İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi, kamuoyunda ‘Büyükada davası’ olarak bilinen davayı 3 Nisan tarihine ertelendi.
Davanın 27 Kasım 2019’daki duruşmasında esas hakkında mütalaasını sunan duruşma savcısı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç’ın hakkında ‘‘silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma" suçundan, diğer sanıklardan Günal Kurşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran, Nejat Taştan ve Veli Acu hakkında ise ‘‘silahlı terör örgütlerine (FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C) yardım etme" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istemiş, diğer 5 sanık hakkında ise beraat talep etmişti.
Kurşun: 'Bizim yargılanmamız Türkiye'de insan haklarının yargılanması anlamına geliyor'
Dava sonrası gazetecilere açıklamalarda bulunan sanıklardan İnsan Hakları Gündemi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Günal Kurşun, her zaman evrensel insan haklarını savunduklarını söyledi.
Kurşun, ‘‘Bizim yargılanmamız sadece kişisel olarak bizlerin yargılanması anlamına gelmiyor aslında. İnsan hakları savunucularının, genelde de insan haklarının yargılanması anlamına geliyor. İlla ‘terör örgütü etiketi’ yapıştırılacaksa, herhalde insan haklarını terör örgütü ilan edecekler, adına da insan hakları terör örgütü diyecekler. Amaçları buysa, biz bu örgütün üyeleriyiz. Ama hayatımuz boyunca şiddet karşıtı olmaya çalıştık, şiddet içinde kalmadık. Hukuka bağlı kalmaya çalıştık. Her zaman insan haklarını, evrensel ilkeleri savunduk. Bundan sonra da buna devam edeceğiz. 3 Nisan’da neticeyi alabileceğimizi umuyorum’’ dedi.
Gardner: ‘İnsan haklarını savunmak suç değildir, bugün beraat kararının çıkmasını bekliyorduk'
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Uzmanı Andrew Gardner ise davanın beraatla sonuçlanması gerektiğini ifade etti.
Gardner, ‘‘Hiçbir somut delil olmadan bu dava açıldı. O yüzden hukuksuzluktan bahsetmek çok doğal bir şey. Hiçbir gözaltı gerektiren durum yokken üç buçuk senedir yargılama süreci devam ediyor. Keşke dava açılmasaydı, keşke kimse tutuklanmasaydı. Ama bugün 10. duruşmadayız, hala bitmedi. Bugün beraat kararı çıkacağına inanıyorduk. Biraz daha bekleyeceğiz ancak insan haklarını savunmak suç değildir. İnsan hakları savunucusu, masum insanlar iyi görevlere ve hayatlarına geri dönsünler. Bu dava artık bitsin’’ diye konuştu.
Duruşmada neler oldu?
Duruşmada esas hakkında mütalaa hakkında son sözlerini ilk söyleyen Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç oldu.
Kılıç, ‘‘TİB'den gelen Bylock kullandığıma dair raporun yanlış olduğunu düşünüyorum. Benim Bylock kullandığıma dair herhangi bir delil yok. Bylock olmadığına dair 4 ayrı rapor alınmış ve dosyaya sunulmuştur. Emniyet Siber Şube’den gelen raporda Bylock isimli uygulamanın cihazda bulunmadığı ve silinen uygulamalardan olmadığı mahkemeye ek rapor ile sunulmuştur. Adli bilişim uzmanı Koray Peksayar tutuklanmamın 40. gününde ilk bilirkişi raporunu mahkemeye sundu. Peksayar, Temmuz 2017'de nasıl büyük hatalar yapıldığını açığa çıkardı. Londra merkezli SecureWorks, raporları uluslararası alanda dikkate alınan bir kurum. Raporunda telefonumda hiçbir Bylock izinin olmadığı tespit edildi. Telefonumda Bylock olmadığı ve silinmediği tekrar kanıtlanmış oldu’’ diyerek beraatını istedi.
Kurşun: ‘Yargılamada 35 farklı ihlal var’
Uluslararası Af Örgütü üyesi ve İnsan Hakları Gündemi Derneği yönetim kurulu üyesi Günal Kurşun ise davada Türkiye’deki insan hakları faaliyetlerinin yargılandığını söyledi.
Kurşun, ‘‘5 Temmuz 2017’de soruşturma başladıktan sonra yargılamada 35 farklı ihlal yapıldı. Üç gün boyunca Temmuz sıcağında küçücük bir alanda gözaltında kaldık. Yargılamada bana ilişkin eksik soruşturma yapıldı. Savcı, mütalaasında benim aleyhimde 3 noktaya değinmiş. FETÖ, PKK ve DHKP-C adlı örgütlere yardımdan cezalandırılmamı talep ediyor. Benim bu son 2 örgüt ile hiçbir bağım ve irtibatım yok. FETÖ'den ise Adana 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden kapı gibi beraat kararım var. Kamuoyunda Büyükada davası olarak bilenen bu dava bizim son 5 yıllık hareketlerimizin ve insan haklarının yargılandığı bir dava olmuştur’’ dedi.
Taştan: ‘Bu dava Türkiye'de insan hakları savunucuları ve sivil topluma gözdağı vermek için açılmıştır’
Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği ve Eşit Haklar için İzleme Derneği üyesi Nejat Taştan ise mahkeme karşısında olmalarının nedeninin suçlu olmaları değil insan haklarını savunuyor olmaları olduğu ifade etti.
Taştan, ‘‘Bu dava Türkiye'de insan hakları savunucuları ve sivil topluma gözdağı vermek için açılmıştır. Biz gözaltındayken medyada yer alan karalama kampanyalarının hepsi bu dosyanın içinde var. Siyasi iktidar Türkiye’de insan hakları için yeni bir yol aramaya çalıştığı halde savcılığın iddianameyi tekrar ederek mütalaa vermesi garip geliyor. Hukuk devleti içinde insan hakları mücadeleme devam edeceğim’’ dedi.
Acu: ‘Bu davanın başından beri herkes saçma ve uydurma delillerle açıldığını biliyor’
İnsan Hakları Gündemi Derneği ve Uluslararası Af Örgütü üyesi Veli Acu ise savunmasında delillerin uydurma olduğunu dile getirdi.
Acu, ‘‘Bu davanın başından beri herkes saçma ve uydurma delillerle açıldığını biliyor. Hakkımda üç farklı örgütle ilgili suçlamalar var. Bir davada yargılanan kuzenim ile görüşmem, konuşmam suç ise bu salonda oturan herkese soruşturma açılması gerekir. Çünkü hepsinin benimle iletişimi var. Suçların ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırıdır. M.B.'ye gönderdiğim 1000₺MASAK raporunda var. M.B. maddi olarak zorda olduğu için para gönderdim, sonra bana tekrar 750₺ gönderdi. M. B. adlı kişi tutuklu yargılanmadı, daha sonra AİHM ihlal kararı verdi ve tazminat aldı’’ diye konuştu.
‘Türkiye’de insan hakları savunuculuğu suç olmaktan çıkarılmalı’
Duruşma öncesi Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde İnsan Hakları Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Yurttaşlık Derneği, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Kadın Koalisyonu adına yapılan basın açıklamasında mahkemeden hak savunucularının beraati yönünde karar vermeleri istendi.
Açıklamada, “hiç açılmaması gereken Büyükada davası, avukatların ve sanık konumuna düşürülen insan hakları savunucularının iki yılı aşkın bir süre boyunca asılsız iddiaları çürüten delilleri dava dosyasına taşımakla geçti. Türkiye’de insan hakları savunuculuğu suç olmaktan çıkarılmalı. Eğer davada ileri sürülen deliller değerlendirilmeyecek ise, o zaman iddianamede yer alan suçlamalara, kovuşturma süreçlerine niye ihtiyaç duyuluyor? Mahkemeyi, mütalaanın açık ve fahiş hatalarını dikkate alarak bu davada yargılanmakta olan tüm insan hakları savunucularını beraat ettirme yönünde karar vermeye davet ediyoruz” dendi.