Washington’da Ortadoğu Enstitüsü'nün bir konferansına konuk olan Halkların Demokratik Partisi Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından sunulabilecek bir başkanlık teklifine destek vermeyeceklerini ‘söz ağızdan bir defa çıkar’ sözleriyle ifade etti.
Ortadoğu Enstitüsü'nün (Middle East Institute) 6. Türkiye Konferansı’na davet edilen ve enstitünün Türkiye Araştırmaları Merkezi direktörlüğünü yapan Gönül Tol’un konuğu olan Demirtaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Kürtler’in tüm taleplerini yeniden karşılamaya hazır olsa ve müzakere masasına dönse bile” başkanlık sistemine destek vermeyeceklerini söyledi.
“Söz ağızdan bir defa çıkar” yanıtı salonda alkış ve gülüşmelerle karşılanan Demirtaş, “Hak ve özgürlükler, bireylerin hakkı, toplumun hakkı, ya da halkların hakkı, hiçbir konuda pazarlık mevzusu edilemez. Bunu tartışmaya açmak bile büyük ilkesizlik olur” diye konuştu.
Şimdiye kadar AKP’nin bir başkanlık modeliyle karşılarına gelmediğini söyleyen HDP Eş Genel Başkanı, “Sayın Erdoğan’ın ya da AKP’nin teklifi tümüyle tek adam sistemidir, tümüyle bir tür anayasal monarşidir, diktatörlüktür. Ama asla bir başkanlık modeli sistemi değildir. Geçmiş dönemde de anayasa uzlaşma tartışmaları yürütülürken, hiçbir zaman net bir teklif sunmadılar” dedi ve böyle bir şeyi pazarlık konusu yapmayacaklarını belirtti.
‘Çözüm sürecine bir an önce dönmeye hazırız’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çözüm sürecini bitiren ve Dolmabahçe Mutabakatı’nı kabul etmeyen asıl taraf olmakla suçlayan Demirtaş, “zayıf halka olarak görüldüğü” için çözüm sürecini bitiren taraf iddiasıyla PKK’ya yüklenildiğini, ancak herkesin bilmesine rağmen kimsenin Erdoğan’a yüklenme cesareti olmadığını savundu.
Bir süre önce PKK lideri Cemil Bayık’ın BBC’ye verdiği demece dikkati çeken Selahattin Demirtaş, Bayık’ın “Çift taraflı ateşkes ilan etmeye hazırız. Masaya dönmeye hazırız. Dolmabahçe Mutabakatı'na bağlıyız. Bir gözlemci huzurunda müzakereleri yeniden kabul ediyoruz” dediğini hatırlattı.
Bununla birlikte sürecin yeniden başlatılması gerektiğini savunan HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Ne kadar çabuk masaya dönülürse, karşılıklı kayıplar, ödenen bedeller, çekilen acılar o kadar az olur” dedi. “Bizim gibi sivil siyasetçilerin işi de masayı sürekli ciddi alternatif olarak elde tutmaktır, görünür kılmaktır ve ısrarcı olmaktır. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz” diyen Demirtaş, bununla birlikte sürecin yeniden ne zaman başlayacağını bilmediğini, ama 5 Nisan’dan bu yana haber alamadıkları Abdullah Öcalan’ın da müzakereye dönmek istediğinden emin olduklarını belirtti.
‘AB ve ABD’nin süreci cesaretlendirdiğini düşünmüyorum’
Çözüm Süreci’ne dönüşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hala “çok baskın, hatta parlamentonun üzerinde bir aktör” olduğunun altını çizen Selahattin Demirtaş, kendi önerilerinin Meclis’in bir inisiyatif alıp, ortak komisyon kurması olduğunu, görüşme diyalog ve müzakere süreçlerini bu tür bir komisyonunrz yürütmesi gerektiğini kaydetti. Demirtaş, “Sayın Cumhurbaşkanı da bunu tartışmaya açıksa bunu da tartışmaya hazırız. Sayın Erdoğan nasıl bir çözüm süreci olabilir ve nasıl başarıya ulaşabiliriz, derse biz tartışmaya hazırız. Sonuçta siyaset bir çözüm aracıdır, bizler de seçmenlerimizden sorunları çözmek için oy istedik. Kişisel bir husumetimiz yok Sayın Erdoğan'la ya da başka bir siyasi kişilikle. Bunları tartışmaya hazırız” dedi.
Selahattin Demirtaş, bununla birlikle uluslararası toplumun, Amerikan hükümetinin ya da Avrupa Birliği kurumlarıyla Avrupa devletlerinin çözüm sürecini cesaretlendirici adımlar attığını düşünmediğini sözlerine ekledi. Demirtaş, “Çatışan tarafları, PKK'yn ve hükümeti sürekli, karşılıklı ateşkes ilan etmeye ve yeniden müzakere masasına dönmeye teşvik etmeye çalışıyoruz, ama uluslararası toplumun yeterli desteği sunduğu kanaatinde değiliz” diye konuştu.
‘1 Kasım’a seçim demek zor’
7 Haziran seçimlerinde partisi ilk kez kritik eşiği geçip yüzde 13 oy toplayan Demirtaş, 1 Kasım seçimlerinde yüzde 11’e düşüşü ise, adil olmadığını söylediği koşullara bağladı.
Partisinin yine de çok oy kaybettiğini düşünmediğini belirten Demirtaş, “Yaşanan bir duruma seçim diyebilmemiz için, seçimi yapacak kitlelerin huzuruna herkesin eşit koşullarda çıkması, kendini tanıtması, anlatması, bütün seçeneklerin toplum tarafından veya seçiciler tarafından çok iyi idrak edilebilmesi lazım. Onun sonucunda yapılabilen şeye ancak seçim denir. 1 Kasım'da böylesi bir durum yaşanmadı. Tek parti seçime girdi 1 Kasım'da” diye konuştu.
1 Kasım seçimleri öncesi Adalet ve Kalkınma Partisi’nin devlet televizyonuyla, devletin “sınırsız” mali imkanlarıyla “tek başına” seçim kampanyası yürüttüğünü söyleyen Demirtaş, kendilerineyse 10 Ekim’deki Ankara saldırısının ardından parti mitinglerine bombalı saldırılar düzenleneceği yolunda güvenlik birimleri tarafından açık mesajlar verildiğini ifade etti: “Bize şu mesaj verildi. Üstü kapalı, örtülü falan da değil. Çok açıkça, güvenlik birimleri tarafından bize şu mesaj verildi bize; 'Başka mitingler de bombalanacak. Yapacağınız başka kitle etkinlikleri de bombalanacak. Elimizde istihbarat var ve bunları önlemek kolay değildir' denildi. Başbakan televizyona çıkıp 'elimizde canlı bombaların listesi var, fakat onlar harekete geçmeden biz onları tutuklayamayız, burası bir hukuk devleti' dedi. Açıkça bize şu mesaj verildi; ‘Mitinge devam edecekseniz, patlamalar devam edecek.’ Biz parti olarak yönetimimizle birlikte toplandık ve şu kararı aldık. Yani biz bir Ankara katliamını daha göz önüne alamayız. Evet bu bizim kişisel meselemiz değil, toplumun güvenliği çok önemli, bizi dinlemeye gelecek insanların mitingdeki güvenliği çok önemli ve görünen o ki, biz ısrar eder kampanya yürütmeye devam edersek, başka bombaları da patlatacaklar. Zaman çok dardı. Seçimin yapılmasına çok az bir zaman vardı, 20 günden daha az zamanımız kalmıştı, ama biz kampanya yürütemez hale geldik. Bu ciddi bir tehdit ve baskıydı.”
‘Şok doktrini’
Demirtaş ayrıca kendisiyle röportaj yapan gazetecilere dahi savcılıklar tarafından ‘Selahattin Demirtaş’la konuşmak’ şeklinde suçlamalar yöneltildiğini kaydetti; 1 Kasım öncesi süreçte Ankara’daki genel merkez de olmak üzere yüzlerce parti bürosu ve işyerine saldırılar ve kundaklamalar düzenlendiğini hatırlattı: “136 yerde saldırıya uğradık 7 Haziran seçimlerinde. 1 Kasım seçimine giderken 400 parti binamız ve işyeri yakıldı, genel merkezimiz dahil olmak üzere. Genel merkezimizin ikinci katı, milletvekili aday evraklarının bulunduğu katın tamamı yakıldı. Dışarda yüzlerce polis bekliyordu. İtfaiye saatlerce gelmedi.”
Böyle bir şiddet ortamında hala yüzde 11 oy oranını “halkın mucizesi” diye tanımlayan Demirtaş, bu ortama rağmen alınabilecek en yüksek oyu aldıklarını, halkın “her şeye rağmen bu ilkelere bağlı olduğunu, sahip çıktığını” gösteren bir başarı olduğunu kaydetti.
Selahattin Demirtaş, “1 Kasım seçimleri bir şok doktriniyle, toplumda bir güvensizlik ortamı yaratılarak toplum tehdit altına, baskı altına alınarak, AKP tarafından kazanılmış bir seçimdir. Biz halkın iradesine elbette saygı duyarız. Ama adına seçim diyemeyeceğimiz bir vaka sonucunda ortaya çıkmış duruma tümüyle biat etmek ve bunun meşruiyetini tümüyle tanımak zorunda da değiliz” diye konuştu.
Kürtler arasında çok fazla oy kaybına uğramadıklarını savunan Selahattin Demirtaş, yapılan araştırmaların Türkiye toplumunun yüzde 74’ünün güvenliği birinci sorun olarak gördüğüne işaret ettiğini belirtti. İşsizliğin de hala büyük bir sorun olarak görüldüğüne dikkati çeken Demirtaş, “Yaratılan şokun etkisiyle insanlar bir anda bir partinin etrafında birleşmenin güvenliği sağlayabileceği hissiyatına kapıldılar ve AKP'nin etrafında bir oy yoğunlaşması oldu ve AKP yönetimi bunu çok iyi biliyordu. Böyle bir yönlendirme oluşacağını çok iyi biliyorlardı” dedi.
HDP Eş Genel Başkanı, partisinin 1 Kasım seçim sonuçlarını değerlendirirken, “Şu da ortaya çıktı” dedi ve devam etti: “Bu kadar dehşet ortamında bile bu evrensel ilkelerin arkasında duracak milyonlar var, Türkiye açısından umut budur. Çözüm, gelecek, heyecan umudu oradadır. Bu bizim için küçümsenecek bir durum değil. Bize verilen oylara da, eleştiri nedeniyle bizden giden oylara da çok saygı duyuyoruz.”
“PKK’nın oy kaybında rolü olup olmadığı sorulan Selahattin Demirtaş, çatışma ve savaş durumunun demokratik sivil siyaset ortamında negatif etki yarattığını söyledi. Demirtaş, “Ama doğrudan kazılan hendekler veya öz yönetim ilanları, oy kaybına doğrudan yol açtı mı diye analiz yaptığımızda, bu öz yönetim ilanlarının yapıldığı sekiz ilçede oyumuz düşmemiş, hatta tek oyumuzun yükseldiği yerlerden Şırnak ve Cizre, en çok çatışmanın yaşandığı yer görülüyor. Savaşın kendisi sivil siyaset alanını zorlayan acı bir gerçektir” diye konuştu.
Selahattin Demirtaş ayrıca “PKK, HDP'yi geriletmek için savaşı başlattı ve HDP'ye karşı bir hamle olarak savaşı başlattı tezini doğru bulmuyoruz” dedi; ardından “PKK neden çatışmanın şiddetini düşürmek için frene basmadı?” sorusuna, “Bu sorunun muhatabı herhalde bir PKK yöneticisi olur” şeklinde yanıt verdi.
‘Suriye’de 3. Dünya Savaşı yürütülüyor’
Kendisine Suriye krizine nasıl çözüm önerisi getirdiği sorulan Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bu ülkedeki savaşın şimdi sona erse bile önümüzdeki yüzyılı etkileyeceğini savundu:
“Birçok insanın tespitine katılıyorum. Suriye topraklarında 3. Dünya Savaşı yapılıyor. Şimdiye kadar ağırlıklı olarak küresel büyük güçlerin vekaleten yürüttükleri bir savaş vardı Suriye'de şimdi bizatihi kendileri sahaya inmeye başladılar. Herkesin Suriye'de kendisi adına savaş yürüten bir oyuncağı vardı, ya da vekili, piyonu vardı. Onlar birbirleriyle Suriye topraklarında karşılaştı ve orada savaşıyorlardı. Bedelini de Suriye halkları, tarihi, kültürü ödemeye devam ediyor.”
Suriye krizinin kompleks bir sorun olduğunun altını çizen Selahattin Demirtaş, bu ülkenin kendi iç demokrasisinin inşa edilmesi fırsatının kaçırıldığını söyledi. Zamanında Dışişleri Bakanlığı görevindeki Ahmet Davutoğlu’na ‘mezhepçi politikalardan uzak durulması’ çağrısı yaptıklarını hatırlatan HDP lideri, “Bizler o dönemde Dışişleri Bakanı olan Sayın Davutoğlu'na şunu telkin ettik: 'Suriye'de kesinlikle taraf tutmamalısınız. Tek bir grubun taraftarı, yandaşı olmamalısınız, Türkiye çok önemli bir ülke çünkü. Suriye'nin en büyük komşusu. Tarihsel olarak da çok içiçe geçmişliğimiz var. Türkiye'nin Suriye'de yapacağı hata, başka ülkelerin yapacağı hatadan çok daha büyük maliyetlere yol açar' demiştik” diye konuştu.
Suriye politikasının mezhepçilik ya da tek kimlik üzerinden yürütülemeyeceğinin altını çizen Selahattin Demirtaş, bu politikanın Türkiye’yi “işlevsiz hale getirdiğini, Suriye savaşını körükleyen derinleştiren bir pozisyona ittiğini” savundu. Demirtaş, Türkiye’nin Suriye’de başta Kürtler olmak üzere tüm unsurlarla iyi ilişkiler kurması ve hızlı politika değiştirmesi durumunda bölgedeki saygınlığını yeniden kazanacağı görüşünü dile getirdi.
‘Türk hükümetinden ‘PKK terör örgütü değildir’ demesini beklemiyoruz’
Türkiye’nin “tarihsel korkularını aşamadığı, tarihsel paranoyalarının etkisi altında kaldığını” söyleyen HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bundan dolayı Ankara’nın PKK’yı IŞİD’den daha büyük tehdit olarak gördüğünü savundu.
Bu bakış açısını gerçekçi bulmadığını belirten Demirtaş, Türkiye’den çıkıp “PKK terör örgütü değil” demesini beklemediklerini, ama kendilerinin “PKK’nın Türkiye açısından tehdit oluşturmasını önleyebileceklerini” söyledi: “Bu da ancak, biraz önce ifade ettiğimiz müzakere ve barış masasına dönmekle mümkün olur. Bunun sonucunda yürütülecek müzakereler sonucunda PKK Türkiye'ye karşı tümüyle silahlı faaliyetlerine son verebilir ve Türkiye topraklarını silahlı unsurlarıyla birlikte terk edebilir. 'Türkiye'ye karşı artık savaşmıyorum, sorun müzakereyle çözüldü' diyebilir. Bu işte Türkiye'nin tarihsel korkularının ortadan kalkmasına yardımcı olur. O zaman Suriye'deki Kürtler'le Ankara'nın yakınlaşması, giderek daha mümkün hale gelebilir.”
‘Obama’ya ‘İşler bildiğin gibi değil’ derdim’
Halkların Demokratik Partisi Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Başkan Barack Obama’ya birkaç saatliğine danışmanlık yapma fırsatı olsa ne yapacağı sorulduğundaysa, “‘İşler bildiğiniz gibi değil’ derdim”diye konuştu. Sahada durumun farklı olduğunu ve bunların Washington’da raporlara yansıyıncaya kadar durumun dönüşebileceğine işaret eden Demirtaş, şöyle konuştu:
“Orada büyük acılar olabilir, büyük bir yıkım var. Gerçek olan bu. O toprakların sahipleri olan kadim halklar, kültürler var. Gerçek olan bu. Bizler gerçekten barış ve istikrar istiyorsak, oradaki bütün halkların iradesine saygı duymalıyız. O topraklara, kültürlere saygı duymalıyız. O insanların kendi topraklarında, kendilerini yönetme hakkına, kendi ekonomik kaynaklarını kullanma hakkına saygı duymalıyız ve o toprakları eğer yeniden bir cennete dönüştürmek istiyorsak - ki medeniyetin doğduğu topraklardır. İşe herkese saygı duymakla başlamalıyız. Bilemiyorum, belki de bunu söylüyorlardır ona” dedi.
Ermeni meselesinde ‘yüzleşmeye gidilmesi’ çağrısı
Washington’da yerleşik bir Ermeni piskoposun sorusunu yanıtlayan HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, gelecekte Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin nasıl bir şekil alacağı konusundaysa, “yüzleşmeye gidilmesi” gerektiğini savundu, ama bunun “Türkiye’de kimsenin suçlu ilan edilmeden” yapılması gerektiğinin altını çizdi.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin geçmişte Ermenistan’la ilişkileri normalleştirme yönünde girişim başlattığını hatırlatan Demirtaş, geçmişe dönük gerçekleri araştırma ve yüzleşme komisyonlarının kurulması için Meclis’e geçmişte teklifte bulunduklarını, ama sonuç alamadıklarını kaydetti.
“Yüzleşme dediğimiz şey, yeni yaralar açmak değildir. Yüzleşme dediğimiz şey, tam da bütün bu toplumun, bu acıyı yaşamış veya acıya ortaklaşmış kesimlerini aynı acıda buluşturmaktır. Bir daha olmaması üzerine karşılıklı birbirine güven duymaktır” diye konuşan Demirtaş, bunun Türkiye'de yeterince anlaşılmadığını ya da geliştirilmediğini düşündüklerini söyledi.