şekilde “son” kaygısıyla sarsılıyor.
“Türkiye’nin Yaşayan Tek Ermeni Köyü” sloganıyla yakın geçmişte Hatay’ın turistik ziyaret durağı Vakıf Köy, yeniden misafirperverlik yapacağı ve Ermeni cemaati olarak yaşamını sürdürebileceği günlere en kısa zamanda kavuşabilmeyi arzu ediyor.
Çapar: “İnsanlarımızı geri getirebilmekte kaygılıyım”
Vakıf Köy Ermeni Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı Cem Çapar, VOA Türkçe’ye değerlendirmesinde, sadece köyün değil Antakya’nın yaşadığı yıkıma dikkat çekti ve Hatay’ın komşuluk ilişkileri içinde birlikte yaşama kültürünü kaybedebileceği endişesini aktardı.
Hatay’ın sembol binalarını yeniden inşa edebileceğini düşündüğünü belirten Çapar, “Ama o insanlarımızı tekrar geri getirebilir miyiz, bu konuda kaygılarım var. Ölen insanlarımızı zaten geri getiremeyeceğiz. Ama hali hazırda evi yıkılanlar başka yerde hayat kuracaklar mı, iş kuracaklar mı, bunu bilmiyoruz. Evet Antakya’da humusu, künefeyi yapmaya devam edeceğiz ama aynı insanlarla mı yapacağız, aynı şekilde mi yaşayacağız, aynı tadı mı alacağız? Bunu bilemiyorum ve bu yönde kaygılarım var” diye konuştu.
Ermeni cemaati olarak Antakya’da yaşayan bir kişiyi ve İskenderun’da yaşayan dört kişiyi kaybettiklerini, ancak köyde can kaybı olmadığını kaydeden Çapar, üç yaralı cemaat üyesi bulunduğunu ve hastanede tedavi altında olduklarını söyledi. Çapar, 20 Şubat’ta ise köyde üç yaralı cemaat üyesi olduğunu, ancak hayati tehlikelerinin bulunmadığını ifade etti.
Çapar: “Antakya insanını yeniden buraya bağlamalıyız”
Cem Çapar, “Eski adıyla Vakıflı yeni adıyla Vakıf Köy, Türkiye’nin tek Ermeni köyü olarak isim yaptı. Bu ismi biz kendimize koymamıza rağmen baktığımızda halen yaşayan bir kilisesi olan, geleneklerini devam ettirebilen, yaşayan bir dili olan tek Ermeni köyü Vakıf Köy kalmış. Vakıf Köy’de özünde Hatay’da biz Ermeniler, Türkler, Hristiyanlar, Müslümanlar, Yahudiler, Aleviler, Sünniler bir arada, komşuluk – arkadaşlık ilişkileri paydasında yıllardır yaşıyoruz. Yıllardır yaşıyorduk. Bu deprem ilimizi, 10 ili kapsayan büyük bir bölgeyi Suriye dahil yıkıma uğrattı. Antakya’da sembol bütün binalarımız yıkıldı. Habib-i Neccar Camisi, Ulucami, Antakya Ortodoks Kilisesi, Antakya Katolik Kilisesi, Antakya’nın Meclis Binası gibi sembol binalarımız yıkıldı. Antakya tarihinde dört kez yıkıldıysa biz şimdi beşinci kez yeniden kuracağız” dedi.
Vakıf Köy’de 20 Şubat arifesinde evlerde kalmaya başlamışken ve normalleşmeyi vurgularken artık tümüyle çadırlarda kaldıklarını anlatan Çapar, devletin köyde önümüzdeki birkaç günde hasar tespit çalışması yapacağını ancak devlet desteğinin yanı sıra mutlaka halk desteğine ve uluslararası yardımlara da ihtiyaç olduğunu işaret etti.
Çapar, “Hayatı boyunca birikimleri yok olan arkadaşlarımız var. Hem eşini hem evini kaybeden insanlarımız var. Ben veteriner hekim olarak işyerimi kaybettim. Binaları inşa etmeliyiz ama binalar tek başına bir şey ifade etmiyor Antakya insanını yeniden buraya bağlamalıyız. Aksi durum göçtür. Medeniyete ışık tutmuş Antakya kültürüyle, tarihiyle yeniden yaşayabilmeli” diye seslendi.
Sadece Vakıf Köy’ü değil Hatay’ı ve tüm deprem bölgesini düşündüklerini vurgulayan Çapar, “Kendimizi bu dünyadan izole etmiyoruz, kendimizi düşünmüyoruz, biz komşularımızla beraber varız, biz arkadaşlarımızla beraber varız, biz devletimizle varız” diye ekledi.
Vakıf Köy’deki 130 kişilik nüfusta azalma olmamasını umut ettiğini belirten Çapar, şu anda Türk Yahudi Cemaati’nin İstanbul’da bulunduğunu anımsatarak, “Şimdi Hatay’da 4 bin yıllık Yahudi kültürü umarım sona ermez ama biz de endişeliyiz” ifadesini kullandı.
Muhtar Kartun: “Çocuklarımız ve gençlerimiz umarım burada yaşarlar”
Vakıf Köy Muhtarı Berç Kartun, VOA Türkçe’ye açıklamasında, 6 Şubat sonrasında evleri yıkılmadığı için kısmen teselli içindeyken 20 Şubat’ın ardından artık köyde çok az oturulabilecek ev kaldığını söyledi.
Köydeki cemaat ile İskenderun’dakilerden çocukları ve gençleri, anneleriyle birlikte 45 kişiyi İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’ne gönderdiklerini belirten Kartun, köyün gençlerinden zaten eğitim amaçlı İstanbul’da olmayı tercih edenleri de anımsatarak, artık depremlerle yıkılmış Hatay’a geri dönüşü nasıl sağlayacaklarını düşündüklerini dile getirdi.
Vakıf Köy’de evlere giremedikleri için çay bahçesinde, Musa Dağı Restoranı’nda ve Zeytuni’deki evin önünde olmak üzere üç çadırda hep birlikte kaldıklarını anlatan Kartun, “Köyümüze ulaşan erzakları bölüşüyor ve birlikte sabah, öğlen, akşam sıcak yemek hazırlıyoruz. Onları dağıtıyoruz. Burada beraber 30-40’ar kişi birlikte yatıyor çünkü evlere giremiyoruz. Günü böyle korkuyla geçiriyoruz” dedi.
VOA Türkçe’nin altı yıl önce de konuştuğu Muhtar Kartun, “Biliyorsunuz kooperatif kurmuştuk, gençlerimizi, çocuklarımızı burada tutabilir miyiz diye bir çalışmamız vardı. Ama bu deprem gençleri de çocukları da acayip korkuttu. İnanın ki herkes korku içinde gitti. Çocuklarımız halen İstanbul’da korkudan sıkıntılı görünüyor” diye konuştu.
Hatay’ın medeniyetler kenti olarak varlığını sürdürmesi için devletin burada yaşamayı özendirmek üzere öncülük yapması gerektiğini söyleyen Kartun, Hatay’ın korunması için başta devlet ve siyasetçiler olmak üzere herkese görev düştüğünü vurguladı.
Vakıf Köy’ün artık yüzde 70’i yıkıldığı için desteğe ihtiyaç duyduğunu belirten Kartun, kilise binasında ve pansiyonlarda 20 Şubat sonrasında ağır hasar oluştuğunu kaydetti.
Köy sakini: “İnsanlar pes etmezse o kardeşlik devam eder”
İstanbul’daki ailesini de özendirmek üzere emekliliği için doğduğu bu köye 10 yıl önce taşınan Vakıf Köy sakini Misak Hergel, depremlerde yaşanan yıkım sonrasında köyün geleceğinden duyduğu derin endişeyi paylaştı.
VOA Türkçe’ye değerlendirmesinde, “Maalesef demek durumundayız, bir şeyler yapılacaktır, yapılar aynıları olmasa da yapılacaktır ama önemli olan kültür dokusunu geri getiremeyecek olmamız. Antakya’nın sokaklarında artık kaybolma lüksümüz olmayacak. Zaman ne gösterecektir bilemiyoruz” diyen Hergel, belki çok iyi planlama ve uygulamayla Antakya’yı ayağa kaldırma umudunu koruduğunu kaydetti.
Hatay ile ilgili kesinlikle “hoşgörü” ifadesi kullanılmasına karşı olduğunu da vurgulayan Hergel, “Hoşgörü kelimesini sevmiyorum. Çünkü kimse kimseyi hoş görmüyor. Biz burada yüzyıllardır hep birlikte yaşadık. Eğer insanlar çeşitli zorluklar karşısında pes ederek terk edip buralardan gitmezlerse o kardeşlik devam eder” dedi.
Vakıf Köy’ün ise sonlanmayacağını ve tam tersine yaşamaya devam edeceğini söyleyen Hergel, şimdi artık İstanbul’da benzer bir durumun yaşanması endişesi duyduğunu belirterek, sadece İstanbul’da kendi ailesi için değil, yan yana binalarda yaşayan herkes açısından hangi boyutlarda yıkım olabileceğini düşündüğünü ve Vakıf Köy’ü gelenekleriyle yaşatmak üzere aile bireylerini elbette burada yaşatmak istediğini anlattı.