Erişilebilirlik

Ercan Kesal: ‘Bülbülün Sesi Duyulmuyorsa Ötmemiş Sayılır’ 


Ercan Kesal: ‘Bülbülün Sesi Duyulmuyorsa Ötmemiş Sayılır’
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:08:19 0:00

Ercan Kesal: ‘Bülbülün Sesi Duyulmuyorsa Ötmemiş Sayılır’

Ercan Kesal’ın geniş kitlelerce tanınması Çukur dizisindeki İdris Koçovalı karakteriyle oldu. Fakat onun sanat geçmişi ne Koçovalı’yla sınırlı ne sadece oyunculukla. Kesal’ın çok daha eskiye dayanan yazarlık ve senaristlik geçmişi var. Ercan Kesal, VOA Türkçe’nin sorularını yanıtladı.

VOA Türkçe: Sanat hayatınızdaki onca ürüne rağmen, Çukur dizisiyle ünlü olmak nasıl bir duygu?

‘’Ercan Kesal: Ünün benimle bir ilgisi yok. Ün meselesini hayatımda hiçbir zaman kıymetli bir yerde görmediğim için sadece merak ettiğim bir husus olarak karşıma çıktı. Niye bu kadar fazla etkileniliyor ve neden popüler kültür bu kadar hayatımızı çekip çeviriyor, kasıp kavuruyor? Bir çeşit merak saikiyle bakıyorum doğrusu. Ama bu hayatımı zorlaştıran da bir şey, yürüyemiyorum, normal hayatımda yaptığım sıradan işleri eskisi kadar kolay yapamıyorum. Benim açımdan Çukur’un ne tür bir faydası oldu? Ciddi bir laboratuvar yaşıyorum orada, kamera önünde ve olabildiğince, becerebildiğim kadarıyla da kamera arkasında. Çünkü her hafta bir uzun metraj film enerjisiyle dizi çekiyoruz. Bu çok kolay bir şey değil. Çok yıpratıcı, çok zorlayıcı ama bir tarafıyla da çok öğretici. Bu yüzden geçen sene başlayan dizi maceramdaki oyunculuğum aslında Temmuz-Ağustos aylarında çektiğim uzun metrajlı film için müthiş bir fayda sağladı bana. Çok öğretici oldu.’’

VOA Türkçe: Henüz vizyona girmeyen filminiz, kendi siyasi deneyimlerinize dayanıyor. Bugünkü aday adaylarına ne önerirsiniz?

‘’Benim gibi sinemacı olmalarını önerebilirim. 2002-2003 yıllarında yerel yönetimlere talip olma, yerel yönetimlerde alternatif oluşturma ve bunu Beyoğlu özelinde yapmaya çalışma ve bu gayretlerin akim kalması, duvara çarpması benim için çok hayırlı bir sürece vesile oldu. Yani ben o yıllardan sonrasına baktığımda onlarca filmde oynamışım, sekiz kitap yazmışım, birçok senaryoda yer almışım. Kendim bir film çekmişim sonuçta, başımdan geçenler üzerinden yola çıkarak. Fakat bir tarafıyla da çok kederli bir şey. Her zaman, her seferinde böyle olmayabiliyor belli ki. Bu işten hayal kırıklığıyla ayrılan bir sürü insan oluyor. Ama hala ben politik anlamda yerel yönetimlerin, en azından Ankara’ya mebus olmaktan ya da parlamenter sistem içinde yer almaya çalışmaktan daha öğretici, daha yararlı, daha ufuk açıcı, ilham verici bir alan olduğuna inananlardanım.’’

“Sinema, ahlaki bir kurumdur”

VOA Türkçe: TV dizisi, edebiyat ve sinema arasında sizin tercihiniz hangisi?

‘’Anlatma sanatı eninde sonunda yaptığımız şey. Edebiyat da sinema da. Biri kelimelerle, biri de görüntülerle derdini anlatıyor. İkisinin derdi aynı aslında. Belki de sanatın derdi aynı. Ben de onun bir parçasıyım. Anlatmayı da çok seviyorum. Ama popüler kültür, adı üzerinde, unutulmaya mahkum. Asıl yer almaya çalıştığım, kendimi iyi hissettiğim, sinemanın felsefesinin orada yer aldığını bildiğim, kalıcı olduğuna inandığım, ona emek verdiğim şey “art house” sinema. Çünkü ben sinemanın eğlencelik bir sanat olduğuna inananlardan değilim. Ben, sinemanın ahlaki bir kurum olduğuna inananlardanım. Buradan öğrendiklerimi cebime koyup, kendi bildiğim yolda devam edeceğim.’’

VOA Türkçe: Sizin bahsettiğiniz anlamda bir sinemanın günümüzde şansı nedir?

‘’Çok şanssız bir coğrafyadayız artık. Sadece Türkiye’ye özgü değil bu mesele. Avrupa’nın, Amerika’nın, yani dünyanın sorunu bu. Popüler kültürün esiri olmuş bir dünya. Ama bu, bizim yaptığımız şeyin kıymetini düşürmüyor. Ondan vazgeçmemizi de gerektirmiyor. Sadece bize yeni yollar aramayı dayatıyor bence. Bu hem yapma, pratik açısından hem de sunma, ulaşma açısından… Belki de popüler kültüre böyle bakmak lazım. Biz, kendi bildiğimiz şeyi neresinden nasıl hayata geçirebiliriz diye düşünmek lazım.’’

“Açılmayacak bir mektup göndermenin alemi yok”

VOA Türkçe: Çektiğiniz film kendine bu yeni yolları bulabilecek mi?

‘’Ben bulacağına inanıyorum, çünkü “ben bildiğimi yaparım, ama bunun birilerine ulaşması çok da umurumda değil” anlayışında değilim ben. Bülbülün sesi duyulmuyorsa, ötmemiş sayılır. Jung, “yorumlanmamış rüyalar, açılmamış mektuplara benzer” der. Açılmayacak bir mektup göndermenin alemi yok. Ben bir şey yazıyorsam, çekiyorsam bunun birilerine ulaşmasını istiyorum demektir. Onları hiç tanımasam bile. Bu yüzden sinema dilinin de üslubunun da bu minvalde olmasını istedim. Yaptığım film de buna dönük, buna yönelik bir film oldu diye düşünüyorum. Seyircisini de bulacaktır, bulmalıdır. Bunun yolunu bulmalıyım diye bakınıyorum doğrusu.’’

VOA Türkçe: Bundan sonrasına dair planlarınız neler?

‘’Geçen sene diziye anlaşmalı bir şekilde başlamıştım. Dizinin Haziran’da final yapmasıyla aslında canlandırdığım İdris Koçovalı karakteri de ölecekti. Fakat bir süre sonra seyirci o karakterin ölmemesini istiyor. Senarist de bunun bir parçası haline geliyor. Çünkü reyting denen bir efendinin kölesi oluyorsunuz. Bunun bir parçası haline geliyorsunuz. Yapımcıyı anlayabiliyorum. Ama bunun sürdürülebilir olmadığı da ayan beyan ortada. Bu yıl daha az, haftanın iki günü çalışarak ve senaryo gereği daha farklı bir aksta yer alarak bir süre daha götüreceğim. Bu dönemden sonra, diz final yaptıktan sonra da olmayacağım. Oyunculuk meselesini bir parça geriye çekeceğim. Çünkü artık kamera arkası olacak hayatımda. İkinci filmimi ve daha sonrakileri düşünmeye başlayacağım.’’

XS
SM
MD
LG