Harvard Üniversitesi’nden Profesör Gökhan Hotamışlıgil, 2 doz etkinlik profili güçlü aşı yaptıranlara takviye dozun önerilmediğini ancak Sinovac aşısı olanların üçüncü dozla desteklenmesi gerektiğini söyledi.
Corono virüsü salgınındaki son durumu ve aşılarla ilgili tartışmaları VOA Türkçe’ye değerlendiren Harvard Üniversitesi JS Simmons Genetik ve Metabolizma Profesörü ve Sabri Ülker Metabolik Araştırma Merkezi Başkanı Profesör Gökhan Hotamışlıgil, “İki doz BioNTech aşısı olan kişilerin tekrar bir doz aşı olmaları gerekmiyor. Şu anda bu önerilmiyor. Çünkü Delta’ya karşı da etkili. Bu söylem sadece zafiyet gösteren aşıları yaygın olarak kullanan toplumlarda, savunma cevabını güçlendirmek için öneriliyor. Dolayısıyla herkes 3 doz aşı olsun diye bir söylem zaten yok. Bunu ben de söylemiyorum ve desteklemiyorum” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün farklı üreticilerin aşılarının yaptırılmaması uyarısıyla ilgili “Çok sayıda aşı var. Dolayısıyla bunların hepsinin permütasyonların denenmesine şu anda olanak yok. Klinik çalışmaların yapılmasına olanak yok. Ancak örneğin AstraZeneca ve BioNTech ile ilgili bir çalışma yayımlandı. Burada bir herhangi bir olumsuz etki görülmedi. Güçlü de bir savunma cevabı görüldü birçok açıdan. Yani üç doz aşılarla veya iki doz aşıdan sonra bir kez daha hatırlatma yapılmasıyla ilgili yaygın klinik çalışmalar yapılmadı. Ama aşıların kendisiyle ve tabiatıyla ilgili bilgilerimiz zaten bize bu konuda bir endişe duyulması gerektiğini söylemiyor. Aşılanma ve korunmanın olmadığı bir ortamda muazzam bir tahribat gücü olan bir virüsle karşı karşıyayız Ve Delta çok gerçekten güçlü bir yayılma profili gösteriyor. Çok daha yüksek virüs konsantrasyonları oluşturabiliyor. Dolayısıyla böyle bir ortamda eğer mevcut kullanılmış bir aşının profilinde zafiyet varsa bunun desteklenmesi gerekiyor” diye konuştu.
Aşıların büyük bir çoğunluğunun çok etkin olduğunu ifade eden Hotamışlıgil, onay almış aşılardan herhangi birinin kullanımının tercih edilebileceğini ancak tedarik probleminin olmadığı koşullarda bu tercihin güç profili biraz daha yüksek olan aşılardan yana olması gerektiğini söyledi. “Özellikle varyantların çıktığı bugün de belki ilk salgın döneminde olsaydı bu kadar şiddetli altını çizmezdim. Ama bugün ortaya çıkan verilere baktığımız zaman mRNA aşılarının, Moderna ve BioNTech- Pfizer aşılarının etkinliği şu anda çok yüksek. Varyantlara karşı, özellikle Delta varyantına karşı etkinliğinde hafif bir azalma görülüyor fakat yine de hastaneye yatış ve ölüm oranlarındaki koruyuculuk düzeyi sürüyor. Dolayısıyla tercihim, hiçbir tedarik problemi olmadığı bir koşulda bunları tercih ederdim. Yeni gelen aşılar da var, aynı etkinlik düzeyine sahip daha çok aşı da devreye girecek. Dolayısıyla Delta varyantına karşı zafiyet gösteren aşılar kullanılmışsa, bu kişilere bir doz daha aşı yapılması öneriliyor. Ben de bunu destekliyorum. Bu Türkiye için de geçerli. Örnek Türkiye'de Sinovac kullanılmıştı ilk dönemde, şu anda BioNTech- Pfizer tedarik zinciri kurulmuş vaziyette. Aşılama da çok etkin bir şekilde yapıldı. Dolayısıyla Sinovac yapılmış kişilerde bu aşılarla bir hatırlatma yapılmasında büyük fayda görüyorum” değerlendirmesinde bulundu.
“Sinovac aşısı kötü bir aşı değil”
Türkiye'de Sinovac aşısıyla ilgili tartışmaların başlangıç döneminde veri eksikliğinden kaynaklandığını dile getiren Profesör Hotamışlıgil, “Diğer aşıların klinik çalışmaları erken dönemde ve hızla yayınlandı. Bütün ayrıntıları, protokolleri yani güvenlik profillerini, etkinlik profillerini bütün bilim dünyası inceleyebildi. Bu Sinovac’ta daha geç oldu. Fakat güvenlik açısından bir problem arz etmediğini biliyoruz. Etkinlik olarak da değişik ülkelerden değişik sonuçlar geldi. Yani kötü bir aşı değil kesinlikle ve yine ağır hastalık ve ölüm oranlarını ciddi düzeyde düşürebiliyor. Oradaki tek uyarı yapmamız gereken nokta; varyantlara karşı ciddi bir etkinlik kaybı var. Zaten bir başka aşıyla hatırlatma dozunun yapılmasının önerilmesinin altında yatan sebep bu, yani o aşının kötü olduğu, güvenilir olmadığı değil. Sadece güvenlik açısından şu anda elde daha güçlü bir silah varsa ve düşman biraz değişmişken ona karşı daha etkili savunma sağlayabiliyorsa, tabii ki bunu seçmemiz gerekiyor” dedi.
Şu anda Amerika'da görülen vakaların çok büyük bir çoğunluğunun Delta varyantı kaynaklı olduğunu hatırlatan Gökhan Hotamışlıgil, “Bütün dünyada Delta varyantı gerçekten oyunun kurallarını biraz değiştirdi ve yayılım hızı ile ortalığı kasıp kavuruyor diyebiliriz” şeklinde konuştu.
Delta varyantı kaynaklı vakalarda önceki yükselişte görülen hastaneye yatma, ağır seyir ve ölüm oranlarının görülmediğini ancak enfeksiyon yayılımında daha önceki varyantlara göre çok ciddi bir artış görüldüğünü aktaran Hotamışlıgil, Hindistan’da can kaybı sayısının resmi rakamlardan çok daha fazla olduğu görüşünü paylaşarak, “Bu gerçekten korkunç bir tablo ve Delta virüsünün aşılanmamış, yetersiz aşılanmış bir ortama geldiğinde ortaya koyabileceği tahribatı gösteriyor ve bizim için bence çok önemli bir uyarı ve ders olacak bir tablo” dedi.
“Aşı karşıtlığı salgın kadar vahim bir problem”
Aşı karşıtlığını salgının kendisi kadar vahim bir problem olarak gördüğünü söyleyen Profesör Gökhan Hotamışlıgil, “Artık bunu bir kişisel tercih olarak görmek, algılamak, yorumlamak gerçekten çok zor. Çünkü bu sadece bir kişinin kendisiyle ilgili yapacağı bir tercih değil. Başkalarının yaşamıyla ve çok sayıda insanın hem yaşam kalitesiyle hem de yaşamın kendisiyle ilgili çok ciddi sorunlara yol açan bir problem. Bu problem maalesef aşılamıyor. Çünkü bilimin elindeki iletişim araçları ile bu propaganda makinalarının elindeki iletişim araçları orantısız. Yani bilimsel mesaj maalesef, aslı olmayan bilimsel verilere dayalı olmayan, birtakım söylentilere, komplo teorilerine dayalı olan propaganda makinasına göre çok daha yavaş toplumun içine sızabiliyor” dedi. Hotamışlıgil, “Gerçek dışı söylemler insanların aklında önce kuşku yaratıyor, arkasından da bu bir eylem haline dönüşüyor. Amerika'da bir de buna politik kutuplaşmanın tetiklediği tercihler de ekleniyor. Çok dramatik olarak sonuçları görmemize rağmen henüz bu sıkıntıyı aşmak maalesef mümkün olmadı” diye ekledi.
Profesör Hotamışlıgil, “Arkansas ile Vermont’u karşılaştırırsanız; birinde aşılama oranı yüzde 49, diğerinde yüzde 67-68 civarında. Yani arada muazzam bir fark var. Birinde günde 1000 vaka ortaya çıkarken, diğerinde 10 vaka ortaya çıkarıyor. Birinde günde 8 kişi ölürken, diğerinde günlük kaybedilen hasta sayısı 1 kişiye bile karşılık gelmiyor. Arada muazzam bir fark var. Yine İngiltere’de aşılanmış grupla aşılanmamış grup karşılaştırıldığında 20 kat az ölüm oranı görülüyor yani ortada net bir sonuç var. Hem güvenlik hem etkinlik açısından ve salgını kontrol etmek için başka bir araç maalesef etkin olarak kullanılamıyor. Dolayısıyla bu çok büyük bir problem ve hep beraber bunu aşmak için çalışmamız daha çok çalışmamız gerekiyor” dedi.
“Maske kullanımı bir süre daha devam etmeli”
Maskelerin koruyucu olduğunu hatırlatan Hotamışlıgil, “Şu anda geçiş döneminde belli bir noktaya kadar aşılandıktan sonra artık toplum açılabilir, herşey eskisi gibi olabilir diye bir yanılgı var. Bu bir yarış. Yani aşılanma oranı belli bir yüzdeye ulaşana kadar virüs yayılmaya devam edecek ve bunun ne kadarını kontrol edebilirsek hem salgını baskılamamız, hem de yeni varyantların ortaya çıkmasına engel olmamız mümkün olabilecek. Dolayısıyla o noktaya ulaşana kadar özellikle kapalı, kalabalık ortamlarda, yakın temasın, fazla sayıda insanın olduğu ortamlarda, seyahatlerde, maske kullanımının ve tedbirlerin biraz gevşetilmiş de olsa devam etmesi gerekiyor. Toplu organizasyonlardan, büyük sayıda insanların biraraya geldiği ortamlardan biraz uzak durmak, bu ortamların oluşmasına pek meydan vermemek gerekiyor” dedi.
Profesör Hotamışlıgil, salgınla mücadelede beslenme ve uyku düzenine dikkat edilmesini de önerdi.
Türkiye’yle karşılaştırıldığında, Amerika’nın daha yüksek bir aşılama oranına ulaştığın dikkat çeken Hotamışlıgil, Türkiye’nin günlük aşılama sayısındaki başarısına vurgu yaptı ve “Eğer günde bir buçuk milyon doz aşılık uygulama hızını kaybetmez ise Türkiye'nin yazın sonunda, sonbaharın başında kritik eşiğe ulaşması, en az iki doz aşı olmuş kişi sayısını yüzde 70'lere taşıması mümkün. O zaman da görülecek çok etkin bir şekilde hem baskılanma hem de ağır hastalık ve hastaneye yatış oranlarındaki ciddi düşüş ortaya çıkacak. Dolayısıyla en önemli şey etkinliğin hızını kesmemek. Bir de bu aşı karşıtlığı söylemini artık gündemden kaldırmak, biraz daha insanlara bilimi açıklamak, ikna edici söylemlerde bulunmak lazım. Yapılan argümanların aslının olmadığını, belki daha fazla altını çizerek, yaygın bir şekilde ulaştırmak gerekiyor” dedi.