24 Haziran Seçimleri’nden sonra cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin devreye girdiği Türkiye’nin son başbakanı Binali Yıldırım, son 16 yılda iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetlerinin ekonomiyi seleflerinden çok daha iyi yönettiğini söyledi.
Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Kurulu’nda konuşan Yıldırım, “AK Parti döneminde Türkiye’nin ortalama büyümesi yüzde 5,7. 15 yıl arka arkaya. 1924'den 2003'e kadar büyüme yüzde 4,7. Türkiye 1924'den bugüne kadar her yıl yüzde 5,7 büyüseydi bugün dünya ekonomisinde 7. sıradaydık. Darbeler, müdahaleler bize milli gelirin 2,6 kat daha az büyümemize sebep oldu. Bütün bunları dikkate alarak sistem değişikliği yaptık” dedi.
Yıldırım: ‘Sistematik bir algı operasyonuna tabi olduğumuz gerçek’
Başbakan, parlamenter sistemin terk edilmesi kararı verilirken uluslararası derece kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik tutumlarının da rol oynadığını ifade etti.
Yıldırım, “Sistematik bir algı operasyonuna tabii olduğumuz bir gerçek. Bunu hep yaşadık. Bunun tipik örnekleri var. Seçim kararı açıklandıktan sonra değerlendirme kuruluşları alelacele gündem yapıp Türkiye hakkında kararlar alıyor. Bunlar seçime şöyle ya da böyle müdahaleye yönelik hareketlerdi ama millet bunları iplemedi, ipini de çekti. Türkiye'nin siyasetini kimse dışarıdan dizayn edemez. Türkiye siyasetine karar verecek milli iradedir” dedi.
Yıldırım: ‘Borçlanmaya da teşviklere de devam edeceğiz’
Türkiye’nin bu dönemde borçlanarak büyüdüğünü ve bunun da normal olduğunu söyleyen Başbakan Binali Yıldırım, bunda sonra katma değer sağlayan sektörlere daha fazla ağırlık verileceğinin altını çizdi:
“Türkiye borçlanarak büyüyen bir ülke, bu bir sır değil. Borçlanmaya da devam edeceğiz. Bunda da yanlış bir şey yok. Çünkü bizim açığımız var. Bu açığı başka türlü kapatamayız. Bundan sonra akıl terinin, teknolojinin daha fazla olduğu işlere, daha çok destek vereceğiz. Katma değeri yüksek alanlarda eğer ihracatımızı geliştirirsek aradaki farkı çok daha kolay kapatabiliriz. Onun için akıl terine daha çok yatırım yapacağız. Diğer yandan istihdama yönelik bölgesel farkları ortadan kaldıracak teşviklerimiz devam edecek.”
Özel sektörün dış borcu artıyor
Rakamlar da başbakanı doğruluyor. AKP’nin göreve geldiği 2002 yılında 86,5 milyar Dolar kamu ve Merkez Bankası, 43 milyar Dolar da özel sektör borcu olan Türkiye, 2017 yılını 438 milyar Dolar borçla kapadı.
Toplam dış borçta Merkez Bankası payı neredeyse sıfırlanırken kamu payı da yüzde 50’den yüzde 29’a kadar düştü. Özel sektör payı ise aynı dönemde büyük bir artış göstererek yüzde 33’ten yüzde 70’e yükseldi.
Mahfi Eğilmez: ‘Büyümeyi sürdürmek için yüksek cari açık vermek gerekiyor’
Seçimler sonrası ekonomi yorumları yaptığı NTV’den ayrılan Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, seçimlerden önce kişisel blog sitesinde yazdığı yazıda bu duruma çekti.
Eğilmez, “2000’lere kadar yüksek bütçe açıkları vererek büyüdük. Bu modelde büyümeyi sürdürebilmenin yolu her geçen yıl daha fazla bütçe açığı vermekten geçiyordu. 2000’ler sonrasında yüksek cari açık vererek büyür olduk. Bu modelde de büyümeyi sürdürebilmek için her geçen yıl artan oranlarda cari açık vermek gerekiyor. Türkiye, ikiz açığı denetim altında tutarak büyümenin bir yolunu bulamazsa önümüzdeki dönemde büyümesini ciddi biçimde düşürmek zorunda kalacak demektir” dedi.
Prof. Boratav: ‘Dış borç stoku kritik eşiği aştı’
Prof. Korkut Boratav ise habersol.org’da kaleme aldığı yazısında finansal kriz ihtimaline dikkat çekti.
Prof. Boratav, “Türkiye’nin cari işlem açığı büyük “yükselen piyasa ekonomileri” içinde rekor düzeydedir. Dış borç stokunun milli gelire oranı kritik yüzde 50 eşiğini aşmıştır. Borçların bileşiminde özel sektörün (bankaların, şirketlerin) ve kısa vadeli dış borçların payı tırmanmaktadır. Şirketlerin döviz varlıkları ile döviz yükümlülükleri arasındaki makas kesintisiz açılmaktadır 12 ayın dış finansman gereksinimi, mutlak ve göreli olarak ağırlaşmaktadır. Kamu dengesi de bozulmaktadır; ama dış dengelerdeki bozulma öne çıkmaktadır” dedi.
Zeybekci: ‘Türkiye rahatlayarak yoluna devam edecek’
TİM Genel Kurulu’nda konuşan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de ekonomiyle ilgili pozitif mesajlar verdi.
Zeybekci, “Türkiye önümüzdeki süreçte rahatlayarak yoluna devam edecek, AB ile ilişkiler, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ile ilgili 2016'nın sonuna kadar getirdiğimiz olumlu süreç, 2018'in sonbaharından itibaren farklı noktaya gelecektir" diye konuştu.
Kendisi de eski bir ihracatçı olan Ekonomi Bakanı, Türkiye’nin büyümesinde ihracatın dün olduğu gibi yarın da ana lokomotif olacağının altını çizdi.
Zeybekci, “Hedefimiz aktif ihracatçı sayısını yüzde yüze arttırmak. Biliyoruz ki, ihracatçılarımızın ve ihracatımızın şu an gelmiş olduğu nokta ile artık yeni şeyler söylemek, değişmek lazım. Türkiye olarak bir Türkiye mucizesi gerçekleştirdik, 35 milyar Dolar’dan 172 milyar Dolar’a giderken, bunu 200 milyar Dolar’a çıkarırken belki bunlarla gerçekleştirebiliriz ama emin olun ondan sonra aynı yöntemlerle devam etmemiz mümkün değil” dedi.
İhracatın ithalatı karşılama oranı düşüyor
Gerçekten de Türk ekonomisinin can damarı olan ihracat 2002 yılında 36 milyar Dolar iken AKP’nin ilk altı yılında neredeyse dört kat artış göstererek 132 milyar Dolar'a çıktı.
Ancak AKP iktidarının sonraki dokuz yılında yüzde 19 artış göstererek 2017 yılını 157 milyar Dolar'dan kapattı.
2002’de 51,6 milyar Dolar olan ithalat ise 15 yılda yaklaşık beş kat artarak 233,8 milyar Dolar’a yükseldi. 2002 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 72 iken 2017 yılında bu oran yüzde 67,1’e geriledi.