Erişilebilirlik

Canan Güllü Kadınlar Günü'nde Beyaz Saray'da


Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2007’den bu yana her yıl dağıttığı Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülleri’nin töreni, bu yıl 8 Mart Dünya Kadınlar gününde ilk defa Beyaz Saray’da yapıldı.

Geçmişte farklı yıllarda Türkiye’den üç kadına bu ödül verilmişti. 2012'de ödül alan isim, engelliler ve savunmasız grupların hakları için verdiği mücadele nedeniyle eski CHP İstanbul milletvekili Şafak Pavey’di.

2017'de ödül alan kadınlar arasında, görev yaptığı okuldaki cinsel taciz vakalarını ortaya çıkaran öğretmen Saadet Özkan vardı.

İki yıl önce de Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, ödül alan isim olmuştu. Pandemi nedeniyle sanal ortamda düzenlenen törenden iki yıl sonra Canan Güllü, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın programı kapsamında Washington’u ziyaret etti.

Son iki yıldır Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü alanların töreni Corona virüsü pandemisi nedeniyle sanal ortamda yapılmıştı. Bu yıl Beyaz Saray'daki törende ağırlandılar. (8 Mart 2023)
Son iki yıldır Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü alanların töreni Corona virüsü pandemisi nedeniyle sanal ortamda yapılmıştı. Bu yıl Beyaz Saray'daki törende ağırlandılar. (8 Mart 2023)

Bu yılki törene katılan Güllü, VOA Türkçe’nin sorularını da yanıtladı ve depremin ardından Türkiye’de başlattıkları çalışmaları ve ülkede toplumsal cinsiyet eşitliği adına yapılması gerekenleri anlattı.

VOA Türkçe: Canan Hanım Washington’a hoş geldiniz öncelikle. Siz aslında 2021’de ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü'ne layık görüldünüz ama tabii Corona virüsü pandemisi nedeniyle o dönemde tören yapılamamıştı. 2023'e nasipmiş. Şimdi Washington'dasınız, nedir buradaki planınız programınız?

Canan Güllü: Aslında evet, o dönem Zoom üzerinden hayatımıza giren kamera arkasından konuşmayı öğrendiğimiz bir süreçti. Son yıllarda kazanımlardan çok şeyler kaybettiğimiz bir dönemde özellikle Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmenin getirdiği tedirginlik ve bu anlamda hukuksuzluğun bir sürecinde mücadele etmiştik. Hem bu mücadelede insan hakları aktivizminde hem kadının insan haklarında şiddetsiz bir dünya yaratma çabalarımız nedeniyle bu ödüle layık görülmüştük. Bugün hem o ödülün bir tekrardan tezahürü ama aynı anda da, ‘deneyim ne oldu? Arkasından ödülü aldığınızda ne yaptınız? Ne Oldu? Değişen neydi? İyileşen kötüleşen durumlar ne? Ülkeye bakış açımız ne?’ Bir görüş alışverişi bu anlamıyla başladı. Dün geldiğimiz andan itibaren bir tarafıyla Washington ayağındaki gelişmeler bir tarafıyla hani taze bıraktığımız ülkemizdeki gelişmelerle yoğun bir tempo içindeyiz.

2021'de ödül alan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ve First Lady Jill Biden (8 Mart 2023)
2021'de ödül alan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ve First Lady Jill Biden (8 Mart 2023)

İstanbul Sözleşmesi’ne geleceğim ama önce depremle başlamak istiyorum. Depremlerden sonra Türk Kadın Dernekleri Federasyonu olarak neler yaptınız ne eksiklikler gördünüz, ne çalışmalarınız var?

Canan Güllü: Hepimiz için tekrardan geçmiş olsun diyorum. Aslına bakarsanız ben sahadan geliyorum. En son Adıyaman’daydık ve ciddi anlamda ülkemizde yüzde 25 oranında bir tezahür eden meydana gelen afet ama afet sadece o bölgeyle ilgili değildi. Yarattığı göç, birbiriyle akrabalık ilişkileri nedeniyle hepimizin yüreğinde gerçekten büyük acılara gark etti. Bu anlamıyla deprem bölgesinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin aslında bu ülkede karnesinde zayıf olması nedeniyle, afetten sonra da meydana gelen olaylarda nasıl ‘sıfır’ aldığımızın izlenimleri vardı. Bir tarafıyla hijyen pedine ulaşamadı kadınlar. Yalnız konaklamaları gerektiği yerlerde onları barındıramadık, onlara çadırlar veremedik, güvenliklerini sağlayamadık yani güvenli alanlar ihdas edemedik. Bu süreç içinde sadece ve sadece bakış açımızda suya erişimini, bir tarafıyla kadınlık, bir tarafıyla annelik rollerinin çakıştığı dönemlerde evladına temiz su bulma, evladına aş bulma, barındırma sorumluluğu da Türkiye'de kadın üzerine geldiği için ciddi problemlerin olduğu bir saha deneyimim var benim oradan gördüğüm.

Aslına bakarsanız Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu'nun da geçmişte 1999'dan beri bazı deneyimleri edindiği, bu anlamıyla eksikleri fark ettiği bir süreçte hemencecik ilk etapta da bir 'mor yerleşke’ olayıyla ilgili gardımızı aldık. Türkiye'de böyle bir atraksiyon yapılması, tedavi edici aynı anda güvenli alanları sağlayıcı bir sürecin harekete geçmesi için mücadele ediyoruz.

“Kadınlar İçin Mümkün Olanı Yapmadan Bu Dünyadan Gitmek İstemiyorum”
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:11:57 0:00

Güven dediğinizde mor renk aklımıza gelir ve dedik ki ‘Bir yerleşke olsun. Hem çocuklara hem yaş almışlara, bu anlamıyla engellilere ve kadınlara güvenli alan olarak da kendini göstersin. Dışarıdan baktığında ihtiyacı olan kadın ‘mor’ renge güvenerek gelsin diye. Orada hem psikolog, hem pedagog hem sosyal hizmet uzmanının yer aldığı Dünya Sağlık Örgütü standartlarında bir süreci hayata geçirelim istedik.

Aslına bakarsanız Türkiye Gönüllü Ağı'nın yüksek olduğu ve bu tür afetlerde de hızlıca gardın hayata geçtiği bir olay bize. Bakın depremin ilk 5 günü içinde insanlar neler neler gönderdi. Ulaştı mı ulaşmadı mı o tartışılır. İyi dağıtıldı mı iyi bir organizasyon yapıldı mı? Bunlara çok kötü anılarla tanıklık ettik ama bu bir süre sonra gönüllülük yavaş yavaş azalır. Bu bir sistemdir. Nisan ayında dediğinizde ortada sorun vardır. Gönüllü yoktur. Bunu yaratacak devletin kaynaklarının yetersiz, yönetim aşamasında sıkıntıları da yaşayan bir ülke olduğumuz için sürdürülebilirliği baz alarak mor yerleşkedeki bir yıl boyunca çalışanın ücretini alabileceği, tedavilerinin yapılabileceği, bunun yanısıra örneğin ILO'nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) sahada iş analizlerini yapabileceği, ‘yeniden o sahada neyi üretebiliriz? Bazı firmalarla biz örneğin toplumsal cinsiyet eşitliğinin dönüşebilmesi için neler yaparız’ı depremin onuncu gününden itibaren konuşmaya başladık. Çünkü bir yerleşim alanı olacak. İşte tam bu mor yerleşke bu süre için UNFPA (Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu) ile üreme sağlığını, ILO ile iş istatistiklerini, kurumlarla yeniden ve yeniden işe hazırlayabilme süreçlerini ama özelinde kadınlara, yaşlılara, engellilere, çocuklara şiddetsiz bir alan.

Özel sektör, yerel yönetim, kamu işbirliğinin aslında ortak noktası yerleşke. Sadece federasyonun değil, bütün kadın örgütlerinin, bütün meslek örgütlerinin burada birbiriyle yollarının kesişeceği, bu toplum için yapabileceğimiz enerjimizi ortaya koyacağımız bir merkez. 21 metrekarelik iki konteynerden oluşuyor. Birinde çocuklar, birinde kadınlar, işte bahsettiğimiz engelliler ve yaşlılar. Bu toplum birlikte ancak dayanırsa örgütlü mücadelesini birlikte yaparsa yaraları iyileşir. Çünkü çok derin yaralarımız oluştu.

Çok derin yaralar var. Birleşmiş Milletler örgütlerinden bahsettiniz işbirliği yapacak şekilde. Mor yerleşkeler, depremlerden etkilenen bütün illerde olacak mı?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü

İlk etapta 10 tane demiştik ve 10 il diye baz alarak gitmiştik aslında ama sonra bir döndük sahayı gezerken. Hatay'a 10 tane yetmeyecek. O kadar yıkımın olduğu yerde ve bütün depremin zarar verdiği illerin yanısıra biliyorsunuz bir göç oldu şehri terk edenler var. Mersin'e 300 binin üzerinde 400 bine yakın bir göçün olduğunu, İzmit'e 120 bin Ankara'ya 220 bin, Alanya'ya 60 bin kişi gibi böyle çeşitli rakamların konuşulduğu bir ortamda oralarda da olması için çaba sarf edeceğiz.

Şimdi Türkiye’nin önünde bir seçim hatta seçimler var ve son 21 yılda kadın hakları konusunda cinsiyet hakları konusunda da diyebiliriz AK Parti iktidarına yönelik çeşitli eleştiriler oldu. Kadın hakları konusunda onlarca yıldır çalışan bir isim olarak neler gözlemlediniz. Biliyorum çok uzun bir süreçten bahsediyoruz ama sizce en çarpıcı gelişmeler neydi bu son 20-21 yılda?

Aslına bakarsanız 2011 yılına kadar da ciddi işlere imza atmış bir Adalet Kalkınma Partisi yani AK Parti iktidarından bahsediyoruz. Bazen zamanı ikiye bölmüş gibi oluyoruz. Hızla koşan, depara kalkan bir iktidar vardı. Sonra o iktidar kendinin böyle o kazandıkları kazanımları teker teker sekteye uğratan bir pozisyona geldi ve kazanımların hepsinin dibine vurmaya başladık biz. İstanbul Sözleşmesi ile zaten hukuksuzca gittik. Cinsel istismar yasasında yaşları küçük olan genç kızların evlenmelerinin önünü açtık. Yasal mevzuatta anayasalarda değişimler yaptık. Müftüye nikah vererek laikliği yok ettik ki kadınlar için en önemli olay. Eşitlik denen bir şey Türkiye için kalmadı.

Bir kadının insan hakları mücadelesinde kazandığı en son nokta ne olabilir? Bir temsiliyet değil mi? İşte önümüzde seçim var ve Adalet Kalkınma Partisi ile beraber muhalefetin diğer partileri de bu seçimlerde aslında Türkiye'nin gerçek hikayesini, resmini önümüze koyacaklar. Kimi adaylaştıracaklar? Bu adayların kaçı kadın olacak, bu kadınların kaçı kabinelerde, bakanlıklarda yer alacak ve bu kadınlar için istihdam alanlarında ne gibi imkanlar sağlanacak? Kız çocuklarının okullaşması önündeki engeller nasıl kaldırılacak? Erken yaşta evliliğinin önlenmesi adına, parlamentodan yasalar çıkmaması adına ya da yeniden evlenme yaşının doğru bir tespitte kontrol altına alınacağı süreler. Hepsi bizim için beklentide olan noktalar. Zayıf bir karnedeyiz. Bunu biliyorum ki bugün ülkede gördüğümüz ve tekrar altını çizerek söylediğim şey demokrasi ve eşitlik bizim vazgeçilmezimiz.

Tüm bunlarla kendi tercihlerini kendileri yapan, ideolojisi dinsel inançları üzerinde kimsenin söz söyleyemeyeceği, sokakların geceleri de kadınlara ait olduğu, istihdamın sürdürülebilmesi adına önlemlerin alındığı bir Türkiye mümkün. Bu çok mümkün ve bu mümkünü yapmadan bu dünyadan gitmek istemiyorum. ‘Bu kadar uzun yıllar’ dediniz ya benim de tek böyle bir talebim var. Bu kadar uzun yıldan sonra finali de görmek istiyorum.

Bu noktada Millet İttifakı’nın kadın hakları programını da tabi sormak lazım size. Altılı Masa’nın metninde neleri olumlu karşıladınız, ne eksiklerle karşılaştınız? İstanbul Sözleşmesi bu konulardan biri sanırım.

Ben buraya gelirken altılı masada başka bir şeyler olmuştu, onu hiç konuşmuyorum zaten. Altılı masanın ilk etapta toplumsal cinsiyet eşitliği noktasında gayret sarf edeceğine, ilköğretimden itibaren bunun hayata geçirileceğine. Burada ben uluslararası sözleşmelere atıfta bulunarak İstanbul Sözleşmesi'nin hayata geçeceğine inanarak, bu süreçte o iyi niyeti gördüm. Yani onu söyleyebilirim o altılı masada.

Kadının insan hakları noktasında hep beraber çalışmanın ve aslına bakarsanız ikinci yüzyılını yaşadığımız Cumhuriyet'in birinci 100 yılının aynısının tekerrür edebilmesi, kadınsız bir siyasetin, kadınsız bir demokrasinin olmadığını onlar fark ettiler. Ancak bu fark ettirmenin hayata geçmesi adına bazı tavizlerin de verilmesi gerekecek onlar için. Yoksa tek başına sözü verdik, verdik ama yazılı kaldı olmayacak. Onun güçlenmesi adına Demokles'in kılıcı gibi hiç başlarından eksik olmamamız gerekiyor. Bir tek orada anayasa yapılırken bir anayasa değişecek. Biliyoruz ki orada kadınların da aynı masada olması çok önemli. Onun altını çizmek gerekiyor buradan.

Yıllardır toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine çalışıyorsunuz. Size göre bundan sonra bir aktivist olarak kadın hakları, cinsiyet hakları için Türkiye'de neler yapılması gerekiyor?

Eşitlikten vazgeçmeyeceğiz. Bunun için de öncelikle o anayasa metninin üzerindeki o toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının tukaka olmadığı metne işlemeli. Bununla beraber alınacak kararlarda örneğin biz Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulması için 11 yıl çalışmıştık Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde. İşlevsiz çalışıyoruz oysaki yasa metinlerinin parlamentoya girdiği andan itibaren, o kurula girmesi o kuruldan çıktıktan sonra Genel Kurul’a inmesi gerekiyor. Yani benim hayalim o kurulun başında bir aktivistin olması.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nda ve oradan sonra yasaların hayata geçmesi, o yasaların tabana inmesi gerek. Tavandan tabana inmesi daha çabuk olacağı için de hızlı bir uygulamayla cinsiyet eşitliği seferberliğinin başlatılması lazım.

Bu nasıl olacak diyeceksiniz. Doğru bir medya yayını, gazeteciliğin yansız olduğu ve doğru haberlerin o süzgeçten geçtiği toplumsal cinsiyet eşitliğine yatkın bir dille. Kurumsal anlamda temsiliyet örneğin kadın kolları. Yani kadın kolu diye bir şey olmaz partilerde. Partiler eğer bir şey değiştirecekse kendilerinden başlayacaklar. Bu kolları kaldırarak kadın politikaları üzerinden gidecekler ve bununla beraber bir kadın bakanlığı, en önemlisi bir Çocuk Bakanlığı, Eşitlik Bakanlığı ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi ki son eklenen Deprem Bakanlığı da artık bizim için vazgeçilmezlerden biri.

Mücadeleden asla vazgeçmeyen cesur kadınlar vardır. Benim nezdimde bütün dünya ülkelerinin kadınları öyle. Belki kimimiz ses çıkarmıyoruz, kimimiz normal rutinimize devam ediyor olsak da aslında damarımıza basmasınlar. Kadınlar bu dünyada gerçekten eşitlikleri için can verecek kadar güçlü kadınlardır.

  • 16x9 Image

    Dilge Timoçin

    Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler mezunu Dilge Timoçin mesleğe 2000 yılında NTV'de başladı. 2008'de Habertürk TV'ye transfer oldu, dış haber sorumlusu olarak görev yaptı. ShowTV'de dış haber editörü ve spiker olarak çalışan Timoçin, sonrasında Al Jazeera Türk'e geçti; Al Jazeera İngilizce için prodüktörlük yaptı. Dilge Timoçin VOA Türkçe'ye katılmadan önce Reuters, Deutsche Welle gibi yabancı basın kuruluşlarıyla çalışıyordu

XS
SM
MD
LG