Euro, bugün (1 Ocak) 20 yaşını dolduruyor. Euro, 20 yıl içinde mali piyasaların demirbaşlarından biri haline geldi. Ancak Avrupa para birimi, küresel piyasalara egemen olmayı sürdüren Amerika Doları‘nın hala arkasında.
Euro, piyasaya sürüldüğü dönemdeki zorluklar, 2008 mali krizi ve bazı Avrupa ülkelerini iflasın eşiğine kadar getiren Euro bölgesi borç krizi dahil birçok büyük sıkıntıya göğüs gerdi.
Tüm bu krizler, Euro bölgesinde bulunan 19 Avrupa ülkesinin birliği açısından da sınav niteliği taşıyordu. Kimi uzmanlar çalkantıların ve Euro'nun dayanıklılığının Avrupa para birimini güçlendirdiğini ve gelecekteki olası sıkıntılara karşı daha dirençli hale getirdiğini söylüyor. Kimilerine göre ise Euro, daha fazla entegrasyon olmadığı sürece kırılganlığını korumaya devam edecek.
Başlangıç noktası
Euro, 1 Ocak 1999 yılında, sadece mali işlemlerde kullanılan sanal bir para birimi olarak yürürlüğe girdi. Avrupalılar Euro'yu banknot ve bozuk para olarak cüzdanlarında taşımaya bundan üç yıl sonra başladı.
O dönemde sadece 11 üye ülke Euro kullanıyordu. Ülkelerin Euro kullanmaya başlaması için borç, cari açık ve enflasyon sınırları konusunda bazı şartları yerine getirmesi gerekiyordu. İngiltere ve Danimarka ise Euro'ya geçmeyen iki Avrupa Birliği üyesi ülkeydi.
Euro şu anda Avusturya, Belçika, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Estonya, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Portekiz, Slovakya, Slovenya ve İspanya'da 340 milyon Avrupalı tarafından kullanılıyor.
Diğer Avrupa Birliği ülkeleri içinse mali zorunlulukları yerine getirdikten sonra Euro bölgesine katılma şartı uygulanıyor.
Euro'nun popülaritesi
Euro bugün ise bazı Avrupa ülkelerindeki popülist hareketlenmeye rağmen son 20 yıldır hiç olmadığı kadar rağbet görüyor.
Avrupa Merkez Bankası için Kasım ayında yapılan bir ankete göre katılımcıların yüzde 64'ü, Euro kullanmanın ülkeleri açısından faydalı bir para politikası olduğunu düşünüyor. Ankete katılanların yaklaşık dörtte üçüyse Euro'nun Avrupa için yararlı olduğunu kaydediyor.
Sadece Litvanya ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde ankete katılanların büyük çoğunluğu Euro'nun ülkelerine zarar verdiğini düşünüyor.
Bu oranlar, hem Yunanistan hem de İrlanda'nın uluslararası ekonomik kurtarma paketlerinden yararlandığı 2010 yılına göre ciddi bir fark olduğunu gösteriyor. 2010'da yapılan ankette katılımcıların sadece yüzde 51'i Euro'nun ülkelerinin ekonomisi açısından yararlı olduğunu düşünüyordu.
Zorluklar
Euro, daha ilk yıllarda, Avrupa Merkez Bankası'nın aşırı katı mali politikaları nedeniyle kısa sürede çöküşe uğrayacağı şeklinde tahminlerle karşılaşmış, fiyatların yükseleceği beklentisi içine giren Avrupalılar ve Avrupalı iş sahiplerinin beğenisini kazanmayı başaramamıştı.
Euro bölgesinin karşılaştığı en büyük sınav ise 2008 mali krizi oldu. Borç krizi nedeniyle bazı Avrupa ülkeleri ekonomik kurtarma paketleriyle iflasın eşiğinden döndürülmüştü.Euro, piyasaya çıkışının üzerinden iki yıldan az süre geçtikten sonra 1,1747 dolardan işlem görürken değerinin yüzde 30'unu kaybederek 0,8240 dolara inmişti. Avrupa Merkez Bankası, Euro'nun daha fazla değer kaybetmesini engellemek için başarılı bir müdahale gerçekleştirmişti.
Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne on milyarlarca Euro'luk borç verildi. Bu ülkelerin ya kendi bankalarını kurtaracak paraları kalmamıştı, ya da yatırımcılar artık bu ülkelerde yatırım yapmak istemiyordu.
Çalkantılar, özellikle daha zengin olan kuzey Avrupa ülkeleriyle borç içinde olan güney Avrupa ülkeleri arasındaki ekonomik farklılıkları da ortaya çıkarmıştı.
Yoksul ülkeler, Euro bölgesinde olmanın hem avantajlarını hem de dezavantajlarını tattı.
Yoksul ülkeler, Euro bölgesine girmiş olmanın avantajlarından hemen yararlanmaya başlamıştı. Bu yeni para birimi sayesinde borçlanma maliyetleri düşmüş, bu da yoksul ülkelerin trilyonlarca Euro tasarruf etmesini sağlamıştı.
Ancak ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemlerde bu ülkelerin çalkantıları dindirmek için ellerinde daha az seçenek olmaya başladı.
Mali kriz dönemlerinde genellikle bir ülkenin para birimi hızla değer kaybeder. Bu da mallarının ucuzlamasına ve ekonominin istikrar kazanmasına yol açar. Ancak Euro bölgesindeki yoksul ülkeler, Almanya gibi ekonomisi güçlü ülkelerin para biriminin değerini yüksek tutması nedeniyle devalüasyona gidemiyor.
Uzmanlar, borç krizinin yol açtığı çalkantılı dönemlerin Euro projesinin bazı kusurlarını da gün ışığına çıkardığını kaydediyor.
Ancak Euro, Avrupa Merkez Bankası'nın uygulamaya koyduğu negatif faiz oranı, bankalara sunduğu trilyonlarca Euro'luk ucuz krediler, ve 2,6 trilyon Euro değerinde tahvil alımı sayesinde 2008 mali krizini atlatmayı başardı.
Euro gelecekte nasıl olacak?
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi, 2012 yılında ”Euro'yu korumak için ne gerekiyorsa yapacağız” bir açıklama yapmıştı.
Kimi uzmanlar, Avrupa Merkez Bankası'nın esnekliği sayesinde mali zorluklara göğüs gerebileceğini, son 20 yıl içinde yaşanan zorluklar sayesindeyse bankanın gelecekteki krizlerle daha iyi başa çıkabilir hale geldiğinin kanıtlandığını söylüyor.
Ancak kimi gözlemciler, üye 19 ülkenin gelecekteki krizlere hazırlanmak ve mali politika üzerinde ortak çalışmalar yürütmek için yeterince çaba göstermediğini düşünüyor. Euro bölgesi bankacılık birliği ve Euro bölgesi ortak bütçesi gibi daha fazla işbirliği gerektirecek öneriler ise hala planlama aşamasında bulunuyor.