Christian Science Monitor İran’la imzalanan uranyum takası anlaşmasını, Türkiye’nin yükselen diplomatik gücünün bir yansıması olarak değerlendiriyor. Haberde dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu, bu gücün mimarı olarak gösteriliyor;
“Türkiye, yoğun bir diplomatik süreçten geçiyor. İran’la yapılan anlaşmadan bir hafta önce Suriye devlet başkanı Beşar Esat Türkiye’de idi. Ardından Rusya devlet başkanı Dimitri Medvedev, aralarında Türkiye’nin ilk nükleer santralinin de yer aldığı bir dizi enerji anlaşmasını imzalamak için Türkiye’ye geldi. Daha sonra Türk yetkililer Yunanistan’a gittiler ve 35 ayrı anlaşma imzaladılar. Ancak Londra’daki Chatham House’un Türkiye uzmanı Fadi Hakura, Türkiye’nin başarabileceklerinin bir sınırı olduğunu vurguluyor. Hakura, Türkiye’nin büyük hedefleri olduğunu belirtiyor ancak bu hedeflere ulaşmak için yeterli kapasitesi bulunmadığını söylüyor. Hakura, Türkiye’nin kapasitesi ile hedeflerini uygun hale getirmek için reforma ihtiyacı olduğunu kaydediyor.”
New York Times sağlık reformunun anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla dava açmasını eleştiriyor. Gazete, bu girişimi Cumhuriyetçilerin sağlık reformunun içini boşaltma çabası olarak yorumluyor:
“Sağlık reformu yasasının anayasal sınırlar gözetilerek dikkatli bir biçimde hazırlandığına inanıyoruz. On milyonlarca sigortasız Amerikan vatandaşını sağlık sigortası kapsamına alan, sağlık hizmetlerinin kalitesini artıracak ve maliyetini düşürecek önlemler içeren bu reformun ülkenin refahına katkıda bulunacağını düşünüyoruz. Bu reforma karşı gündeme gelen davaların, usul açısından reddedileceğini umuyoruz. Ancak buna rağmen dava başvuruları kabul edilirse, mahkemeler eyaletlerin taleplerini reddetmeli ve reformun hayata geçmesinin önünü açmalıdır.”
USA Today yapılan önseçimlerde hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi partide yeni isimlerin öne çıktığını belirtiyor. Gazete, bunun hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor:
“Yeni adaylar, Washington’a taze bir kan getirebilirler ve bu olumlu olur. Ancak partizanca tavırların artmasına da neden olabilirler. Ancak ekonominin gidişatı göz önüne alındığında, seçmenlerin statükodan bıktığı açıkça görülüyor. Yıllardır siyaset yapan kökleşmiş isimlerin seçmenlerin bu tepkisini hissetmesi olumlu bir gelişme. Ne var ki seçmenlerin aşırı uçlardaki adayları tercih etmesinin ne getireceğini kestirmek çok zor. İyimser bir bakış açısıyla, bu gelişmenin iki parti arasında bir uzlaşmaya veya merkezde yer alacak üçüncü bir partinin oluşmasına yol açacağı düşünülebilir. Kötümser bir yaklaşımla bu gelişme, Amerika’nın uzun vadede ekonomik gücünün ve etkinliğinin azalmasına da neden olabilir.”
Los Angeles Times yıllardır Kongre’de görev yapan siyasetçilerin önseçimde kaybetmesini Washington’a yönelik bir tepki olarak değerlendiriyor. Ancak gazete, yerel faktörlerin de etkili olduğunu yazıyor:
“Salı günü yapılan önseçimlerin, halen görevde olan kongre üyeleri için kötü sonuçlandığı açık bir gerçek. Ancak bireyler arasındaki bu yarışta kişisel özellikler ve adayların belirli konulardaki tavırları büyük ölçüde etkili oldu. Kurulu düzeni sarsan yeni isimlerin ortaya çıkması, sonbahardaki seçimlerde Kongre’nin büyük ölçüde yenileneceğinin müjdecisi olabilir. Ancak ekonomi düzeldikçe, Kongre’ye duyulan tepki de azalabilir. Seçmenlerin, görüşlerinden veya faaliyetlerinden bağımsız olarak bütün Kongre üyelerini cezalandırdığı görüşünün abartılı olduğunu düşünüyoruz. Bu yaklaşım, duygusal açıdan tatmin edici olsa da, demokrasi ile bağdaşmaz.”